"ÖPME"NİN TARİHİ...
İslami abdest edimlerinde arındırılan , “ağız”, “diş”, "el-kol”, “ayak”, “kulak”, “göz” gibi organların tümü eski toplumda sunulan adak organlarıydı.
“Abdest”te arındırılanların bunlar ve eski damga alanları olduğu, daha önceki çalışmalarımızda az çok açıklığa kavuşturulmuştur.
Dinsel edim ve dinsel ceza olarak saç kesme ve kesmeme veya başın “dörtte biri”ni mesh gibi, anlamı giderek karışmış uygulamaların gerisinde, işte bu eski “adak organları” ve damga alanları bulunuyordu. Diyelim ki, saygısal el öpme davranışında, elin öpülen kısmı (sağ el üstü veya sol el içi vb.) ve bu kısmın alına götürülüp temas ettirilmesi de, bu “damga”larla ilişkili olmalıydı. Arındırılan bu organlar çok somut olarak ortak bir düzeneğe göre "sağ" veya "sol"da yer alacak şekilde ayrıştırılmış eski toplum birimlerin "el", "ayak", "göz", "kulak", “dil”, “dudak”, “diş” gibi adak organlarıydı ki, bunları, eski yasaların sonraki ceza hükümlerin de kesilen, koparılan, oyulan organlar olarak buluyoruz.
***
Her totem hayvan-bitki, o dönemin her insanının bağlı olduğu bir ayraç-belirlenim grubu oluşturuyordu.
Birey, bu toteme bağlı olarak doğar ve bağlı olarak da ölürdü. Bundan kurtuluş olmasın diye, onun alnına, başına, vücuduna damgalarla, döğmelerle, dağlayarak "totem belgileri" konuluyordu. MÖ. 1750'li yılların Hammurabi yasasında saçlar arasına basılan kölelik belgisinin (alın kısmında, Müslümanların mesh ettikleri bölgede, Musevilerin Kippa ile gizledikleri bölgede, takke ile gizlenen kısımda, alında bir "damga" bulunuyordu. Takke düşünce, görünen ve ortaya çıkan aslında bu bakımdan sadece "kellik" değil; kel edilerek iyi görünmesi sağlanan damga türüdür; ilgili kişinin hangi totem birime bağlı olduğunun belgisidir.
Müslüman şahıs, abdest alırken, başın sadece bir bölgesini mesh etmekle sorumludur. İşte o bölge, eski Müslüman toplumun ön atalarının damga bastırdıkları bölüm olmalıdır. Benzer şekilde, öpülen elin alna götürülmesinde de, el üstündeki totem döğmesi-damgası öpülür (o totemden sembolik olarak yenilmiş olur) ve kişi o damgayı kendi alnındaki damga ile buluşturmuş; ittifakını sağlamış olur. Cinsel olmayan öpme ne kadar bol ise, o toplumda yeme-içme ziyafet kültü o kadar çoktur. Bunun tersi de tam olarak gerçektir.
***
Yemek sırasında “bıçak”, “çatal” kullanma yasağı ile “ölen şahsın karnının üzerine” (güya ağırlık yapsın da vücudu şişip patlamasın diye...) “bıçak / makas” koyma “adeti” arasında doğrudan bir bağ vardır. Yemek sırasında sadece elleri kullanma ile “kutsal çiğ köfte” yemek arasında da doğrudan bağ vardır.
Su içerken kap kullanmaktan sakınmak ile Mardin/Urfa yöresinin eski gezgin çoban toplumlarının adetleri arasında da doğrudan bağ olmalıdır. Su veya şarap/rakı içerken özel bir “saki/ saka” kullanımı öngören Alevi/ Bektaşilik geleneği ile, şeffaf/kristal olmayan bir kaptan içmesi yasak Musevilik geleneği arasında da bir bağ vardır...Sağ eli, sağ kulağı, sağ’dan kalkmayı sevap kabul eden uygulama ile sağ elle yemeyi sevap kabul eden uygulama arasında da bağ vardır...
Masa kullanmak veya kullanmamaktan, belli günlerde çiğ veya kebap veya haşlama yeme-me-ye, belli yiyeceklerden yeme veya yememeye kadar geniş bir alanda, sonraki nesillere “adabı muaşeret” şeklinde ulaşan uygulama veya alışkanlıkların kökeni, eski toplumun ayrıştırılmış yeme/içme genel kurallarına dayanır.
İslami yemek tarzı anlatımlarındaki kuralları da, bizler ancak bu çerçevede “anlayabiliriz”. Bu, günümüz ölçüleri bakımından bu İslami kuralların saçma sapan şeyler olduğu gerçeğini yadsımak demek değildir. Biz sadece onun tarihsel arka planını anlar ve kaynaklarını da, son derece bilimsel objektivite içinde ele alıp yansıtabilme gücüne sahip olduğumuzu; “ ... bir takım hurafeler...” kurtarıcılığına sığınmadığımızı göstermiş oluruz, vb...
“Şeyhe dokunma” veya “eline eteğine yüz sürme” edimlerinin veya Muhammed'in abdest suyu artığını içip yalamanın “hikmeti” gibi konular da aynı kapsamdadır ve ilgili toplumun geçmiş dönemde kutsal kişilerini yeme/tüketme biçimlerine ilişkin bilgi verirler. Anımsayalım ki, Hıristiyanlık bakımından, İsa'yı İsa kılan, İsa'yı tanrı kılan edimi, onun “et ve kanını”, ötekilere, 12 havarisine, ve bu havariler aracılığıyla da bütün “insanlık”a sunmasıdır. Tarihteki İsa'lar, bildiğimiz Nasıralı İsa'dan binlerce yıl evvelden beri vardılar.
Diyelim ki, homoseksüel, tarımcı, çapa kullanıcı, çapa kullanmada uzman, kazma ile sembolize edilen tarihteki Enkidum, Enki’nin oğlu, fallusunu kesip atmış “homoseksüel İsa”lardan birisi iken, onunla yatan Gılgamış ise bir başka toplum birimin “İsa”sı idi… Eski dönemin kutsal şahsiyetleri, temsil ettikleri topluluk üzerindeki etkilerini, nedensiz olarak elde etmemişlerdir; en büyük etkiyi sağlayan kutsal şahış, kendini en çok o topluma vakfeden olarak şekillenir. İsa'nın bir nolu özelliği de, onun kendini "İnsanlık"a vakf etmesi, etini ve kanını onlara yedirip/içirmesine bağlıdır...
Mezopotamya toplumlarındaki “kişiye tapma” kültünün en öneli yanını da bu nokta oluşturmaktadır...
Demek ki, eski toplumun “Kerevet /Divan” üzerinde yemek türünden, Ölü Yemeği veya Düğün Yemeğine; kurban tüketme biçimlerinden, selamsal öpme ve dokunma tutumlarına değin, bütün bir davranışlar dizgesi, her şeyden önce eski toplumun son derece ayrıştırılmış yiyecek düzeninde anlam bulur. Aşağıdaki metinler, bu temelde yeniden okunduğunda, son derece farklı sonuçlara ulaşılabileceğini düşünüyoruz...
***
Her ikisi de artık hayatta olmayan Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat, Papa 2. Jean Paul'ün yüzüğünü öpüyor. Arafat, Hristiyan Filistinlilere yakınlığını göstermek için her sene Beytüllahim'deki Nativitas kilisesinde düzenlenen Noel törenlerine katılırdı.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25075824/
Yeltsin'den dudaktan öpüşme kararnamesi
SSCB'nin ünlü lideri Leonid Brejnev ile Doğu Alman lideri Eric Honecker'in başını çektikleri ‘komünist liderler arasında dudaktan öpüşme’ geleneğinin Rusya'da hala devam ettiği ve Yeltsin'in gizli bir ‘öpüşme’ kararnamesi yayınladığı ortaya çıktı.
Fıkralara da konu olan, eski komünist liderlerin bu samimiyet göstergesinin, SSCB'nin dağılmasının ardından yok olduğu sanılırken, Rusya'nın önde gelen gazetelerinden Nezavisimaya'nın muhabiri geleneğin hala korunduğuna bizzat tanık oldu.
Başbakan Viktor Çernomırdin'in bir taşra gezisi sırasında, bölge valisi Çernomırdin'i dudaklarından öpmek istediğini gören gazeteci gezi sonrası Kremlin'e başvurdu ve yetkililerin karşılaştıkları zaman birbirlerine nasıl davranacaklarını düzenleyen bir metin olup olmadığını sordu. Kremlin yetkilileri muhabire, Yeltsin'in bu konuda bir kararnamesinin bulunduğunu, gizli olduğu için kararnamenin kopyasını veremeyeceklerini, ama isterse gelip metni okuyabileceğini söylediler.
Nezavisimaya muhabiri, metni okuduktan sonra aklında kalanları, gazetesinin birinci sayfasında şöyle sıralıyor:
Madde 19 - Yanaktan öpücük: Üst, ast ile karşılaştığı zaman, onu takdir etmek istiyorsa, yanağından öper. Ast, böylece kendisinden şikayetçi olunmadığını da anlamış olur.
Madde 20 - İki yanaktan öpme: Üst, asta moral vermek ve kendisini teşvik etmek istemektedir.
Madde 21 - Dudaktan bir öpücük: Görevlinin pek yakında terfi edeceği anlamına gelir.
Madde 22 - Dudaktan iki öpücük: Sadık astlar bu şekilde öpülür; sadakatin devamının ve daha da artmasının beklendiği mesajı verilir.
Madde 23 - Dudaktan üç öpücük: İki üst düzey görevli, karşılaştığı zaman bu şekilde öpüşür. Ama öpme hamlesini, kıdemli olan yapar.
Madde 24 - Dudaktan üç öpücük ve sırtın sıvazlanması: İki görevli eşit pozisyonlardaysa, bu madde hükümleri uygulanır.
Kararnamede, yetkililerin birbirlerine hastalık bulaştırmaması için alınan önlemler de yer alıyor. Bu konuları düzenleyen komisyonda, zührevi hastalıklar uzmanları da görev yapıyor.
Leonid Brejnev..
Edward Gierek...
6 Ocak 1913, Polonyalı..1970-80 arasında, Polonya Birleşik İşçi Partisi'nin (PZPR) birinci sekreteri...
Bilhassa, İslamın “hak mezhepleri”nin bu alandaki farklı uygulamalarının dikkatlice tahlil edilmesi gereklidir. Burada, özellikle Alevi-Bektaşi inanç mensuplarının "hayır, biz yıkanırız, temiziz" vb. gibi bir savunma içine girmeleri kadar hatalı bir tutum olamaz. Ateş tapımcısı topluluklarda, yani arınma aracı olarak “ateş”i kullanan ön toplulukların erken dinsel edimlerinde "su" kullanımının olmaması çok doğaldı ve bunun, şimdi anlaşılan anlamda "pis"likle herhangi bir ilgisi bulunmuyordu. Erken Akado-sammaru ilahilerinde, ateş tapımcısı topluluklar bakımından önemli dini şahsiyetlerin "eline ayağına su değmeyen" olarak tanımlandığını ve bunun olumsuz bir tanıtımın değil, tersine yüceltme hedefli bir tanıtımın formülü olduğunu görüyoruz. "Ateşin suyla söndürülmesini günah addeden" inanç bakımından böyle bir değerlendirme normu tamamen anlaşılırdır.
http://toplumvetarih.blogcu.com/abdestlerin-kokeni-1/3176523
GILGAMIŞ DESTANI
Gılgameş:
"Erkekler O (Enkidu)'nun ayaklarını öptüler ve ben, o bir karıymış gibi, üzerinde ondan zevk aldım..."
***
Üç Dinde (Çıplak) Ayak Kültü Ve Ayak Kutsaması...
Tanrı (Musa'ya), “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır.
Eski Ahit: Mısır'dan Çıkış 3:5
-------------------
RAB`bin ordusunun komutanı, “Çarığını çıkar” dedi, “Çünkü bastığın yer kutsaldır.” Yeşu söyleneni yaptı.
Eski Ahit: Yeşu 5:15
Muhammed'in "kutsal sakal kılı ile çarığı"!
http://toplumvetarih.blogcu.com/uc-dinde.../12972682...
Şeyhe dokunmak için birbirini ezdiler
ŞANLIURFA'nın Viranşehir ilçesinde, dini dernekler tarafından okutulan mevlit sonrasında verilen ve yaklaşık 3 bin 500 kişinin katıldığı yemeğe katılan Nakşibendi Tarikatı'na bağlı olduğu söyleyen Şeyh Muhammet Ali Arslan'a dokunmak isteyen müritler izdihama neden oldu.
Mevlit Kandili dolayısıyla ilçedeki dini dernekler tarafından akşam namazının ardından Kemal Veysi Tepret Camii'nde Mevlid-i Şerif okutuldu. Mevlide, Nakşibendi Tarikatı şeyhlerinden olduğu söyleyen Ceylanpınarlı Muhammet Ali Arslan ile aralarında müritlerin de bulunduğu yaklaşık 3 bin 500 kişi katıldı.
Muhammet Ali Arslan, mevlidin ardından cami bahçesinde düzenlenen yemeğe katılmak için camiden çıkarken, kendisine dokunmak ve elini öpmek isteyenlerin oluşturduğu izdihamın ortasında kaldı. Şeyhe dokunmak ve elini öpmek isteyen müritlerin cami bahçesinde oluşturdukları izdihamda, bazı kişiler ezilme tehlikesi atlattı. Görevlilerin araya girmesiyle şeyh izdihamın arasından güçlükle çıkarılarak, daha önceden belirlenen bir yere götürüldü.
Şeyh, kendisine ikram edilen ve yöresel tatlı Zerde'nin de bulunduğu yemeği yerken; müritleri ise, bu kez yemek alabilmek için birbiriyle yarıştı. 68 yaşındaki şeyhin, Viranşehir ve Ceylanpınar ilçelerinde yaklaşık 5 bin müridinin bulunduğu ileri sürüldü.
Kastamonu'da Şeyh Şabanı Veli camisinde, gece 24 e kadar Muhammed'in sakal'ı şerif'ini, sakalından bir kılının olduğu cam tübü, öpmek isteyenler kuyruk olmuşlar...
'Ayaklarını öpmekten haz aldığım hocam'
http://toplumvetarih.blogcu.com/ayaklari-opulen.../10144636
Le pape Benoît XVI répète le rite du lavement des pieds
Cité du Vatican, le 21 mars 2008 - (E.S.M.) - Hier après-midi, à 17h30, le pape Benoît XVI a célébré dans la Basilique Saint Jean de Latran la Messe In Cena Domini. Pendant le rite le Saint-Père, en refaisant le geste de Jésus, a lavé les pieds à 12 prêtres du diocèse de Rome, « un geste qui enlève la saleté et la fausseté », a-t-il dit.
http://eucharistiemisericor.free.fr/index.php...
İslami abdest edimlerinde arındırılan , “ağız”, “diş”, "el-kol”, “ayak”, “kulak”, “göz” gibi organların tümü eski toplumda sunulan adak organlarıydı.
“Abdest”te arındırılanların bunlar ve eski damga alanları olduğu, daha önceki çalışmalarımızda az çok açıklığa kavuşturulmuştur.
Dinsel edim ve dinsel ceza olarak saç kesme ve kesmeme veya başın “dörtte biri”ni mesh gibi, anlamı giderek karışmış uygulamaların gerisinde, işte bu eski “adak organları” ve damga alanları bulunuyordu. Diyelim ki, saygısal el öpme davranışında, elin öpülen kısmı (sağ el üstü veya sol el içi vb.) ve bu kısmın alına götürülüp temas ettirilmesi de, bu “damga”larla ilişkili olmalıydı. Arındırılan bu organlar çok somut olarak ortak bir düzeneğe göre "sağ" veya "sol"da yer alacak şekilde ayrıştırılmış eski toplum birimlerin "el", "ayak", "göz", "kulak", “dil”, “dudak”, “diş” gibi adak organlarıydı ki, bunları, eski yasaların sonraki ceza hükümlerin de kesilen, koparılan, oyulan organlar olarak buluyoruz.
***
Her totem hayvan-bitki, o dönemin her insanının bağlı olduğu bir ayraç-belirlenim grubu oluşturuyordu.
Birey, bu toteme bağlı olarak doğar ve bağlı olarak da ölürdü. Bundan kurtuluş olmasın diye, onun alnına, başına, vücuduna damgalarla, döğmelerle, dağlayarak "totem belgileri" konuluyordu. MÖ. 1750'li yılların Hammurabi yasasında saçlar arasına basılan kölelik belgisinin (alın kısmında, Müslümanların mesh ettikleri bölgede, Musevilerin Kippa ile gizledikleri bölgede, takke ile gizlenen kısımda, alında bir "damga" bulunuyordu. Takke düşünce, görünen ve ortaya çıkan aslında bu bakımdan sadece "kellik" değil; kel edilerek iyi görünmesi sağlanan damga türüdür; ilgili kişinin hangi totem birime bağlı olduğunun belgisidir.
Müslüman şahıs, abdest alırken, başın sadece bir bölgesini mesh etmekle sorumludur. İşte o bölge, eski Müslüman toplumun ön atalarının damga bastırdıkları bölüm olmalıdır. Benzer şekilde, öpülen elin alna götürülmesinde de, el üstündeki totem döğmesi-damgası öpülür (o totemden sembolik olarak yenilmiş olur) ve kişi o damgayı kendi alnındaki damga ile buluşturmuş; ittifakını sağlamış olur. Cinsel olmayan öpme ne kadar bol ise, o toplumda yeme-içme ziyafet kültü o kadar çoktur. Bunun tersi de tam olarak gerçektir.
***
Yemek sırasında “bıçak”, “çatal” kullanma yasağı ile “ölen şahsın karnının üzerine” (güya ağırlık yapsın da vücudu şişip patlamasın diye...) “bıçak / makas” koyma “adeti” arasında doğrudan bir bağ vardır. Yemek sırasında sadece elleri kullanma ile “kutsal çiğ köfte” yemek arasında da doğrudan bağ vardır.
Su içerken kap kullanmaktan sakınmak ile Mardin/Urfa yöresinin eski gezgin çoban toplumlarının adetleri arasında da doğrudan bağ olmalıdır. Su veya şarap/rakı içerken özel bir “saki/ saka” kullanımı öngören Alevi/ Bektaşilik geleneği ile, şeffaf/kristal olmayan bir kaptan içmesi yasak Musevilik geleneği arasında da bir bağ vardır...Sağ eli, sağ kulağı, sağ’dan kalkmayı sevap kabul eden uygulama ile sağ elle yemeyi sevap kabul eden uygulama arasında da bağ vardır...
Masa kullanmak veya kullanmamaktan, belli günlerde çiğ veya kebap veya haşlama yeme-me-ye, belli yiyeceklerden yeme veya yememeye kadar geniş bir alanda, sonraki nesillere “adabı muaşeret” şeklinde ulaşan uygulama veya alışkanlıkların kökeni, eski toplumun ayrıştırılmış yeme/içme genel kurallarına dayanır.
İslami yemek tarzı anlatımlarındaki kuralları da, bizler ancak bu çerçevede “anlayabiliriz”. Bu, günümüz ölçüleri bakımından bu İslami kuralların saçma sapan şeyler olduğu gerçeğini yadsımak demek değildir. Biz sadece onun tarihsel arka planını anlar ve kaynaklarını da, son derece bilimsel objektivite içinde ele alıp yansıtabilme gücüne sahip olduğumuzu; “ ... bir takım hurafeler...” kurtarıcılığına sığınmadığımızı göstermiş oluruz, vb...
“Şeyhe dokunma” veya “eline eteğine yüz sürme” edimlerinin veya Muhammed'in abdest suyu artığını içip yalamanın “hikmeti” gibi konular da aynı kapsamdadır ve ilgili toplumun geçmiş dönemde kutsal kişilerini yeme/tüketme biçimlerine ilişkin bilgi verirler. Anımsayalım ki, Hıristiyanlık bakımından, İsa'yı İsa kılan, İsa'yı tanrı kılan edimi, onun “et ve kanını”, ötekilere, 12 havarisine, ve bu havariler aracılığıyla da bütün “insanlık”a sunmasıdır. Tarihteki İsa'lar, bildiğimiz Nasıralı İsa'dan binlerce yıl evvelden beri vardılar.
Diyelim ki, homoseksüel, tarımcı, çapa kullanıcı, çapa kullanmada uzman, kazma ile sembolize edilen tarihteki Enkidum, Enki’nin oğlu, fallusunu kesip atmış “homoseksüel İsa”lardan birisi iken, onunla yatan Gılgamış ise bir başka toplum birimin “İsa”sı idi… Eski dönemin kutsal şahsiyetleri, temsil ettikleri topluluk üzerindeki etkilerini, nedensiz olarak elde etmemişlerdir; en büyük etkiyi sağlayan kutsal şahış, kendini en çok o topluma vakfeden olarak şekillenir. İsa'nın bir nolu özelliği de, onun kendini "İnsanlık"a vakf etmesi, etini ve kanını onlara yedirip/içirmesine bağlıdır...
Mezopotamya toplumlarındaki “kişiye tapma” kültünün en öneli yanını da bu nokta oluşturmaktadır...
Demek ki, eski toplumun “Kerevet /Divan” üzerinde yemek türünden, Ölü Yemeği veya Düğün Yemeğine; kurban tüketme biçimlerinden, selamsal öpme ve dokunma tutumlarına değin, bütün bir davranışlar dizgesi, her şeyden önce eski toplumun son derece ayrıştırılmış yiyecek düzeninde anlam bulur. Aşağıdaki metinler, bu temelde yeniden okunduğunda, son derece farklı sonuçlara ulaşılabileceğini düşünüyoruz...
***
Dudak Pis... Alın Mis - Alın Pis... Dudak Mis!
CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu, "alından öpme" bağıntısında, geçenlerde şöyle demişti:
''Recep Tayyip Erdoğan'a soruyorum: Gazze'ye yardım götüren gemilere Türk savaş gemileri nereye kadar refakat edecek Gazze Limanı'na kadar mı, yoksa uluslararası sularla mı sınırlı kalacak Gazze Limanı'na kadar gidecekseniz seni alnından öpeceğim.''
R.T. E, Kayseri'de, kendisi için 'Gazze'ye gemiyi götürürsün alnından öperim' diyen CHP lideri Kılıçdaroğlu'na "Senin o kirli dudaklarını o tertemiz alnıma sürdürmem" diye yanıt verdi.
R.T.E, Kılıçdaroğlu'nun dudaklarıyla alnını öpemeyeceğini, çünkü Kılıçdaroğlu'nun "dudaklarının pis olduğunu" söyleyince, Kılıçdaroğlu buna kırıldı. Verdiği yanıtta; "Benim dudaklarım temiz, senin alnın da elin de pis' diyerek olayı noktaladı.
Fakat bu arada, eski kardeşi Kaddafi'nin ülkesine giden R.T.E, orada bir müslüman kardeşine alnının tam orta yerinden öptürttü... Alnının uygun yeri, dudağın hizasından sağa-sola kaymasın diye, Libyalı müslüman, eliyle R.T.E'nin "kafasını" (İslami jargona daha uygun ama biz "kellesini" demiyoruz) tam güvene almak için el desteği sağladı ve o "tertemiz" müslüman dudağını, R:T.E'nin "temiz mi, kirli mi, tertemiz mi" olduğu tartışılan alnına şap diye yerleştirdi..
R.T.E'nin huşu içinde göründüğü fotoğraflarında, alnında herhangi bir "kir" veya "kara" görünmüyor... Ama, Kılıçdaroğlu'nun ithamı, içimize kurt düşürdü bir kere...
Tüm bu gelişmeler olurken, gayet sessiz vaziyette durumu izleyen ve "vatandaş" sıfatı taşıyan "sessiz topluluk" içindeki bir bölüm insan belki şu soruları ve yanıtlarını düşünmüştü:
- Kılıçdaroğlu, bir başarı karşısında tebrik etmek için, neden ille de Tayyip'in "alnından öperim" demiş ve "alnını" hedeflemişti?
- "İki yanağından öperim" diyebilirdi..
- "Gözlerinden öperim" diyebilirdi..
- "Elinden öperim" diyebilirdi...
Hatta bu "öpme"li işlere son verip, sadece "tebrik eder, ellerini sıkarım" diyebirdi...
"Seni başımın üstüne oturturum..."da diyebilirdi...
Bunları da bir yana bırakıp, "sen gemileri Gazze'ye kadar götür, gel ciğerimi ye!" de diyebilirdi...
"Sen de o yürek var mı, göreceğiz" tonunda kışkırtabilirdi...
Fakat Kılıçdaroğlu takmış bir defa "alnından öpmeye"...
"Alın" diyor, başka bir şey demiyor...
Peki o zaman soralım bizler de:
"Ne var o alında ki, Kılıçdaroğlu tebrik etmek için ille de o kısmı, yani "kaderin yazılı olduğu" denilen alını öpmek istiyor?"
"Ne var o alındaki, Müslüman Libyalı iki dudağını tam o alının orta yerine bastırıyor?"
Sakın o yer, Müslümanların yazıldığına inandıkları "kader"in belirlendiği bölge olmasın?
Sakın, bu öpme edimleri, "o güzel veya kara kaderler"le ilgili olmasın?
Anlaşılıyor ki, öpülen alın derisi, "alın derisinin temizliği" değildir gerçekte.
Öpülen ve öpülmek istenen, artık uygulamasından yüzlerce yıl önce vazgeçilmiş olan ve alına vurulan "kader damagası" simgesidir...Bu simgenin bizzat kendisidir.
Eğer, R.T.E Gazze çıkarmasında başarılı olsa idi, Kılıçdaroğlu, Tayyib'in alnını öperken, gerçekte, Tayyib'in alnına vurulmuş olduğu varsayılan ve R.T.E'nin bir toplum birime aidiyetini ifade eden simgeyi, onun bağlı olduğu totemi kutsamış, tebrik etmiş olacaktı.
Bir alın öpme işi çıkardılar!
Tarih önümüze serildi...
CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu, "alından öpme" bağıntısında, geçenlerde şöyle demişti:
''Recep Tayyip Erdoğan'a soruyorum: Gazze'ye yardım götüren gemilere Türk savaş gemileri nereye kadar refakat edecek Gazze Limanı'na kadar mı, yoksa uluslararası sularla mı sınırlı kalacak Gazze Limanı'na kadar gidecekseniz seni alnından öpeceğim.''
R.T. E, Kayseri'de, kendisi için 'Gazze'ye gemiyi götürürsün alnından öperim' diyen CHP lideri Kılıçdaroğlu'na "Senin o kirli dudaklarını o tertemiz alnıma sürdürmem" diye yanıt verdi.
R.T.E, Kılıçdaroğlu'nun dudaklarıyla alnını öpemeyeceğini, çünkü Kılıçdaroğlu'nun "dudaklarının pis olduğunu" söyleyince, Kılıçdaroğlu buna kırıldı. Verdiği yanıtta; "Benim dudaklarım temiz, senin alnın da elin de pis' diyerek olayı noktaladı.
Fakat bu arada, eski kardeşi Kaddafi'nin ülkesine giden R.T.E, orada bir müslüman kardeşine alnının tam orta yerinden öptürttü... Alnının uygun yeri, dudağın hizasından sağa-sola kaymasın diye, Libyalı müslüman, eliyle R.T.E'nin "kafasını" (İslami jargona daha uygun ama biz "kellesini" demiyoruz) tam güvene almak için el desteği sağladı ve o "tertemiz" müslüman dudağını, R:T.E'nin "temiz mi, kirli mi, tertemiz mi" olduğu tartışılan alnına şap diye yerleştirdi..
R.T.E'nin huşu içinde göründüğü fotoğraflarında, alnında herhangi bir "kir" veya "kara" görünmüyor... Ama, Kılıçdaroğlu'nun ithamı, içimize kurt düşürdü bir kere...
Tüm bu gelişmeler olurken, gayet sessiz vaziyette durumu izleyen ve "vatandaş" sıfatı taşıyan "sessiz topluluk" içindeki bir bölüm insan belki şu soruları ve yanıtlarını düşünmüştü:
- Kılıçdaroğlu, bir başarı karşısında tebrik etmek için, neden ille de Tayyip'in "alnından öperim" demiş ve "alnını" hedeflemişti?
- "İki yanağından öperim" diyebilirdi..
- "Gözlerinden öperim" diyebilirdi..
- "Elinden öperim" diyebilirdi...
Hatta bu "öpme"li işlere son verip, sadece "tebrik eder, ellerini sıkarım" diyebirdi...
"Seni başımın üstüne oturturum..."da diyebilirdi...
Bunları da bir yana bırakıp, "sen gemileri Gazze'ye kadar götür, gel ciğerimi ye!" de diyebilirdi...
"Sen de o yürek var mı, göreceğiz" tonunda kışkırtabilirdi...
Fakat Kılıçdaroğlu takmış bir defa "alnından öpmeye"...
"Alın" diyor, başka bir şey demiyor...
Peki o zaman soralım bizler de:
"Ne var o alında ki, Kılıçdaroğlu tebrik etmek için ille de o kısmı, yani "kaderin yazılı olduğu" denilen alını öpmek istiyor?"
"Ne var o alındaki, Müslüman Libyalı iki dudağını tam o alının orta yerine bastırıyor?"
Sakın o yer, Müslümanların yazıldığına inandıkları "kader"in belirlendiği bölge olmasın?
Sakın, bu öpme edimleri, "o güzel veya kara kaderler"le ilgili olmasın?
Anlaşılıyor ki, öpülen alın derisi, "alın derisinin temizliği" değildir gerçekte.
Öpülen ve öpülmek istenen, artık uygulamasından yüzlerce yıl önce vazgeçilmiş olan ve alına vurulan "kader damagası" simgesidir...Bu simgenin bizzat kendisidir.
Eğer, R.T.E Gazze çıkarmasında başarılı olsa idi, Kılıçdaroğlu, Tayyib'in alnını öperken, gerçekte, Tayyib'in alnına vurulmuş olduğu varsayılan ve R.T.E'nin bir toplum birime aidiyetini ifade eden simgeyi, onun bağlı olduğu totemi kutsamış, tebrik etmiş olacaktı.
Bir alın öpme işi çıkardılar!
Tarih önümüze serildi...
PAPA'NIN ELİ DEĞİL, YÜZÜĞÜ ÖPÜLÜYOR
İtalya'da saygı ifadesi amaçlı el öpme eylemine "baciamano" adı veriliyor. 'Baciamano'ya, İtalya kökenli bir adet olduğu için, Katolik dünyasında sıklıkla rastlanıyor. Katolik adetlerine göre, Papa'yla yahut bir kardinalle, hatta bunlardan daha alt seviyedeki bir "yüksek rütbeli" din adamıyla biraraya gelen kişiler; din adamının elindeki yüzüğü öpüyor. Bu yüzük öpme eylemine bazen de, daha büyük bir saygı ifadesinde bulunmak amacıyla, sol dizin üstüne çökme hareketi eşlik ediyor. Öte yandan Amerikalı din adamlarının 'baciamano'dan hoşlanmadığı biliniyor.
Papa'nın resmi protokol kurallarına göre, ziyaret esnasında Katoliklerden Papa'nın sağ elini alıp bu eldeki yüzüğü öpmeleri isteniyor. Katolik olmayanlardan ise yüzüğü öpmeleri istenmiyor, bunun yerine Papa'nın sağ eliyle tokalaşmaları talep ediliyor.
El öpme eylemi; Balkan, Anadolu, Ortadoğu ve Kafkas coğrafyasında yaşlılara saygı ifadesi olarak anlamını buluyor. Bu coğrafyada yaşayan farklı halklardan insanlar; ister Müslüman, ister Hristiyan, isterse başka inançlardan olsunlar; yaşça büyük olanlara hürmetlerini göstermek amacıyla öptükleri eli alınlarına götürüyorlar.
MÜSLÜMANLIKTA EL ÖPME MEKRUH MU?
El öpmenin Müslümanlıktaki yerine ise İmam el Navavi'nin eserinde şöyle değiniliyor: "Erdemli insanların ve büyük alimlerin elini öpmek müstehaptır. Bundan başkalarının elini öpmekse mekruhdur. Sakalsız insanların eli öpülmemelidir. Eğer bir insan bir başkasının elini, o kişinin dünya nimetlerinden çekilmişliği, erdemliliği, bilgeliği ya da tevazusu, yahut dine bağlılıkla alâkalı bir diğer özelliğinden ötürü öpüyorsa; bu mekruh değildir. El öpme bu gibi durumlarda müstehaptır, zira Ebu Ubeyde de Hz. Ömer'in elini öpmüştür. Ama eğer ki o insanın elini zenginliği, müreffehliği, üst düzey rütbesi ya da bu dünyadaki insanların gözündeki statüsünden dolayı öpüyorsa; o zaman bu son derece mekruhtur.
http://www.ntvmsnbc.com/
İtalya'da saygı ifadesi amaçlı el öpme eylemine "baciamano" adı veriliyor. 'Baciamano'ya, İtalya kökenli bir adet olduğu için, Katolik dünyasında sıklıkla rastlanıyor. Katolik adetlerine göre, Papa'yla yahut bir kardinalle, hatta bunlardan daha alt seviyedeki bir "yüksek rütbeli" din adamıyla biraraya gelen kişiler; din adamının elindeki yüzüğü öpüyor. Bu yüzük öpme eylemine bazen de, daha büyük bir saygı ifadesinde bulunmak amacıyla, sol dizin üstüne çökme hareketi eşlik ediyor. Öte yandan Amerikalı din adamlarının 'baciamano'dan hoşlanmadığı biliniyor.
Papa'nın resmi protokol kurallarına göre, ziyaret esnasında Katoliklerden Papa'nın sağ elini alıp bu eldeki yüzüğü öpmeleri isteniyor. Katolik olmayanlardan ise yüzüğü öpmeleri istenmiyor, bunun yerine Papa'nın sağ eliyle tokalaşmaları talep ediliyor.
El öpme eylemi; Balkan, Anadolu, Ortadoğu ve Kafkas coğrafyasında yaşlılara saygı ifadesi olarak anlamını buluyor. Bu coğrafyada yaşayan farklı halklardan insanlar; ister Müslüman, ister Hristiyan, isterse başka inançlardan olsunlar; yaşça büyük olanlara hürmetlerini göstermek amacıyla öptükleri eli alınlarına götürüyorlar.
MÜSLÜMANLIKTA EL ÖPME MEKRUH MU?
El öpmenin Müslümanlıktaki yerine ise İmam el Navavi'nin eserinde şöyle değiniliyor: "Erdemli insanların ve büyük alimlerin elini öpmek müstehaptır. Bundan başkalarının elini öpmekse mekruhdur. Sakalsız insanların eli öpülmemelidir. Eğer bir insan bir başkasının elini, o kişinin dünya nimetlerinden çekilmişliği, erdemliliği, bilgeliği ya da tevazusu, yahut dine bağlılıkla alâkalı bir diğer özelliğinden ötürü öpüyorsa; bu mekruh değildir. El öpme bu gibi durumlarda müstehaptır, zira Ebu Ubeyde de Hz. Ömer'in elini öpmüştür. Ama eğer ki o insanın elini zenginliği, müreffehliği, üst düzey rütbesi ya da bu dünyadaki insanların gözündeki statüsünden dolayı öpüyorsa; o zaman bu son derece mekruhtur.
http://www.ntvmsnbc.com/
Her ikisi de artık hayatta olmayan Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat, Papa 2. Jean Paul'ün yüzüğünü öpüyor. Arafat, Hristiyan Filistinlilere yakınlığını göstermek için her sene Beytüllahim'deki Nativitas kilisesinde düzenlenen Noel törenlerine katılırdı.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25075824/
Yeltsin'den dudaktan öpüşme kararnamesi
SSCB'nin ünlü lideri Leonid Brejnev ile Doğu Alman lideri Eric Honecker'in başını çektikleri ‘komünist liderler arasında dudaktan öpüşme’ geleneğinin Rusya'da hala devam ettiği ve Yeltsin'in gizli bir ‘öpüşme’ kararnamesi yayınladığı ortaya çıktı.
Fıkralara da konu olan, eski komünist liderlerin bu samimiyet göstergesinin, SSCB'nin dağılmasının ardından yok olduğu sanılırken, Rusya'nın önde gelen gazetelerinden Nezavisimaya'nın muhabiri geleneğin hala korunduğuna bizzat tanık oldu.
Başbakan Viktor Çernomırdin'in bir taşra gezisi sırasında, bölge valisi Çernomırdin'i dudaklarından öpmek istediğini gören gazeteci gezi sonrası Kremlin'e başvurdu ve yetkililerin karşılaştıkları zaman birbirlerine nasıl davranacaklarını düzenleyen bir metin olup olmadığını sordu. Kremlin yetkilileri muhabire, Yeltsin'in bu konuda bir kararnamesinin bulunduğunu, gizli olduğu için kararnamenin kopyasını veremeyeceklerini, ama isterse gelip metni okuyabileceğini söylediler.
Nezavisimaya muhabiri, metni okuduktan sonra aklında kalanları, gazetesinin birinci sayfasında şöyle sıralıyor:
Madde 19 - Yanaktan öpücük: Üst, ast ile karşılaştığı zaman, onu takdir etmek istiyorsa, yanağından öper. Ast, böylece kendisinden şikayetçi olunmadığını da anlamış olur.
Madde 20 - İki yanaktan öpme: Üst, asta moral vermek ve kendisini teşvik etmek istemektedir.
Madde 21 - Dudaktan bir öpücük: Görevlinin pek yakında terfi edeceği anlamına gelir.
Madde 22 - Dudaktan iki öpücük: Sadık astlar bu şekilde öpülür; sadakatin devamının ve daha da artmasının beklendiği mesajı verilir.
Madde 23 - Dudaktan üç öpücük: İki üst düzey görevli, karşılaştığı zaman bu şekilde öpüşür. Ama öpme hamlesini, kıdemli olan yapar.
Madde 24 - Dudaktan üç öpücük ve sırtın sıvazlanması: İki görevli eşit pozisyonlardaysa, bu madde hükümleri uygulanır.
Kararnamede, yetkililerin birbirlerine hastalık bulaştırmaması için alınan önlemler de yer alıyor. Bu konuları düzenleyen komisyonda, zührevi hastalıklar uzmanları da görev yapıyor.
Leonid Brejnev..
Edward Gierek...
6 Ocak 1913, Polonyalı..1970-80 arasında, Polonya Birleşik İşçi Partisi'nin (PZPR) birinci sekreteri...
Bilhassa, İslamın “hak mezhepleri”nin bu alandaki farklı uygulamalarının dikkatlice tahlil edilmesi gereklidir. Burada, özellikle Alevi-Bektaşi inanç mensuplarının "hayır, biz yıkanırız, temiziz" vb. gibi bir savunma içine girmeleri kadar hatalı bir tutum olamaz. Ateş tapımcısı topluluklarda, yani arınma aracı olarak “ateş”i kullanan ön toplulukların erken dinsel edimlerinde "su" kullanımının olmaması çok doğaldı ve bunun, şimdi anlaşılan anlamda "pis"likle herhangi bir ilgisi bulunmuyordu. Erken Akado-sammaru ilahilerinde, ateş tapımcısı topluluklar bakımından önemli dini şahsiyetlerin "eline ayağına su değmeyen" olarak tanımlandığını ve bunun olumsuz bir tanıtımın değil, tersine yüceltme hedefli bir tanıtımın formülü olduğunu görüyoruz. "Ateşin suyla söndürülmesini günah addeden" inanç bakımından böyle bir değerlendirme normu tamamen anlaşılırdır.
http://toplumvetarih.blogcu.com/abdestlerin-kokeni-1/3176523
GILGAMIŞ DESTANI
Gılgameş:
"Erkekler O (Enkidu)'nun ayaklarını öptüler ve ben, o bir karıymış gibi, üzerinde ondan zevk aldım..."
***
Üç Dinde (Çıplak) Ayak Kültü Ve Ayak Kutsaması...
Tanrı (Musa'ya), “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır.
Eski Ahit: Mısır'dan Çıkış 3:5
-------------------
RAB`bin ordusunun komutanı, “Çarığını çıkar” dedi, “Çünkü bastığın yer kutsaldır.” Yeşu söyleneni yaptı.
Eski Ahit: Yeşu 5:15
Muhammed'in "kutsal sakal kılı ile çarığı"!
http://toplumvetarih.blogcu.com/uc-dinde.../12972682...
Şeyhe dokunmak için birbirini ezdiler
ŞANLIURFA'nın Viranşehir ilçesinde, dini dernekler tarafından okutulan mevlit sonrasında verilen ve yaklaşık 3 bin 500 kişinin katıldığı yemeğe katılan Nakşibendi Tarikatı'na bağlı olduğu söyleyen Şeyh Muhammet Ali Arslan'a dokunmak isteyen müritler izdihama neden oldu.
Mevlit Kandili dolayısıyla ilçedeki dini dernekler tarafından akşam namazının ardından Kemal Veysi Tepret Camii'nde Mevlid-i Şerif okutuldu. Mevlide, Nakşibendi Tarikatı şeyhlerinden olduğu söyleyen Ceylanpınarlı Muhammet Ali Arslan ile aralarında müritlerin de bulunduğu yaklaşık 3 bin 500 kişi katıldı.
Muhammet Ali Arslan, mevlidin ardından cami bahçesinde düzenlenen yemeğe katılmak için camiden çıkarken, kendisine dokunmak ve elini öpmek isteyenlerin oluşturduğu izdihamın ortasında kaldı. Şeyhe dokunmak ve elini öpmek isteyen müritlerin cami bahçesinde oluşturdukları izdihamda, bazı kişiler ezilme tehlikesi atlattı. Görevlilerin araya girmesiyle şeyh izdihamın arasından güçlükle çıkarılarak, daha önceden belirlenen bir yere götürüldü.
Şeyh, kendisine ikram edilen ve yöresel tatlı Zerde'nin de bulunduğu yemeği yerken; müritleri ise, bu kez yemek alabilmek için birbiriyle yarıştı. 68 yaşındaki şeyhin, Viranşehir ve Ceylanpınar ilçelerinde yaklaşık 5 bin müridinin bulunduğu ileri sürüldü.
Kastamonu'da Şeyh Şabanı Veli camisinde, gece 24 e kadar Muhammed'in sakal'ı şerif'ini, sakalından bir kılının olduğu cam tübü, öpmek isteyenler kuyruk olmuşlar...
'Ayaklarını öpmekten haz aldığım hocam'
http://toplumvetarih.blogcu.com/ayaklari-opulen.../10144636
Le pape Benoît XVI répète le rite du lavement des pieds
Cité du Vatican, le 21 mars 2008 - (E.S.M.) - Hier après-midi, à 17h30, le pape Benoît XVI a célébré dans la Basilique Saint Jean de Latran la Messe In Cena Domini. Pendant le rite le Saint-Père, en refaisant le geste de Jésus, a lavé les pieds à 12 prêtres du diocèse de Rome, « un geste qui enlève la saleté et la fausseté », a-t-il dit.
http://eucharistiemisericor.free.fr/index.php...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder