7 Haziran 2012 Perşembe

Takke ve Kippa'lar "Kel'i Değil, Damgaları Gizler"!







Takke veya Kippa'lar "keli" değil, eski toplumda başa vurulan totem damgaları gizler... Ve "tek tanrı"ya geçiş aşamasında, "farklılıklar"ın gizlenmesine hizmet eder.

Buradaki "kellik", doğal saç dökülmesi değil, kızgın metal dağlaması, döğme vb. yoluyla, alı veya başa kazınan "kader" damgaaları için hazırlanan "kellik"tir.


Hammurabi yasalarında, berberlere verilen el kesme veya farklı tür cezal
aarın nedeni, "kölenin kölelik belgisini kaybedecek şekilde "saç tıraşı" yapması idi. Günümüzde bile Müslümanlar, Kabe ziyaretinde saç tıraşından sonra, "tıraşları bozulmasın" diye, ellerini bile başlarına dokunduramıyorlarsa, onların bilmedikleri neden, başlarına geçmişte vurulan damgayı gizleme edimini takip ettikleri gerçeğidir.

Bütün ihramlar, pelerinler, baş örtüleri, baş takkeleri özünde, farklı totem ve tanrılara, farklı toplum birimlere ait olan insanların, bir noktadan itibaren "ayıp" hale gelen bu "aidiyet belgilerini" gizleme aracından başka hiç bir şey değildir.

İslami "baş meshi"nde yapılan, başın sadece alın üstü bölgesindeki "gizli damgayı" onaylama işlemidir ama, Muhammed dahil, müslümanlar, "baş meshi" ile, "göz, kulak, burun meshi" ile adaklık organları "temizledikleri"nin farkında değildirler.
























Gündelik veya Dini Kavramların Kökenleri..

Toplumun eski ilişkilerinin ve onun bir parçası olarak dinlerinin incelenmesinde, doğal olarak sadece ilgili dini kitapların "açıklama"larına bağlı kalamayız.


Eski tablet çözümleri ve arkeoloj
ik bulguların yanı sıra dini kitapları "bir tür tarih aktarım tarzı" olarak, sosyolojik bakımdan inceleme alanına almaya çalışıyoruz zaten.
**
Kullandığımız kavramlara şöyle bir dönüp baktığımızda, onlarda bir kaç bin yılın içsellik derinliğini görmeye başlarız.

Örneğin :

- "baş yakmak"
- "sular ısındı"
- “Kazan kaldırmak”
- “çapraz kuşanmak”....

gibi gündelik veya dini, bir çok ilginç deyimimiz var.


**

Kavramlarımızın, kurumlarımızın eski toplumla olan bağlarını tanımadan tarih yazıcılığının, sosyologluğun, ilahiyatçılığın, arkeologluğun yeterince mümkün olamayacağını söyler isek, hiç kimse bundan alınmamalı. Çünkü bugünümüzü tarihteki eski toplumda arama çalışmaları, bu iddiayı her yeni adımda güçlendiriyor.

**

Söylenen bir söz veya davranış neticesinde kullanılan '"başını yakmak" gibi bir deyimin neden ötürü kullanıldığı, ilk bakışta garip görünür.

"Baş yakmak", "kellik", "kelin merhemi olma-ma-sı", "damgalanmak", "kurbanın kusursuzluğu" vb. bir dizi konu, eski toplumun 'damgalama', 'kader belirleme' işlemi ile ilgili olmalıydı.


Toplum birim aidi birey, bir 'geçiş' ritüelinde 'kader'i belirlenerek dövme veya kızgın demirle, tıpkı sürü hayvanlarının damgalanması biçiminde,hem de görünür şekilde, damgalanıyordu.


"Köle”liğe geçişle birlikte, bu işlem sadece kölelere, köle kılınanlara karşı uygulanmaya başlanmış; özgür olanlar değişik sembolik araçlarla bundan muaf olmaya başlamış olmalılar.


Köleliğin erken dönemlerinde, bir insan çok kolay bir şekilde 'köle' olabileceği gibi, kölelikten çıkıp yeniden özgür vatandaş halini de alabiliyordu.


Köleliğin 'tanrıya vakfedilme' biçiminde de kavrandığını da bilmek lazım.


Hammurabi dönemi yasalarında köleliğin, köle damgası vurulmasının “saç tıraşı” ile olan alakasını da görmüştük.


Baş takkeleri veya kapama araçları, başın üst veya arka kısmındaki damgaları, daha sonraki dönemde gizleme araçları olarak da kullanılmışa benziyor. Her topluluk, damga için, başın farklı kısımlarını kullanıyor olmalıydı.


Örneğin Musevilerin Kippa'sı, çok anlamsız bir şekilde başın arka tepe noktasına iliştirilir. Damga yerini örter ve damganın bulunduğu kısımdaki kesilmiş saç bölümünün büyüklüğünü anlatırcasına küçük, avuç içi kadar bir parçadır. Kesilmiş olan saçların bulunduğu bu kısıma, kızgın metalle sembol-damga vuruluyor olmalıydı.


En son yayınladığım(
http://toplumvetarih.blogcu.com/) resimlerde Sargon'un kafasının arkasına takılı “araç” ile Musevilerin 13 yaşına gelmiş erkek çocuklarına takma yükümlülüğü verdikleri bu Tifilah aleti arasındaki benzerlik açıkça görülmektedir.

Bu Tifilah'ın içine Museviler şimdi, Tevrat yazıları koyuyorlar (Müslüman muskası da bunun bir neviidir). Eski tarihte bu alet’in, başa gerektiği biçimde tutturulduktan sonra içine 'ateş konularak' damganın; kurşunun, bakırın vb. ısıtılmış olduğunu düşünmek mümkün görünüyor. Böylece damga/mühür istenilen kısma, istenildiği biçimde vurulabiliyor olmalıydı. "Kurşun dökme" muhtemelen eskiden gerçek olan bu işlemin giderek sembolikleşmiş bir kalıntısıdır...


Hammurabi Kanunlarında "baş'ta kölelik işaretinin silinmesi' gibi hukuki (veya hukuk dışı) bir işlem olduğunu da görüyoruz. 'Kellik merhemi' her halde bu işlemin ardından yapılan tıbbi bir bakımla da ilgili olmalıydı. ( Hammurabi Yasalarının da, toplumbilimciler ve hukukçularımız tarafından çok az irdelenmiş olduğunu ekleyelim..)


Demek ki, "Baş yakmak" gibi bir kavram, normal vatandaşın, kanunlara aykırı davranışı sonunda veya bir “savaşta yenilmesi” ile veya borcunu ödememesi vb. gibi durumlarda "köleleşmesi" sırasında, başına, alnına, koluna vb.. 'kölelik damgası' vurulduğu döneme ait bir kavram olarak ortaya çıkmış olmalıdır ve o tarihlerde, artık, özgür vatandaşa ise ,artık damga vurulmaktan vazgeçilmiş olmalıydı. Onun yerine özgür yurttaş, aidi olduğu topluluğun saç biçimini, işaretlerini, giyim tarzını vb. sembolik olarak taşıyor olmalıydı.


http://toplumvetarih.blogcu.com/gundelik-veya-dini-kavramlarin-kokenleri/2741879





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder