Takke ve Kippa'lar "Kel'i Değil, Damgaları Gizler"!
Takke veya Kippa'lar "keli" değil, eski toplumda başa vurulan totem
damgaları gizler... Ve "tek tanrı"ya geçiş aşamasında, "farklılıklar"ın
gizlenmesine hizmet eder.
Buradaki "kellik", doğal saç dökülmesi değil, kızgın metal
dağlaması, döğme vb. yoluyla, alı veya başa kazınan "kader" damgaaları
için hazırlanan "kellik"tir.
Hammurabi yasalarında, berberlere verilen el kesme veya farklı tür
cezal aarın nedeni, "kölenin kölelik belgisini kaybedecek şekilde "saç
tıraşı" yapması idi. Günümüzde bile Müslümanlar, Kabe ziyaretinde saç
tıraşından sonra, "tıraşları bozulmasın" diye, ellerini bile başlarına
dokunduramıyorlarsa, onların bilmedikleri neden, başlarına geçmişte
vurulan damgayı gizleme edimini takip ettikleri gerçeğidir.
Bütün ihramlar, pelerinler, baş örtüleri, baş takkeleri özünde,
farklı totem ve tanrılara, farklı toplum birimlere ait olan insanların,
bir noktadan itibaren "ayıp" hale gelen bu "aidiyet belgilerini"
gizleme aracından başka hiç bir şey değildir.
İslami "baş meshi"nde yapılan, başın sadece alın üstü bölgesindeki
"gizli damgayı" onaylama işlemidir ama, Muhammed dahil, müslümanlar,
"baş meshi" ile, "göz, kulak, burun meshi" ile adaklık organları
"temizledikleri"nin farkında değildirler.
http://youtu.be/puICQkqb3Vo
Takke
ve Kippa'lar "Kel'i Değil, Damgaları Gizler"!
Söylenen bir söz veya davranış neticesinde kullanılan '"başını yakmak"
gibi bir deyimin neden ötürü kullanıldığı, ilk bakışta garip görünür.
"Baş yakmak", "kellik", "kelin merhemi olma-ma-sı", "damgalanmak",
"kurbanın kusursuzluğu" vb. bir dizi konu, eski toplumun 'damgalama',
'kader belirleme' işlemi ile ilgili olmalıydı.
Toplum birim aidi birey, bir 'geçiş' ritüelinde 'kader'i belirlenerek
dövme veya kızgın demirle, tıpkı sürü hayvanlarının damgalanması
biçiminde,hem de görünür şekilde, damgalanıyordu.
"Köle”liğe geçişle birlikte, bu işlem sadece kölelere, köle kılınanlara
karşı uygulanmaya başlanmış; özgür olanlar değişik sembolik araçlarla
bundan muaf olmaya başlamış olmalılar.
Köleliğin erken dönemlerinde, bir insan çok kolay bir şekilde 'köle'
olabileceği gibi, kölelikten çıkıp yeniden özgür vatandaş halini de
alabiliyordu.
Köleliğin 'tanrıya vakfedilme' biçiminde de kavrandığını da bilmek
lazım.
Hammurabi dönemi yasalarında köleliğin, köle damgası vurulmasının “saç
tıraşı” ile olan alakasını da görmüştük.
Baş takkeleri veya kapama araçları, başın üst veya arka kısmındaki
damgaları, daha sonraki dönemde gizleme araçları olarak da kullanılmışa
benziyor. Her topluluk, damga için, başın farklı kısımlarını kullanıyor
olmalıydı.
Örneğin Musevilerin Kippa'sı, çok anlamsız bir şekilde başın arka tepe
noktasına iliştirilir. Damga yerini örter ve damganın bulunduğu
kısımdaki kesilmiş saç bölümünün büyüklüğünü anlatırcasına küçük, avuç
içi kadar bir parçadır. Kesilmiş olan saçların bulunduğu bu kısıma,
kızgın metalle sembol-damga vuruluyor olmalıydı.
En son yayınladığım( http://toplumvetarih.blogcu.com/) resimlerde
Sargon'un kafasının arkasına takılı “araç” ile Musevilerin 13 yaşına
gelmiş erkek çocuklarına takma yükümlülüğü verdikleri bu Tifilah aleti
arasındaki benzerlik açıkça görülmektedir.
Bu Tifilah'ın içine Museviler şimdi, Tevrat yazıları koyuyorlar
(Müslüman muskası da bunun bir neviidir). Eski tarihte bu alet’in, başa
gerektiği biçimde tutturulduktan sonra içine 'ateş konularak' damganın;
kurşunun, bakırın vb. ısıtılmış olduğunu düşünmek mümkün görünüyor.
Böylece damga/mühür istenilen kısma, istenildiği biçimde vurulabiliyor
olmalıydı. "Kurşun dökme" muhtemelen eskiden gerçek olan bu işlemin
giderek sembolikleşmiş bir kalıntısıdır...
Hammurabi Kanunlarında "baş'ta kölelik işaretinin silinmesi' gibi hukuki
(veya hukuk dışı) bir işlem olduğunu da görüyoruz. 'Kellik merhemi' her
halde bu işlemin ardından yapılan tıbbi bir bakımla da ilgili
olmalıydı. ( Hammurabi Yasalarının da, toplumbilimciler ve
hukukçularımız tarafından çok az irdelenmiş olduğunu ekleyelim..)
Demek ki, "Baş yakmak" gibi bir kavram, normal vatandaşın, kanunlara
aykırı davranışı sonunda veya bir “savaşta yenilmesi” ile veya borcunu
ödememesi vb. gibi durumlarda "köleleşmesi" sırasında, başına, alnına,
koluna vb.. 'kölelik damgası' vurulduğu döneme ait bir kavram olarak
ortaya çıkmış olmalıdır ve o tarihlerde, artık, özgür vatandaşa ise
,artık damga vurulmaktan vazgeçilmiş olmalıydı. Onun yerine özgür
yurttaş, aidi olduğu topluluğun saç biçimini, işaretlerini, giyim
tarzını vb. sembolik olarak taşıyor olmalıydı.
http://toplumvetarih.blogcu.com/gundelik-veya-dini-kavramlarin-kokenleri/2741879
-------
http://bilimselateistler.blogspot.com/2012/06/takke-ve-kippalar-keli-degil-damgalar.html
Peyot (peyes), ya da simanim olarak da bilinir; İbranice: tekil,
פֵּאָה; çoğul, פֵּאָוֹת) bazı Ortodoks Yahudi mezheplerinde erkeklerin
bıraktığı, genellikle uzun ve kıvrımlı olan favori. Peyot sözcüğü
İbranice'de "uç, köşe, kenar" gibi manalara gelir ve Tanah'taki "saçın
kenarlarının kesilmemesi gerektiği" mealindeki bir ayetin literal
yorumlanmasına dayanır.
Bu kelime modern İbranice'de favori anlamına gelir.
“Başınızın yan tarafındaki saçları kesmeyecek, sakalınızın kenarlarına dokunmayacaksınız.”
Peyotun şekli mezheplere göre değişiklik gösterir.
Yemen Yahudileri "işaret" anlamına gelen simanim adını kullanır.
Bunun nedeni simanimin toplum içerisinde Yahudi olduklarının anlaşılmasını sağlamasıdır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Peyot
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder