****
***
SEVK MADDESİ T.C.K.nun 216/3, 218/1, 53/1. maddeleri
Soruşturma evrakı incelendi:
--------------------------
Şikayetçiler muhtelif tarihlerde verdikleri dilekçelerinde, şüpheli Fazıl Say’ın suç tarihinde internette www.twitter.com isimli sosyal paylaşım sitesindeki adresi üzerinden yazdığı ve başkalarından alıntı (retweet) yaptığını iddia ettiği yazılarında;
”Tanrı, uğruna yaşayacağım bir şey mi, öleceğim bir şey mi, yoksa hayvanlaşıp öldüreceğim bir şey mi? bunu da düşün”
”Rakı cennette varsa ve cehennemde yoksa ama chvas regal cehennemde var, cennette yoksa? O zaman ne olacak?Asıl önemli soru bu?”
"Bilmem fark ettiniz mi nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı. Bu bir paradoks mu?”
"Müezzin 22 saniyede okudu akşam ezanını yahu.Prestis simmo con fuca!!! Ne acelen var? Sevgili? Rakı Masası?"
“ateistim ve bunu bu kadar rahat söyleyebildiğim için gururluyum.”
“Ben ateistim, diğer yarısını bilmem?”
“Sanki memleketin yarısı harbi ateist, diğer yarısı travmatik ateist!”
“Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cenneti ala meyhane midir? Her mümine iki huri vereceğim diyorsun, Cenneti ala kerhane midir?”
“ Bu akşam çok kişi ateist olmuştur, sağolsunlar”
şeklindeki yazılarıyla İslam dinine, bu dine mensup Müslümanlara yönelik ağır hakaretler ederek dini değerleri alenen aşağıladığını iddia ve şikayet etmeleri üzerine yüklenen suçtan başlatılan soruşturmada;
Şüpheli 15.05.2012 tarihli yazılı ve sözlü savunmasında şikayete konu olan yazıları www. twitter.com isimli sosyal paylaşım sitesindeki adresi üzerinden kendisinin yazdığını, yazılanların çoğunun başka kişilerden alıntı olduğunu, bunların hiçbirinde aşağılama ve hakaret kastı bulunmadığını, tam aksine dini değerlerin istismar eden kişilerden rahatsızlığını belirtmek istediğini, ayrıca yazılarını sadece özel olarak takip etmek isteyen kişilerin görebileceği için aleniyet unsurunun gerçekleşmediğini, amacının bir sanatçı ve bir birey olarak düşüncelerini twitter adlı sosyal paylaşım sitesinde kendisini takip edenlerle paylaşmak olduğunu,bunuda anayasanın düşünce ve kanaat hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ve yine AİHS md. 10. ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü çerçevesinde yaptığını, yazılarından dolayı kamu barışını tehlikeye düşürmediğini beyan ettiği görülmüştür.
Bu bağlamda,
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde “herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır” Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 9/1. maddesinde “herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir”, 10/1. maddesinde “herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir” şeklindeki düzenlemelere paralel olarak Anayasamızın 24. maddesinde “herkes, din, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir”, 25. maddesinde “ herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir”, 26. maddesinde “herkes, düşünce ve kanaatlerini ….. açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” şeklindeki yasal düzenlemeler karşısında kişilerin din dahil her türlü konuda düşüncelerini, eleştirilerini özgürce ifade edebilmesinin temel insan hak ve hürriyetleri kapsamında değerlendirilerek güvence altına alınmış olduğu açıktır.
Bununla birlikte uluslar arası alanda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 9/2, 10/2 ve 17. maddelerindeki yasal düzenlemeler ile aynı doğrultuda düzenlenmiş ulusal
alandaki Anayasamızın 14. ve 26/2. maddelerindeki yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, demokratik toplumlarda bu hürriyetlerinde ulusal güvenlik, kamu güvenliği ve düzeni, kamu sağlığı ve ahlakının korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi ve benzeri gerekçelerle sınırlama ve yaptırımlara bağlanabileceği belirtildiği gibi yine AİHM.nin “Otto- Preminger İnstitut” isimli davasının gerekçeli kararında “ AİHS.nin 10. maddesindeki hakların kullanılması çeşitli ödevler ve sorumluluklar yüklediğinden, bu sorumluluklar arasında başkalarını sebepsiz yere inciten ve insan ilişkilerinin gelişmesine yarayan kamusal tartışmaya hiçbir şekilde katkıda bulunmayan davranışlardanda kaçınmak gerekir. Bu nedenle meşru amaçla orantılı bir biçimde dinsel açıdan kutsal sayılan nesnelere yönelik gereksiz saldırıları önlemek ve yaptırıma bağlamak gerekli olabilir.”şeklindeki kararıda temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını gerektiren koşullarıda açıkça göstermektedir.
Yukarıda sayılan ulusal ve uluslar arası alanda kabul görmüş düzenlemeler karşısında, TCK.nun 216/3. maddesinde halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama suçuna ilişkin düzenlemede, yasa koyucunun korumak istediği hukuki amacında kişilerin kendilerini mensubu olarak kabul ettikleri ve gönül bağıyla bağlandıkları dinlerinin kutsal saydığı Allah, melekler, peygamberler, kutsal kitaplar, hesap günü,cennet,cehennem gibi kavramlar ve bu dinlere ait ibadete çağrı, ibadet yerleri ve ibadet şekillerine yönelik hislerini koruma altına almak suretiyle toplumsal barışın bozulmasına engel olmak olduğu anlaşılmaktadır.Bu sebeple sadece İslam dininin değil, Hristiyanlık ve Musevilik inanışlarınında ortak değerleri olan bu kavramlarla ilgili kişilerin düşüncelerini ve eleştirilerini özgürce yaparken bu dinlerin mensubu olan kişilerin dini inançlarının gereği olan ve önem atfettikleri bir kısım değerleride aşağılamaktan ve bu şekilde kişileri incitmekten kaçınmaları gerekir.
Somut olayda, şüpheli tarafından bir sanatçı ve birey olarak düşüncelerini kendisini takip eden kişilerle paylaşmak için yazdığını ve başkalarından alıntı yaptığını kabul ettiği inanç ve dini değerler hakkındaki şikayet konusu yazıları yukarıdaki açıklamalarla birlikte incelendiğinde ulusal ve uluslar arası yasalarla korunan düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde açıklanmış bir eleştiriden ziyade AİHM. kararınada konu olduğu şekilde insan ilişkilerinin gelişmesine yarayan kamusal tartışmaya hiçbir katkıda bulunmayan ve yeryüzünde yaşayanların büyük çoğunluğunun mensubu oldukları üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hisselerini nedensiz yere incitecek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandıracak şekilde dini değerleri aşağılamak kastıyla yazıldığı kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar şüpheli ve müdafilerin yazılı savunmaları yazıların yayınlanma şekli itibariyle aleniyet unsurunun gerçekleşmediğini ileri sürmüş iseler de günümüzde sosyal paylaşım sitelerinin insanların birbirleri ile haberleşmesinde ve kişilerin düşüncelerini kitlelerle paylaşmasında kolaylıkla ulaşılabilir, sınırsız, etkili ve çok önemli yere sahip olması ve şüphelinin twitter isimli sosyal paylaşım sitesindeki hesabına dileyen herkesin hiçbir kısıtlama olmadan girmesinin mümkün bulunması karşısında şüphelinin bu sitedeki kendi hesabında düşüncelerini yazmasıyla aleniyet unsurunun gerçekleştiğinde kuşku olmadığı gibi şüphelinin şikayet konusu yazılarının internetteki sosyal paylaşım sitesinde yayınlanmasından sonra ülkemizdeki yazılı ve görsel medyada bu yazı içeriklerine değişik kesimlerden çok sayıda kişi ve sivil toplum örgütleri tarafından günlerce gösterilen tepki ve tartışmalarda göz önüne alındığında şüphelinin şikayet konusu yazılarının kamusal barışı bozmaya elverişli olduğuda açık şekilde anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle şüphelinin yüklenen suçtan yargılanmasının yapılarak eylemine uyan TCK.nun 216/3, 218/1. maddeleri gereğince cezalandırılması, hakkında …
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/fazil-say-iddianame.jpg
**
Fazıl Say'a Destek Girişimi tarafından başlatılan kampanya kapsamında hazırlanan bildiri imzaya açıldı.
İşte o bildiri:
Fazıl
Say bu ülkenin yetiştirdiği ender değerlerden biridir. Sanal ortamda
“tweet “ ve “retweet” denilen yazışmalar nedeniyle hakkında soruşturma
açılmış olması, 1,5 yıl hapis cezası istemiyle iddianame hazırlanıp
İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi, demokrasiye, insan
haklarına, düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı, dahası utanç vericidir.
Kaldı ki sanal ortamdaki o yazıları okumak ya da okumamak bireyin
tercihine kalmıştır. Sadece uluslararası arenada değil, kendi ülkemizde
de bu utancı hiçbir savcının, hiçbir mahkemenin bize yaşatmayacağına
inanmak istiyoruz. Başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere,
laiklik, çağdaş hukuk devleti gibi demokrasinin gereği olan kavramlarla
uyuşmayan bu girişimin derhal durdurulması konusunda tüm hukukçulara,
sanatseverlere ve kamuoyuna çağrıda bulunuyor, bu amaçla Fazıl Say’ın
yanında olduğumuzu belirtip, ülkemizin aydınlık düşünceli insanlarını,
tüm kamuoyumuzu imzalarıyla destek vermeye çağırıyoruz.
FAZIL SAY'A DESTEK GİRİŞİMİ
----
"Fazıl Say'a İmzalar ile Destek" Kampanyası Hakkında Açıklama:
TBAB sayfası olarak, Fazıl Say'ın ateist özgürlüğüne en başından itibaren sahip çıkmaya çalışıyoruz.
Bu kapsamda, "Fazıl Say'a Destek Girişimi" tarafından başlatılan kampanya kapsamında hazırlanan "bildiri"yi de imzalıyor; en geniş alanlara yayılması için çaba gösteriyoruz.
Fakat, şimdiden açıkca ortaya koymalıyız ki, imzaya açılmış olan bildiri metni, Fazıl Say'a ve Fazıl Say ile birlikte ülkemizin yüzbinlerce ateistine, onların özgürlüklerine karşı son derece geri bir savunma çerçevesi içinde kalmaktadır.
Bu bildiride, Fazıl Say hakkında açılan davanın özelliği açıkça ortaya konulmamakta; Fazıl Say hakkında "1,5 yıl hapis cezası istemi"nin dayanakları soyut cümlelerle aktarılarak, "sanal ortamda “tweet “ ve “retweet” denilen yazışmalar" diye gösterilmektedir. Konuyu, yazışmaların içeriğinden uzak tutarak, “tweet “ ve “retweet” alanına hapsetme tutumunu kesinlikle doğru bulmuyoruz.
"Bildiri"nin Fazıl Say'ın “tweet “ ve “retweet” lerde yazdığı ateist özellikteki ifadelerini belirtmekten çekinen bu tutumun tam nedenlerini bilmiyoruz. Fakat, Türkiye'de yaşayan herkes bilmektedir ki, Fazıl Say hakkındaki bu dava, doğrudan doğruya dinsel alandaki bir ifade özgürlüğü davasıdır.
Bu dava TCK’nın 125’inci ve 216’ncı maddelerine dayanılarak açılmıştır ve bu davalar daha önce Muazzez İlmiye Çığ'a, Nedim Gürsel'e karşı açılan davalarda da olduğu gibi, "basın yoluyla kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlere hakaret" ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” gibi maddelere dayandırılmaktadır.
Dolayısıyla, bu dava sadece, genel bir "ifade özgürlüğü" kapsamında değil, onun ötesinde " tüm dinlere karşı eleştiri özgürlüğü" davasıdır ve sadece Fazıl Say'ın değil, tüm Türkiye ve Dünya ateistlerinin davasıdır.
Fazıl Say davası, tüm ateistlerin ve inanmama özgürlüğünü savunan herkesin davasıdır.
Bu dava, sadece Fazıl Say'la sınırlı kalmamakta; tüm ateistlerin ve inanmama özgürlüğünü savunanların başlarında demokles kılıcı gibi sallandırılıp duran TCK'nın 125. ve 216. maddelerin kaldırılması için mücadele etme davasıdır.
Fazıl Say aleyhine açılan bu dava, " Ateist nesil mi yetiştireceğiz diye" höykürmenin serbest ve yasal sanıldığı; fakat İslami eleştirilerin tamamen yok edilmek istendiği Türkiye'nin şu anda geçirmekte olduğu "İslamizasyon süreci"nin davasıdır.
"Fazıl Say'a Destek Girişimi"nin kaleme aldığı ve imzaya açtığı bu "bildiri"yi desteklemekle birlikte, yukardaki noktalar etrafında yeniden düzenleneceği umudumuzu da belirtmeyi bir uyarı görevi sayıyoruz.
Saygılarımızla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder