23 Ocak 2018 Salı

Mezopotamya'da Tanrısal Tapınaklar






Kudüs'ün bu tapınağının adı hala "Tapınak Dağı" olarak duruyor olmasına rağmen, ortada bilinen anlamıyla bir dağ bulunmadığı açıktır.
Dağın üzerine kurulmuş bir tapınak söz konusu değil ise, bu kavramın erken Mezopotamya'da tapınak=dağ anlamıyla kullanılmış olmasıyla ilkişkisini kurmamız gereklidir.
Gerçekten de, Akado-sammaru ilahilerindeki tapınaklar dağ, tepe,yükselti kavramlarıyla genellikle anlamdaş kullanılmışlardır.
Bu kullanım tarzının,onların "Yüceltilmesi" ile ilgili olarak ortaya çıkıp gelişmesi çok mümkündür. Çünkü daha önce bir çok makalede anlattığımız gibi, "Yüce Tanrılar" ile "Aşağılık varlıklar"; Göksel-İlahisel Kutsal varlıklar ile "Aşağıdaki canlılar" gibi ayrımlar dinsel anlatımlarda daima yer bulmuştur.
Bunun kaba ayrımı da "Göksel Varlıklar"-"Yersel/Dünyasal Varlıklar" biçimini kazanmıştır ki, bu kalıpsal formül tüm dinsel kitaplarda olmakla birlikte, İsa'cı Yeni Ahit'te "Göksel Babamız", "Dünya'ya ait olanlar" gibi tam zıtlık içinde ifade edilir.
Sonuç olarak "Tapınak=Dağ" eşitlemesi, mutlaka bir gerçek dağı anlatmıyor olsa da, zamanla gerçek dağ başlarının tapınma alanı olarak kullanılmasına da yol açmış görünüyor. Sonraki nesiller, bir çok durumda önceden kullanılan kavramların anlamlarını ya kendileri bilerek bozmuşlardır; ya da kendilerini bozulmuş anlamlar içinde bularak ".... olsa olsa..." mantığını kullanarak açıklama yapmışlardır.
Nuh'un "Gemisi"ni mutlaka "dağ başında" arayan modern nesil din adamları da, bu "dağ"ın bir "Tapınak Dağı" olabileceğini asla düşünmemişlerdir.Üstelik Tanrının-Allah'ın Nuh'a yapmasını öğütleyip tarifini verdiği "gemi planı", basbayağı MÖ. 4.-2. binli yıllardaki "tapınak planına" tam tamına uymaktaydı: Eni boyuna eşit,üç katlı,üçüncü katında mutlaka bacası olan bir "gemi"!
Yıllardır "Nuh Gemisi"nin, dağ başlarında değil, "Tapınak"larda, "Tapınak Dağı"nda aranması gerektiğini gerekçeleriyle ortaya koymaya çalıştık. Çünkü zaten, Akado-Sammaru ilahilerindeki Tufan, önce Tapınaklarda başlatılır; başlama ve bitiş tarihi bellidir; kayıtlarda her yıl tekrarlanacak bir ritüel anlamında "Tufan" seremonisinden bahsedilir.
Nuh'un oğlu "ben dağa kaçacağım" derken, bizim "derin dinbilimci" "gemi" ile "dağ" arasındaki "iletişim sorunu"ndaki açmazı kurtarmak için telefona başvuruyorsa da, anlatımdaki Nuh ver oğulu aslında aynı anda yan yana tapınak önünde olabilirlerdi.
Nuh ve ailesi, "Tapınak dağı"nın önündeki "deniz" adlı büyük insan kurban kazanında kaynatılıp ölerek "ölümsüzleştiler".



Buradaki "Kutsal Mekan"a "Dağ Tapınağı" denilirken, onun gerçek bir dağın üzerinde bulunmasından kaynaklandığı iddia edilebilir mi?

Görüldüğü gibi burası tamamen düz bir alan.

Mezopotamya'nın Dicle ve Fırat'ın Basra'ya döküldüğü alanlar da, tamamen düz ovalardı ve fakat oradaki ilk tapınaklara da "Tapınak Dağı" anlamlarında "dağ", "tepe" gibi kavramlar atfediliyordu.

İslami inançta,"Gökyüzünün düşmesini önleyen dağlar" türü yaklaşımında da, aslında Tapınaklar kast ediliyor olmalıydı. "Bu tanrısal mekanlar, ibadet alanı olarak var olan düzeni koruyor..." şeklindeki bir anlayıştan, "Dağların Gök'ün ( bu kavram aynı zamanda Tanrısal alanı,Cenneti, Ruhani dünyayı anlatır) yıkılmasını önlemesi" noktasına gelinmiş gibidir.




Vikipedia'dan... Ancak yorum ve bilgilere dikkatli yaklaşmak koşuluyla:
----------------------------Ziggurat (Akatça ziqqurrat, zaqā "yükselmiş yere kurmak"), Antik Mezopotamya vadisinde ve İran'da terası bulunan piramitlere benzeyen tapınak kulesidir.
Zigguratlar eski Mezopotamya'da Sümerlerde,Babillerde ve Asurlarda bir çeşit tapınaktır. En eski ziggurat örnekleri basit yükselti platformları iken Ubaid döneminde MÖ 4000'li yıllara aitti. En sonuncusu da MÖ 6. yüzyıldadır. Piramitlerin aksine zigguratların üstü düzdür. Basamaklı piramit tarzı ilk krallık dönemleri sonunda olmuştur. Dikdörtgen, oval ya da kare platformlar üzerinde kurulan zigguratların pramitsel tasarımı mevcuttu. Güneşte ısıtılmış tuğlalar zigguratların dışındaki görüntüsünü yaratmıştır.

Bu tuğlalar genelde astrolojik anlamlarından dolayı değişik renklere sahipti. Kat sayısı 2 ila 7 arasındaydı ve tepesinde ya bir tapınak ya da türbe bulunurdu. Türbeye ulaşmak için bir tarafında rampalar yapılır ve bu rampa en aşağısından en yükseğine kadar uzanırdı.Tanınmış örnekleri arasındaNasiriye'da bulunan Büyük Ur Zigguradı bulunur.

Mezopotamya zigguratları sadece halkın ibadet ettiği ya da seremoni yaptığı yerler değildi. Bu yerlerde tanrıların bulunduğuna inanılırdı. Zigguratlar sayesinde tanrıların insanlara yakın olduğuna inanılırdı. Her şehirin kendi tanrısı mevcuttu. Sadece rahipler zigguratın içerisindeki odalara girebilirdi ve onların sorumluluğu altında tanrıların gereksinimleri karşılanırdı. Bu vesile ile, zigguratların içerisinde tanrılarla yüz yüze karşılaştıklarını ve diyalog kurabildiklerini iddia eden rahipler böylece Sümer halkının en güçlü üyelerinden olmuştur.
Bilinen 32 ziggurat vardır. Bunlardan 4'ü İran'da, gerisi Irak'tadır.En son keşfedilen ziggurat İran'ın merkezi Tepe Sialk'da bulunmuştur.

Günümüzde eski halini en iyi koruyan zigguratlardan biri de İran'ın batısında Koka Zanbil'dedir. Tepe Sialk ise günümüzde mevcut olan en eski ziggurat olduğu tahmin edilmektedir ve MÖ 3000'li yıllardan kalmaktadır. Ziggurat tasarımları basit bir tepe üzerine oturulmuş mimariden, matematiği ve inşaatın mucizesine kadar ulaşabilen birçok çeşittedir.
Basit bir ziggurata örnek, Sümerler döneminden kalan Uruk'daki Beyaz Tapınak'dır. Ziggurat kendiliğinden Beyaz Tapınağın bulunduğu yerdir. Amacı da ne kadar gökyüzüne yakın olursa, tanrılara ulaşımın o kadar kolay olduğuna inanılırdı.

Bilinen en büyük ziggurat ise, Babil'den kalma Marduk zigguratıdır (ya da Etemenanki). Ne yazık ki, bu tapınağın tabanından bile kalıntısı fazla kalmamıştır, ancak arkeolojik araştırmalar ve tarihsel kayıtlar sayesinde bu zigguratın renkli 7 katlı, ve tepesinde de dev bir tapınaığın bulunduğu gösterir. Tapınağının renginin indigo (mora yakın) olduğu düşünülmekte, ve en üst katlarda da bu renk kullanılmaktadır. Tapınağın üstüne giden 3 merdivenin bulunduğu bilinir, ve bunlardan ikisi zigguratın yarısına kadar ulaşır.

Bu zigguratın diğer ismi Etemenanki,Sümerce'de "Cennet ve Dünya'nın kuruluşu" manasına gelir.Hammurabi tarafından inşa edildiğine inanılır, ve bu zigguratın içinde bulunanlar bundan daha önce bulunan zigguratlarda da bulunur. En üst katı 15 metre uzunluğunda tuğla gelişimiyle KralNabukadnezzar tarafından yapılmıştır.

Herodot'a göre, her zigguratın tepesi bir türbe idi,ancak bu türbelerden hiçbiri günümüzde mevcut değildir. 

Her zigguratın içinde detaylı bir tapınak bulunurdu ve burada ana bahçe, depolar ve yaşam yerleri bulunurdu ve etrafına da şehir kurulur idi.

İncil'de bahsi geçen Babil Kulesi hikâyesi Mezopotamya'daki zigguratlardan bahseder, büyük bir ihtimalle de bu ziggurat Etemenanki (Marduk) dur.

Zigguratlar eski Mezopotamya'da Sümerlerde,Babillerde ve Asurlarda bir çeşit tapınaktır. En eski ziggurat örnekleri basit yükselti platformları iken Ubaid döneminde MÖ 4000'li yıllara aitti. En sonuncusu da MÖ 6. yüzyıldadır. Piramitlerin aksine zigguratların üstü düzdür. Basamaklı piramit tarzı ilk krallık dönemleri sonunda olmuştur. Dikdörtgen, oval ya da kare platformlar üzerinde kurulan zigguratların pramitsel tasarımı mevcuttu. Güneşte ısıtılmış tuğlalar zigguratların dışındaki görüntüsünü yaratmıştır. 

Bu tuğlalar genelde astrolojik anlamlarından dolayı değişik renklere sahipti. Kat sayısı 2 ila 7 arasındaydı ve tepesinde ya bir tapınak ya da türbe bulunurdu. Türbeye ulaşmak için bir tarafında rampalar yapılır ve bu rampa en aşağısından en yükseğine kadar uzanırdı.Tanınmış örnekleri arasındaNasiriye'da bulunan Büyük Ur Zigguradı bulunur.

Mezopotamya zigguratları sadece halkın ibadet ettiği ya da seremoni yaptığı yerler değildi. Bu yerlerde tanrıların bulunduğuna inanılırdı. Zigguratlar sayesinde tanrıların insanlara yakın olduğuna inanılırdı. Her şehirin kendi tanrısı mevcuttu. Sadece rahipler zigguratın içerisindeki odalara girebilirdi ve onların sorumluluğu altında tanrıların gereksinimleri karşılanırdı. Bu vesile ile, zigguratların içerisinde tanrılarla yüz yüze karşılaştıklarını ve diyalog kurabildiklerini iddia eden rahipler böylece Sümer halkının en güçlü üyelerinden olmuştur.

Bilinen 32 ziggurat vardır. Bunlardan 4'ü İran'da, gerisi Irak'tadır.En son keşfedilen ziggurat İran'ın merkezi Tepe Sialk'da bulunmuştur.

Günümüzde eski halini en iyi koruyan zigguratlardan biri de İran'ın batısında Koka Zanbil'dedir. Tepe Sialk ise günümüzde mevcut olan en eski ziggurat olduğu tahmin edilmektedir ve MÖ 3000'li yıllardan kalmaktadır. Ziggurat tasarımları basit bir tepe üzerine oturulmuş mimariden, matematiği ve inşaatın mucizesine kadar ulaşabilen birçok çeşittedir.Basit bir ziggurata örnek, Sümerler döneminden kalan Uruk'daki Beyaz Tapınak'dır. Ziggurat kendiliğinden Beyaz Tapınağın bulunduğu yerdir. Amacı da ne kadar gökyüzüne yakın olursa, tanrılara ulaşımın o kadar kolay olduğuna inanılırdı.

Bilinen en büyük ziggurat ise, Babil'den kalma Marduk zigguratıdır (ya da Etemenanki). Ne yazık ki, bu tapınağın tabanından bile kalıntısı fazla kalmamıştır, ancak arkeolojik araştırmalar ve tarihsel kayıtlar sayesinde bu zigguratın renkli 7 katlı, ve tepesinde de dev bir tapınaığın bulunduğu gösterir. Tapınağının renginin indigo (mora yakın) olduğu düşünülmekte, ve en üst katlarda da bu renk kullanılmaktadır. Tapınağın üstüne giden 3 merdivenin bulunduğu bilinir, ve bunlardan ikisi zigguratın yarısına kadar ulaşır.

Bu zigguratın diğer ismi Etemenanki,Sümerce'de "Cennet ve Dünya'nın kuruluşu" manasına gelir.Hammurabi tarafından inşa edildiğine inanılır, ve bu zigguratın içinde bulunanlar bundan daha önce bulunan zigguratlarda da bulunur. En üst katı 15 metre uzunluğunda tuğla gelişimiyle KralNabukadnezzar tarafından yapılmıştır.

Herodot'a göre, her zigguratın tepesi bir türbe idi,ancak bu türbelerden hiçbiri günümüzde mevcut değildir. 

Her zigguratın içinde detaylı bir tapınak bulunurdu ve burada ana bahçe, depolar ve yaşam yerleri bulunurdu ve etrafına da şehir kurulur idi.

İncil'de bahsi geçen Babil Kulesi hikâyesi Mezopotamya'daki zigguratlardan bahseder, büyük bir ihtimalle de bu ziggurat Etemenanki (Marduk) dur.


 Ziggurat, Babil Kulesi, Migdal Bavel,Bab ilu, Kadingirra, Etemenanki..


Bu tür tapınaklar için tanıdığımız erken kavram olan "E-temen-anki", bunların rol ve anlamlarının çözülmesinde önem taşımaktadır.

E: Ev/Beyt
Temen: Muhtemelen Amin-Temenni
An: Gök
Ki: Yer

Erken "Yaratılış" anlatımının işaret ettiği "E Temen An-ki" kavramı, bu durumuna en uygun olarak "Yer ile Gök Arasındaki Anlaşma-sözleşme-ittifak Evi" olarak çevrilebilir.

Zaten, Tevrat'ın söz ettiği ve bir hafta süren, günümüzden 6 bin yıl kadar önce gerçekleştiği var sayılan "Yaratılış", böyle bir Tapınak ayininden başka bir şey değildi.



Babil Kulesi (İbranice: מגדל בבל‎ Migdal Bavel), Tevrat'ta, Kur'an'da ve dünyanın birçok bölgesinde yerel efsanelerde bahsi geçen, Tanrı'ya ulaşmak için inşa edilen kule.

Akadca bāb-ilû sözcüğü Tanrı'nın kapısı demektir. Sümercede aynı anlama gelen sözcük Kadingirra'dır. Eski Ahit'te Babil sözcüğü Babel şeklindedir. Bu kelime İbranice Bavel kelimesinden gelir ve Eski Ahit'te "kargaşa, karışıklık" şeklinde açıklanır.

Dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve Babil'in Asma Bahçeleri içinde bulunan Babil Kulesi, Tanrı Marduk adına yapılmıştır. Sümerliler, yükseklere taparlar ve yer ile göğü bağlayan kutsal bir ağacın varlığına da inanırlardı. 

Sümerliler yeri göğe bağlayan bu ağacı temsil eden ve Tanrıdağı dedikleri kuleyi zamanımızdan 5.000 yıl kadar önce yapmışlardır. Kule temelde 90 metre genişlikte ve 90 metre yüksekliğe sahip 7 katlı bir bina idi. Kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila'ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu vardı. 

Babil'i işgal eden Tikulti-Ninurta, Sargon, Sanherip ve Asurbanipal kuleyi yıkmışlardı. Babil Kralları Nabopollasor ve Nabukadnasor ise yeniden yaptılar. Ancak M.Ö. 479'da Babil'i işgal Pers kralı Xerkes kuleyi yıktıktan sonra tekrar onaran olmadı. Yalnız, Büyük İskender Babil'e geldiğinde harap haldeki kuleye hayran kalmış ve onu eski haline getirmeye karar vermişti. Bu sebeple 10.000 kişiyi iki ay boyunca çalıştırarak molozları temizletti. Fakat İskender ölünce kulenin onarımından vazgeçildi. 

Tanah ve Eski Ahit hemen hemen aynı olduğu için her iki dinde Babil bahsi aynıdır. Babil kulesinden Tevrat'ın Yaratılış (Tekvin) kısmında bahsedilir. Nuh'un oğulları Büyük Tufan'dan sonra Sinar (Sümer)'da yerleşmiş, burada bir şehir ve göklere yükselen bir kule yapmak istemişlerdir. Efsaneye göre tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Kulenin yıkılışı Tevrat'ta anlatılmaz ancak Jubilees veya Leptogenesis olarak bilinen Yahudi belgelerinde anlatılır. Dini bir bakış açısıyla bu öykü sıklıkla insanın kusurluluğunu, tanrının kusursuzluğu ile kıyaslamak ve dünyadaki yüzlerce dilin kökenini açıklamak amacıyla kullanılır. 

Kuran anlatımında Musa, Firavun, Karun, Haman ve kerpiçten yapılan bir kule aynı hikâyenin içinde buluşturmaktadır. Farklı coğrafya ve tarihsel dilimlere ait bu unsurların uyumunu sağlamak amacıyla bazı yorumcular bahsedilen yapının piramit olabileceğini söyleseler de Mısır piramitlerinin ne mimarisi kuleye benzer, ne de inşaat malzemesi Kur’anda bahsedildiği gibi kilden değildir.
“Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı. (Kasas 8)”
Firavun ise şöyle dedi: "Ben, sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum. Ey haman, haydi benim için çamur üzerine bir ocak yak da bana bir kule yap; belki Musa'nın tanrısına çıkarım; ama ben kesinlikle onun yalan söyleyenlerden olduğunu sanıyorum." (Kasas 38) 
Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı." (Mümin 36-37) 
Hikâye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman’a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder