8 Ocak 2018 Pazartesi

Dinler Tarihçisi A. Hilmi Ömer Budda


Yaşadığı dönem bakımından Türkiye'de farklı dinler hakkında önemli çalışmalar yapan A. Hilmi Ömer Budda,  değeri fazla bilinmeyen din tarihçilerinden birisidir. Yararlandığımız çalışmalarından zaman zaman bahsetmekle birlikte, onun daha geniş kesimlerce tanınmasının da özel bir önem taşıdığını düşünüyoruz.

1894 yılında İstanbul'da doğan ve 3 Haziran 1952'de Ankara yaşamını yitiren A. H. Ömer Budda, bir çok eserini, Türkiye'de "ulusçuluk" akımının "aşırı doyum"a ulaştığı 1930
'lu yıllarda ve "Türkçülük" akımın etkisinde kaldığını gösteren bir dönemde  vermiştir.

Örneğin "Dinler Tarihi" çalışmasında söylediği; ".... tesbit ettiğim vakalar, Sind ve Sümer medeniyetlerinin türkler tarafından kurulduğunu gösterdiği kadar, bu medeniyetin sonraki Hint ve İran dinleri üzerinde bırakmış oldukları derin
izleri de isbat ederler" biçimindeki değerlendirmeleri bu alandaki  “Türkçü” kötü etkilenmenin açık bir belirtisidir.
Bununla birlikte, karşılaştırmalı dinler  tarihi için  geniş bir alanda toparladığı bulgular, kendi döneminde dinlere daha objektif ve insanbilim açısından bakılmasının da ön adımlarını oluşturmuş görünüyor.
İslami ön yargılardan görece uzak ve " ulusal din"ci bir eğilime yatkınlığı, birçok dinsel dogmaya karşı durabilmesinde ona güç vermiş olmalıdır.
Eserleri, dönemi için  “dinler tarihi” bakımından çok önemli bir merhale oluşturmasına rağmen, kendi çabalarının bu alanda sadece "birer adım"ı temsil ettiğinin bilincinde de olması, onun, bilimsel gelişmelere açık ve kendini düzeltebilir olmasına da yol açmış görünüyor.
Bu gibi nedenlerle bulgu ve vargılarından yararlanarak; fakat hatalarını da açıkca eleştirerek Hilmi Ömer Budda'ya sahip çıkıp tanıtmak, okunmasını sağlamak görevlerimizden birisidir.

H.Ö. Budda,  “Sami Dinlerde Kurbanın Mahiyet ve Faaliyeti: İlk Mahsulat Kurbanı” başlıklı makalesinde geçmişte çok önemli olan ve fakat giderek kaybolan bir konuyu (“ilk ürün”, “ilk yavru”) yeniden öne çıkarmaya çalışmaktadır.

Fakat “ilk mahsulat ve ilk doğanlar kurbanın mahiyetini”  konusunun temellerini sosyolojik bakımdan eski toplumun işleyiş yapısında aramak yerine, "herhangi bir şeyi ilk defa yapmak" gibi “düşünsel düzeyde” gösterme hatasına düşmektedir.

Eğer A.H.Ömer Budda, Eski Ahit’i veya Hammurabi Kanunları gibi Yazılı Eski Yasaları, daha dikkatli bir şekilde  incelemiş olsaydı, konunun sadece  “hayvan” ve “bitki”ler bakımından değil, insanlar bakımından da "ilk oğul", "büyük oğul-küçük oğul" ayrımı olarak ele alınıyor olduğunu belki görebilirdi. “Büyük-küçük oğul” ayrımı, tarafımızdan neden ve sonuçlarıyla ortaya konduğu gibi, eski toplumda “düşünsel” bir konu değildir; sonuçları “evlilik ve miras ilişkilerini” belirleyen sosyolojik sınıflayıcı bir genel yasa konusudur.

Örneğin Eski Ahit'te şunu okuyoruz:
"Tanrı Musa'ya şöyle dedi:
"İşte İsrailli kadınların doğurduğu ilk erkek çocukların yerine İsrailliler arasından Levililer'i seçtim. Onlar benim olacaktır.

Çünkü bütün ilk doğanlar benimdir. Mısır'da ilk doğanların hepsini yok ettiğim gün, İsrail'de insan olsun hayvan olsun bütün ilk doğanları kendime ayırdım. Onlar benim olacak. Ben Rab'bim. "( Eski Ahit)

Kısacası "ilk ürün", "ilk oğul", "ilk kız", "ilk sıpa", "ilk kuzu", "ilk üzüm" vb. gibi konulara toplumsal  kavramlar olarak yaklaşılmalıydı. Çünkü, biraz daha yakından bakılırsa, anlatımlara göre, daha “işin başında” "ilk cinayet" bile,  Adem'in "büyük oğlu" ile "küçük oğlu" arasında ortaya çıkmıştı!

Buradaki Büyük Oğul - Küçük Oğul ayrımı ve çelişmesinin gerisinde, evlilik yoluyla ittifak yapan ve kadın ve erkeğin aidi oldukları farklı  toplum birimleri arasındaki çocuk paylaşım düzeni bulunmaktadır.

Adem'in Büyük oğul'unun küçük oğul'a onu öldürecek kadar ona düşman olması, “düşman kardeşlik” ilişkisi, kadın toplum birimi ile erkek toplum birim arasındaki çelişmelerin keskinleşmesine bağlıydı.
A.Hilmi Ömer Budda, bu makalesinde "ilk mahsul", "ilk doğanlar" vb. yöndeki ayrımları yaparak konuyu bilince çıkarmaya çalışmıştır ama, sorunu adeta "hayvan ve bitki" alanıyla sınırlamış olarak daraltmış da görünüyor. O, "İlk ürün"ün, aslında eski toplumda kadının "rahminin ilk ürünü" yani "ilk oğul", "ilk kız" konusu olarak ortaya çıkmış olacağını, ne yazık ki doğru olarak saptayamamıştır.

Kadın ve erkeğin toplum birimleri arasında çocukların paylaşımı konusu olarak ortaya çıkan "ilk oğul-ilk kız" kurbanı (ve ayinsel yenilmesi) daha ileriki toplumsal aşamada, çocuk  kurbanı yerine "hayvan kurbanı" ve "turfanda bitki-meyve sunumu"  haline gelmiştir; böylece de "hayvan yavrusu sunusu" ve "turfanda bitki-meyve sunusu" üzerinden toplumda "çocuk kurban etmeye son verilmesi" sağlanmaya çalışılmıştır.

Eski toplumda "hayvan ve bitki totem", insan kurbanına son vermek üzere formüle edilen "tapınım" ve "sınıflama" kategorileri olarak ortaya çıkmışlardı.
A.H.Ömer Budda, üç dine muhtemelen ‘aydınlanmacı’ bir bakışla yaklaşıyor olduğu için, “dini kural”ların içinde, eski toplumun gerçek sosyal kurallarını saptayamamış, “ilk ürün” gibi önemli bir konuyu da bu çerçevede gerçek nedenlerine bağlayamamıştır.
Bu makalenin yine de, dinler tarihinde çok önemli bir yer tuttuğunu saptamalı ve ona gereken önemi vermeliyiz.

Ocak 2018

























https://archive.org/stream/HilmiOmerBuddaDinlerTarihi/Hilmi%20Omer%20Budda%20-%20Dinler%20Tarihi_djvu.txt



http://ktp.isam.org.tr/.../1930_17/1930_17_BUDDAHO.pdf




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder