Tarihsel
bakımdan Ortadoğu-
Ey İsrail, Sus ve Beni Dinle!
Garip bir biçimde Musacılığın ‘tek tanrıcı’ bir din olduğu yönünde
yaygın bir inanç bulunuyor.Bu tabii ki hatalıdır. Böyle bir iddianın
oluşma nedenleri arasında Musacılığın, Sümer-Akkad dönemine uzanan büyük
otoriter gücünün varlığı söz konusu ise de, hepsi bu kadardır. Çünkü
Musa toplumunun tanrısı, “bütün insanlar”ın tanrısı olarak değil,
sadece, kendisine “kutsal halk” olarak seçtiği Musevi toplumun tanrısı
olarak belirir ve bu özelliğini de günümüze değin korur.
Bütün insanlara yönelmiş ve onların tümünün yaratıcısı bir tanrı
kavrayışı, Musevilikte şimdi bile yoktur ve şimdi bize bir ‘eksiklik’
gibi görünen bu nokta, Sümer-Akkad döneminin koşullarına uyan, ayrı
tanrıyı zorunlu kılan toplumsal örgütlenme biçimlerine uyar.
Tek tanrıcılık yönündeki en ciddi gelişme, Hammurabi döneminde
gerçekleşmişti, çünkü o topluluklar yerleşik bir düzen dâhilinde,
ticaretin ciddi ölçülerde zorunlu kıldığı bir toplumsal düzenleme
istiyorlardı. Muhammed İslamının, bir kaç yıllık kısacık devrede bütün
Arabistan’ı kapsaması, hiç de doğrudan doğruya Muhammed’in üstünlüğünden
kaynaklanmış değildir. Üç-beş yüz kişilik bir iki savaş dışında
başlangıçta ciddi bir şiddet bile kullanılmadan, ticaret-sükûn isteği,
dağınık toplumların bütünleşme talebiyle çakışınca İslam, önce ticaret
güvenliğinden en çok zarar görenler basta olmak üzere, bütün halk
arasında yayılıvermişti.
http://toplumvetarih.blogcu.com/tarihsel-bakimdan-ortadogu-ey-israil-sus-ve-beni-dinle-3/2646286
“Ve
Rab dedi:
Madem ki Sion kızları kibirlidir ve boyunlarını ileri uzatarak göz edip
yürüyorlar, gezerken kırıtarak gidiyorlar ve ayaklarının halkalarını
çıngırdatıyorlar, bundan ötürü Rab Sion kızlarının tepesini kel ile
vuracak ve Rab onların gizli yerlerini açacak.
Ayak halkalarının güzelliğini, fileleri, mehçeleri, küpeleri ve
bilezikleri ve peçeleri, alın çatkılarını ve ayak zincirlerini ve bell
kemerlerini ve hoş koku şişelerini ve muskaları ve yüzükleri ve burun
halkalarını ve bayram esvaplarını ve örtüleri ve şalları ve keseleri, el
aynalarını ve gömlekleri ve baş sargılarını ve atkıları Rab o gün
kaldırıp atacak ve vaki olacak ki hoş koku yerine pis koku ve bel kemeri
yerine ip, ve saç lülesi yerine saçsız baş, ve süslü esvap yerine
çuldan gömlek, güzellik yerine dağlanmak olacak.
Erkeklerin kılıçla ve yiğitlerin cenkte düşecekler ve Sionun kapıları ah
çekip yas tutacaklar ve kimsesiz kalıp toprakta oturacak. ”( Tevrat,
İşaya, 3. bab 16-26.)
Bütün
insanlara yönelmiş ve onların tümünün yaratıcısı bir tanrı kavrayışı,
Musevilikte şimdi bile yoktur ve şimdi bize bir ‘eksiklik’ gibi görünen
bu nokta, Sümer-Akkad döneminin koşullarına uyan, ayrı tanrıyı zorunlu
kılan toplumsal örgütlenme biçimlerine uyar.
Peyot
(peyes, ya da simanim olarak da bilinir; İbranice: tekil, פֵּאָה;
çoğul, פֵּאָוֹת) bazı Ortodoks Yahudi mezheplerinde erkeklerin
bıraktığı, genellikle uzun ve kıvrımlı olan favori. Peyot sözcüğü
İbranice'de "uç, köşe, kenar" gibi manalara gelir ve Tanah'taki "saçın
kenarlarınnın kesilmemesi gerektiği" mealindeki bir ayetin literal
yorumlanmasına dayanır. Bu kelime modern İbranice'de favori anlamına
gelir.
“Başınızın yan tarafındaki saçları kesmeyecek, sakalınızın kenarlarına
dokunmayacaksınız.[1][2] ”
Peyotun şekli mezheplere göre değişiklik gösterir. Yemen Yahudileri
"işaret" anlamına gelen simanim adını kullanır. Bunun nedeni simanimin
toplum içerisinde Yahudi olduklarının anlaşılmasını sağlamasıdır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Peyot
1930-40'larda Nazilerin Musevileri giymeye zorladıkları giysileri üzerlerine geçirmiş aşırı dinci İsrail çocukları...
Saçların
bu kesim biçimi, başın farklı bölümlerindeki "keli gizleyen takke"ler,
Müslüman abdestinde meshedilen başın bölümü, İslami hac sırasında "baş
tıraşı", iki yandaan indirilen "inek kulağı" saçlar..... eski toplumun
açığa çıkarmamız gereken yanlarını teşkil ederler...
"Derslerin
İneklenmesi" Deyiminin Kaynakları da Museviliğin İnek Tapımcılığına ve
Kendilerini İnek Totemiyle Eşitlemelerine Dayanmaktadır!
Öğrenme'nin 'İnekleme' Deyimi İle İlişkisinin Kökenleri Üzerine...
Gündelik deyimlerimizde kullanılan ‘inekliğin’, neden çok okuyan bir
insana mal edildiğini anlayamayız. Kimse bunun kaynağını bilmez.
“İnek ile okumak” veya “ezberlemek” arasında nasıl bir bağ olmuş olabilmeliydi ki, bu deyim günümüze değin kullanılabilmiştir?
‘Ot gibi adam’ deyimi için de benzer soruları sorabiliriz.
Kadın ve erkek için kullanılan sayısız hayvan veya bitki benzetmeli
ilişki kurma ediminin gerisinde, Avrupa dillerinde de, eski toplumun
hayvan-bitki totemlere ayrışmış olma olgusu bulunur.
‘Öküz (gibi) adam’, sayısız eski buluntuda kalıntılarını tanıdığımız
gibi eski bir totem olarak bir topluluğu ifade ediyor olmalıydı. Ahura
Mazda’cılık’ın ‘yaratılan’ların ilkinin başına ‘öküz’ü
yerleştirmesi ve eski dünyanın da bu nedenle ‘dünya’yı işte bu öküz’ün
boynuzları arasına yerleştirmesi, hiç nedensiz değildi. Bu din, en
eski Anu/Ateş dininin kaynaklarına dayanıyordu ve Zerdüştiliğin ateş
kültü ile olan ilişki derinliği de açıktı.
Eski ilahilerde dikkatle ele alınması gereken tanımlamalar yoluyla,
“kadın, çoluk, çocuk tanımayan”, “seks yapmayan”, oğul-çocuk öpmeyen
vb. olarak tanımlanan ‘Yeraltı’nın, Dehliz’in, Cehennem’in ‘ot gibi
adamları’nı anlatmış olabileceğini fark edebiliyoruz ve bunların
hadım edilmiş dini görevliler olduğunu saptayabiliyoruz. Bunlar, bir
toplulukta “Yeraltı zebanisi”, ise, öteki toplulukta ‘cinsel ilişki’
alanlarının teşrifatçısı olarak beliriyordu.
Eski toplumun tarih aktarım biçimi, Eski Ahit’te ve Kuran’da
görüldüğü gibi, onların ezbere aktarılması özelliğine dayanıyordu.
Yazının henüz kullanılmadığı dönemden itibaren, toplum kendi tarih
anlatıcılarını yaratmaya başlamış olmalıdır. MÖ. 2. binli yıllarda, en
azından bazı topluluklarda, örneğin Ur’da ve şimdiki Suriye’de, ‘kör
ağıtçılar’ bir sosyal kategori halinde var edilmiş durumdaydılar.
Sabah-akşam dini mekânlarda okuyup zikreden, öğrenen ve yineleyen
dini kastın tutumu ile kutsal inek toplulukları arasında, ki
İnanna’lardan birisinin, “göğün kutsal inek’i” olarak
değerlendirildiğini biliyoruz, dini eğitime yönlendirilmiş bir
kesimin, bu ‘inek’leme deyimine kaynak olmuş olması gereklidir.
Aradan geçen binlerce yıllık süre sonunda bir dizi kavram bozulmuş
ise, bu gayet doğaldı. Ama, dini metinleri okurken, eski toplumun
hayvan-bitki totem ayrışmasına tabii olduğunu bildiğimize göre,
okuduklarımızı bu bilgiye göre yorumlama olanağımız bulunuyor.
http://toplumvetarih.blogcu.com/inekleme-deyiminin-kokenleri/8993276
"Derslerin
İneklenmesi" Deyiminin Kaynakları da Museviliğin İnek Tapımcılığına ve
Kendilerini İnek Totemiyle Eşitlemelerine Dayanmaktadır!
Mezopotamya'nın
en eski dinlerine değin uzanan ve "ilk tektanrıcı din" diye hatalı bir
şekilde değerlendirilen Museviliğin, Sıpa, Koyun, Tavuk, İnek vb. türü
hayvan totemlerle olan ilişkisi yeterince araştırılmamıştır.
İlhan Arsel gibi yazarlarımız, İslam'da "kadın, eşşek,köpek" eşitlemesi
olduğundan bahsetmiş ve fakat hiçbir zaman, bu konunun İslam'la sınırlı
olmadığını ve olamayacağını; Mezopotamyaa kaynaklı tüm dinlerde şu veya
bu düzeyde etkisi kalmış eski totem anlayışına dayandığını ortaya
koymamıştır.
Daha kötüsü, açıklığa kavuşturduğumuz bu konulara karşın, eski tek yanlı
kaba ateizm sürüdürülmeye çalışılıyor...
Boynu Kırılarak Kurban Edilmesi Gereken Sıpa, Yerine Kesilen Kuzu İle Kırallığını İlan Eder!
Balam'ın Eşşeği bir dile gelse!
Kuzu İsa, Sıpa üzerinde Kudüs'e gelmişti!
"Kuzu İsa Kurban Edildi !"
Kuzu İsa, Sıpa üzerinde Kudüs'e gelmişti!
"Kuzu İsa Kurban Edildi !"
©Leon Shapiro
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder