18 Eylül 2011 Pazar

Enuma Eliş: 'Yaratılış'ın Babil Versiyonu...


Enuma Eliş

Eski 'Yaratılış' Anlatımı Enuma Eliş-1

5.12.2008

    Adı yokken göğ'ün daha  
Yer'in daha adı  yokken 
Babaları (tatlı su ) okyanustan
Anaları (tuzlu su) Tiamat  kargaşasına
Sular akıp bir oluyordu.
                                                                      
Saptanmamıştı arpa buğday tahıllar
Görülmemişti öbek öbek kamışlar
Hiçbir Tanrı yaratılmamıştı henüz daha
Ad  konmamıştı  hiçbir şeye
Alına kader damgası vurulmamıştı daha
Saptandı  sonra tanrılar
Lahma  ve Lahama seçildi ardından
Zaman akıp gidiyordu durmadan
Belirlendi sonra Ki-Sar ve An-Sar 
Günleri düzeltip  ayarladılar..


(Aşağıdaki Enuma Eliş çevirisi, bir ilahi haliyle değil de, daha çok düz yazıya yakın bir şekilde yapılmış.
Enuma Eliş’in  yeterince sağlam bir çevirisi henüz gerçekleşmiş değil...
Babil'deki  yeni yıl törenlerinin bu ilahisi, şimdiye kadar incelemeye çalıştığımız, bağımsız erken ilahilerin, kısmen dönüşmüş bir toplamı, bir çeşit özetidir.
Erken dönemde, iki farklı toplum birim arası ittifak ve düzenlenişin  bir anlatım tarzıdır. Değişik yanlarını, kavramsal ve yapısal olarak, Eski ve Yeni Ahit’te, Avesta ile Kuran’da da bulduğumuz, en derli toplu erken 'yaratılış' anlatımı budur.

Aşağıdaki çeviri, genel bir fikir için, yararlı.)


***
Enuma Eliş

Başlangıçta sadece su
Ve onun üzerinde salınıp duran sis mevcuttu.
Baba Apsu ortaya çıktı ve tatlı suların efendisi oldu.
Ana Tiamat ortaya çıktı ve tuzlu suları yönetti
Ve her iki su birlikte aktılar.

Onların oğlu Mumnu, suları kaplayan sislerin içindeydi.
Ne en yukarıdaki gökler ne de yeryüzü henüz ortaya çıkmamıştı.
Suların üstünde henüz ne bataklık ne de otlak araziler vardı.
Ve henüz kamışlardan örülmüş barınaklar yapılmamıştı.
Daha sonra, Apsu'nun tatlı, Tiamat'ın tuzlu suların içinde
Anşar ve Kişar şekillenmiş ve sulardan dışarı çıkmışlardı.
Zamanı gelince, Anşar ve Kişar, göklerin tanrısı olan Anu'nun ana babası oldular.

Buna karşılık Anu, Ea'nın babası oldu.
Onlardan daha akıllı, daha anlayışlı
ve güçlü olduğu
ve sihir kullanmada çok yetenekli olduğundan,
Ea, hem babasını hem de büyükbabasını geçti.
Yeryüzü tanrısı oldu ve büyük tanrılar arasında rakibi yoktu.

Genç tanrılar bir araya geldiler
Ve çok güzel zamanlar geçirdiler.
O kadar başına buyruk idiler ki, bu,
Tiamat'ı rahatsız etti
Ve taşkınlıkları onu gücendirdi.

Zaman geçtikçe Ana Tanrıça

Onların davranışlarından nefret etmeye başladı,
Fakat onlara nasıl davranması gerektiği de bilemedi. Apsu'dan onlarla konuşmasını istedi,
Fakat bunu denediğinde onu dikkate almadılar.

Apsu, Tiamat ve Mumnu sorunu tartışmak için
Bir araya geldiler.
Apsu şöyle konuştu:
"Tanrıların davranışlarına tahammül edemiyorum!
Gece ve gündüz hiç durmadan gürültü yapıyorlar ve hiç uyuyamıyorum.
Umutsuzca huzura ve sessizliğe ihtiyacım var.
Eğer benim ricalarımı dinlemezlerse,
Gürültülerini yapabileceğim tek şekilde,
Yani onları yok ederek durdurmak zorunda kalacağım".

Kocasının sözleri Tiamat'ı sinirlendirmişti,
Şöyle cevap verdi:
"Apsu, neler hissettiğini çok iyi anlıyorum.
Biliyorsun ben de aynı sorundan yakınmıştım.
Ama yine de senin çözümün çok zalimce!
Kendi yarattığımız çocukları mı yok edeceğiz?
Davranışları kaba ve oyunları çok can sıkıcı,
Fakat yine de anlayışlı olmayı denemeli miyiz?”

Bununla beraber Mumnu, Apsu'yu destekledi ve
« Tiamat'ın bu konudaki fikirlerini dikkate almamanızı öneriyorum » diye tavsiyede bulundu.

"Planınızı uygulayın ve otoritenize karşı geldikleri için tanrıları yok edin.
Gece ve gündüz, emirlerinize karşı itaatsizlik ediyorlar ve davranışları sizde huzur bırakmıyor."

Mumnu'nun düşüncesini duyduğu zaman,
kafasındaki şeytani planı beğendiği için,
Apsu'nun Yüzü şevkle doldu.

Apsu ve Mumnu'nun kendilerine karşı olan
komplosunu tanrılar çabucak ögrendier.
Haberi ilk duyduklarında ağladılar daha sonra kaderlerine karşı gelmenin bir yolunu bulamamanın çaresizliği ile sustular.

Ancak en akılıları, en zekileri
ve tanrıların en hünerlisi olan Ea,
Apsu ve Mumnu'nun planlarını bozmanın bir yolunu buldu.

Önce tanrıları koruyacak büyülü bir daire oluşturdu
ve onları güvenli bir şekilde içine yerleştirdi.

Sonra Apsu'nun derin sularına doğru,
onu derin bir uykuya daldıracak,
Mumnu'ya güçsüz bırakacak bir büyü okudu.

Daha sonra Ea, Apsu'yu zincirlere bağladı,
başındaki tacı ve ışık halkasını aldı
ve kendi başına yerleştirdi.
Orada, suların derinliklerinde
karısı Damninka ile huzur içinde yaşadı.
Görkemli evi, kaderlerin evi haline gelirken,
kutsal odası da talihin odası olmuştu.
Nihayet Ea ve Damninka,
bütün tanrıların en yeteneklisi ve akıllısı olan
Marduk'un ana-babası oldular.

Tam bir yetişkin olarak doğmuş olsa da,
tanrıçalar doğduğu günden itibaren,
en baştan beri Marduk,
bir önder görüntüsündeydi
ve Ea oğlunu görür görmez
baba yüreği memnuniyetle doldu.
Ea, Marduk'u, görünüş ve güç bakımından
değeri bütün tanrılardan üstün olacak şekilde
çifte tanrı yaptı.
Marduk'un yüzünden ışıklar saçan dört adet göz,
herşeyi görmesini sağlıyor
ve dört adet geniş kulak
her şeyi duymasına yardımcı oluyordu.
Marduk dudaklarını ne zaman oynatsa
ağzından ateşler saçılıyordu.

Ea,"Oğlumuz göklerin güneşidir" diye bağırıyordu.
Gerçekten de Marduk'un başındaki
on tane tanrı halesi öylesine parıldıyordu ki,
ışınların parlaklığı korkunç bir görüntü arz ediyordu.
Kendisine bakanlara dehşet kadar da huzur veriyordu.

... Anu kuzey, güney, doğu ve batı rüzgarlarını yarattı ve bu şiddetli rüzgarlar Tiamat'ın sularını şiddetle karıştırdı.

Bazı tanrılar bu fırtınadan acı çekip huzur bulamayınca, kalplerinde kötülük duyguları oluştu.

Kingu'nun önderliğinde annelerine şöyle dediler:
 "Ea ve ona yardım eden tanrılar babamız Apsu'yu öldürdüğünde, sen onlara bunu yapmaları için izin verdin.
Şimdi de Anu, seni rahatsız eden ve bizi hiç uyutmayan bu korkunç rüzgarları yarattı
ve sen yine ona izin verdin.
Uykusuzluktan gözlerimiz yorgun düştü.
Hiç birşey yapmadığına göre,
görünen o ki bizleri sevmiyorsun !

Biraz o tanrıların yok ettiğini kocanı
ve Mumnu'yu düşün !
Tamamen yapayanlız kaldın.
Neden kendine gelmiyor
ve onlara saldırarak
Apsu ve Mumnu'nun
intikamını almıyorsun?
Biz seni destekleyeceğiz."

Tiamat bu cesaret verici sözleri duymaktan çok memnun olmuştu.
"Siz bana iyi bir tavsiyede bulundunuz"
diye cevap verdi.
"Bize yardım etmeleri için canavarları yaratacağım
ve o tanrılara karşı savaşacağız."
İsyankar tanrılar şimdi
kızgınlıklarını ifade etmek için
kendilerini özgür hissetmişlerdi.

Ayaklanmalarını anlamak için
gece gündüz biraraya gelerek görüştüler.
Bu arada Tiamat yenilmez silahlar olarak canavar yılanlarını yarattı.
Gövdeleri kan yerine zehirle doldurdu ve onlarca keskin dişlerle uzun zehir dişleri verdi.
Çok korkunç ejdarhalar yarattı ve bakanların dehşetten ölmeleri için,
tıpkı tanrılar gibi onların da başına ışık haleleri taktı.
Yılanlar bir kere ayağa kalktı mı
kimse onlara karşı ayakta duramazdı.
Toplam 11 canavar yarattı:
Engerek yılanı,
ejderha, sfenks, büyük aslan,
çılgın köpek, akrep-adam,
üç tane kuvvetli fırtına canavarı,
kır böceği ve kentaur.

Sonra Tiamat, Kingu'yu, isyankar tanrıların ve canavarların başına kumandan olarak seçti.
"Sana topluluktaki bütün tanrılara öğüt verme gücü verdim.
Sen şimdi üstünlerin efendisi ve benim tek arkadaşımsın.
Emirlerin ebedi ve sözlerin daim olacaktır. "

Bu sözlerle Tiamat Kingu'nun
gögsüne Kader tabletini astı.
Böylelikle Tiamat, Apsu'nun intikamını almak için,
kendi çocuklarına karşı savaşmak üzere hazırlandı.
Hiçbir şeyde korkmayan canavarlar onun çevresinde toplandılar ve yanında yürüdüler..
Öfkeliydiler ve savaşa hazırdılar.
Tiamat :
"Zehiriniz düşmanlarının üstesinden gelsin!"
diye bağırdı.

Ea, Tiamat ve Kingu'nun Tanrılara karşı isyan hazırlıklarını duyar duymaz büyük babası Anşar'a gitti ve onu savaş hazırlıkları konusunda uyardı.
Anşar oldukça endişelendi:
"Ea, Apsu'yu öldürdün, şimdi de Tiamat'ın kuvvetlerinin önünde yürüyen Kingu'yu öldürmelisin."
Ea, büyük babasını hoşnut edebilmek için elinden geleni yaptı.

Ancak Tiamat'ı ve kuvvetlerini görür görmez,
kalbi dehşetle doldu
ve onları karşılayacak cesareti kendinde bulmadı.
Korkaklığından utanarak geri çekildi ve Anşar'a geri döndü.

"Tiamat, Kingu ve Tiamat'ın canavar yılanları
 büyülerine asla karşılık vermeyecekler"
diye bağırdı, "onlar benden çok daha güçlüler."
Bunun üzerine Anşar, Anu'ya döndü
ve "Sen hem cesur, hemde güçlüsün.
Tiamat'a karşı çık.
Eminim ki Kingu'nun saldırısına
karşı koyabilirsin" dedi.

Anu, babasının emrine itaat etti
ve Tiamat'a karşı yola çıktı.
Bununla beraber onun dehşetli güçlerini görünce,
ona karşı koyacak cesareti gösteremedi.
Ea gibi, Anşar'a utanç içinde geri dödü.
"İsteklerinizi yerine getirecek kadar güçlü degilim"
diye itirafta bulundu.

Anşar, Anu ve Ea sessizlik içinde oturdular.
"Hiçbir tanrı Tiamat ve kuvetlerine karşı savaşamaz ve hayatta kalamaz" diye düşündüler.
En sonunda Anşar neşe içinde bağırdı,
"Kahraman Marduk intikamızı alacaktır.
O çok güçlü ve savaşta çok büyüktür.
Ea, oğlunu getir !"


Marduk onların huzuruna çıktığında,

"Endişelenmeyin, ben gider
kalbinizin isteklerini yerine getirebilirim.
Her şeyden önce, size karşı gelen bir erkek değil.
Tiamat, tüm silahlarına rağmen, bir kadın !

Öyleyse tanrıların babası, neşelen ve mutlu ol !
Yakında Tiamat'ın boynunu ayaklar altına alabileceksin."

Anşar söyle cevap verdi:
 "Oğlum ! Sen tanrıların en akıllısısın.
Tiamat'ı kutsal sözcüklerinle sakinleştirir.
Fırtına arabanı al ve hemen git.
Kingu ve Tiamat'ın canavar yılanları seni durduramayacaklardır.
Yok et onları !"

Marduk, Anşar'ın sözlerini duymaktan çok mutlu oldu.
"Anşar, eğer intikamımı alacak,
Tiamat'ı yenecek ve tanrıların hayatını kurtaracaksam, bütün tanrıları meclise çağır ve üstün kaderini ilan et !
Kaderleri benim sözlerim tayin etsin.
Yarattığım herşeyin daim olmasını sağla…
Emirlerim ebedi kalsın ve sözlerim daima yaşasın ! "

Anşar, danışmanını yanına çağırdı ve şöyle dedi:
"Bütün tanrılarla Tiamat'ın bize karşı olan isyanından bahset ve onlara, Ea ve Anu'nun başarısızlığa uğradığı yerde
Marduk'un nasıl başarılı olacağını anlat.

Onlara burada toplanmalarını söyle.
İyi şarap ve ekmekle kendimize
bir ziyafet çektikten sonra,
intikamcımız Marduk'un kaderine karar vereceğiz."

Böylece tanrılar mecliste görüştüler ve Marduk'u yücelttiler.
Önce ona, üzerinde oturarak başkanlık yapacağı,
soylu bir taht inşa ettiler.

Sonra "Sen Marduk, sen yüce tanrıların en önemlisisin.
Senin yönetiminin rakibi yoktur ve
gökyüzü tanrısı Anu'nun otoritesine sahipsin.
Bugünden itibaren mecliste toplandığımızda
senin sözlerin en üstün olacaktır.
Senin kararların ebedi olacaktır.
Tanrılar arasında hiçbiri senin hükmüne karşı gelmeyecek.
Sana tüm evrenin krallığını bağışlıyoruz.
Yücelme veya alçalma,
yaratma veya yoketme
senin elinde olacak"
dediler.



Sonra tanrılar Marduk'un önüne

bir giysi getirdiler ve
"Gücünü kanıtlamak için bu giysiyi
gözden kaybet ve tekrar ortaya çıkar.
Şimdi gücünün büyüklüğünü ortaya koy" dediler.

O zaman Marduk giysiye emretti:
"Kaybol" ve giysi kayboldu.
Tekrar emretti: "Ortaya çık!" ve
giysi tek parça halinde ortaya çıktı.
Tanrılar, onun sözlerinin gücünü gördüklerinde
çoşkuyla bağırdılar:
"Marduk kraldır !"
Ona tahtını, asasını ve tören kıyafetlerini verdiler.
Sonunda da düşmanlarına karşı kullanması için benzeri olmayan silahlar verdiler.
"Silahlar başarısız olmayacaktır; düşmanlarını gerçekten de yok edeceksin" dediler.

'Sana güvenenlerin hayatlarını bağışla, ama kötü olan tanrıların yaşamalarına izin verme.

Şimdi git ve Tiamat'ın hayatına son ver.'



Rüzgarlar onun kanını gizli yerlere taşısın.

Başarılı ve amacına ulaşmış olarak geri dön!"

Marduk kendine bir yay yaptı,
ona bir ok taktı ve omuzuna astı.
Sağ elinde asasını tutuyordu.
Sol elinde ise zehiri yok eden bir bitki vardı.

Yanında Tiamat'ı yakaladığında
içine sokmak için ağ taşıyordu.
Önünde yıldırımlar vardı.
Gövdesini yakıcı ateşlerle doldurdu.
Sonra, Tiamat'ın kaçamaması için, çevresine
dört farklı yöndeki rüzgarları yerleştirdi.

Daha sonra Marduk,
kötü rüzgarı, hortumu, kasırgayı,
dört katlı rüzgarı, yedi katlı rüzgari,
siklonu ve benzeri olmayan rüzgarı getirdi
ve yedisini birden tuzlu suların tanrısı olan Tiamat'ın içini karıştırmak için gönderdi.

Yenilmez fırtına arabasını dört canavardan
-Tahrip Edici, Acımasız, Ezici ve Uçucu-
oluşan yabanıl hayvanlar çekiyordu
ve görenlerin yüreği dehşetle doluyordu.

Marduk arabasına çıktı
ve savaşta korku salan Vurucu sağ’ında,
ateşli savaşçıları defedebilecek Döğüş ise sol tarafında yer aldı.
 
Her iki canavarın da
ucundan zehir damlayan
keskin dişleri ve dilleri vardı.

Sonunda Marduk dehşetli bir zırha büründü
ve kafasına korkunç ışık halelerini yerleştirdi.
Dudaklarına, şeytani kuvvetlere karşı
büyülü bir koruma sağlayan
kırmızı bir macun sürdü.

En sonunda da en güçlü silahı olan tahrip edici yağmur fırtınasını çağırdı.
Artık kudurmuş Tiamat'ı karşılamak için herşey hazırdı. Marduk'un görüntüsü Kingu'nun kalbine dehşet saldı ve aklını karıştırdı.

Kingu'nun güçleri Marduk'un parlaklığına karşı gelemedi ve dehşete düştüler.
Sonra Marduk, güçlü silahı tahrip edici yağmur fırtınasını, kızgınlıktan kuduran Tiamat'a karşı kaldırdı ve
"Neden böylesine kötü bir savaş başlattın ?
Kendi çocuklarına saldırıyorsun ?
Onları sevmiyor musun ?
Oğullar babalarına karşı savaşıyorlar
ve onlardan nefret etmek için bir sebebin yok !
Kingu'ya gerçekten hak etmediği bir rütbe bağışladın.
Silahlarla donanmış ve güçlerinle sarılı olsan da,
seni benimle teke tek savaşmaya çağırıyorum."



Bu sözler üzerine Tiamat bilincini kaybetti.

Barsakları titredi ve bütün sihirlerini kullanarak yüksek sesle bağırdı.
Sonra Tiamat ve Marduk teke tek savaştılar.
Marduk, Tiamat'ı etkisiz hale getirmek için ağını fırlattı.
Tiamat, Marduk'u yakıp yok etmek için ağzını açtığında
Marduk onun ağzını açık tutması için kötü rüzgarı yolladı.
Diger rüzgarlar Tiamat'ın gövdesine girdi ve onu iyice genişletip açtı.
Daha sonra Marduk yayıyla onu vurdu.
Ok midesine girdi, gövdesini yırtıp kalbini parçalayarak onu öldürdü.
Marduk, Tiamat'ın cesedini yere fırlattı
ve üzerine çıktı.
Tiamat ölünce, onun yanında yer alan tanrılar kendi canlarını kurtarmak için dehşet içinde kaçtılar.
Ancak Marduk'un güçleri onları çembere aldı
ve kaçmalarına izin vermedi.
Marduk, isyancı tanrıları tutsak etti,
silahlarını parçaladı ve onları ağının içine aldı.
Sonra onları hücrelere kapattı.

Marduk, Tiamat'ın yanında
on bir canavarı zincirlerle bağladı
ve vücutlarını ezdi.
Kingu'yu esir aldı,
gerçekte haketmediği Kader Tabletini ondan aldı,
mühürledi ve kendi göğsüne bağladı.



Marduk tüm düşmanlarına boyun eğdirdikten sonra Tiamat'a döndü,

bacaklarına bastı ve asasıyla kafatasını ezdi.
Kan damarlarını parçaladıktan sonra,
kuzey rüzgarı kanını gizli yerlere götürdü.
Sonra Marduk, Tiamat'ın cesedini
kabuklu bir hayvan gibi iki parçaya ayırdı.
Tiamat'ın yarısıyla gökyüzünü kurdu,
diğer parçasıyla da yeryüzünü oluşturdu.
Tiamat'in tükürüğüyle bulutları yarattı ve onları suyla doldurdu,
ancak rüzgarların, yağmurların ve soğuğun sorumluluğunu kendisi aldı.

 Tiamat'ın başını yeryüzündeki dağları oluşturacak şekilde yerleştirdi ve Dicle ile Fırat nehirlerinin Tiamat'ın gözlerinden akmasını sağladı.



Sonra Marduk, gökleri yönetmesi için Anu'ya, yeryüzünü yönetmesi için Ea'ya
ve gök ile yeryüzü arasındaki havayı yönetmesi için Enlil'e emir verdi.

Yılı, aylara ve günlere böldü.
Ayın, yani Sin'in, geceleri ayın değişik günlerini
işaret edecek şekilde parlamasını sağladı.
Geceleri Sin'e vediği gibi, güneşi yaratarak
gündüzleri de Samaş'a verdi.
Evrende düzeni sagladıktan sonra Marduk,
yarattığı emanetleri Ea'ya verdi.

Kader Tableti'ni Anu'ya verdi ve Tiamat'a yardım eden tanrıları babalarına karşı ayaklanmanın boşuna olduğunu hatırlatacak heykeller haline getirdi.
 
Anu, Enlil ve Ea'ya döndüğünde, Marduk şöyle dedi:
"Çok lüks bir ev ;  siz, göklerden inip meclise katılacağınızda, geceyi geçirebileceğiniz bir tapınak inşa edebilecek şekilde toprağı sağlamlaştırdım.

Tapınağıma "Büyük tanrıların Evi" anlamına gelen
Babil adını vereceğim.

Tapınağı yetenekli işçiler inşa edecek."

Tanrılar Marduk'a sordular:
"İnsa edeceğin tapınakta kim yetki sahibi olacak ?
Yarattığın yeryüzünde kim senin iktidarına, sahip olacak ?
Babil'i sonsuza dek evimiz olacak şekilde oluştur !
Birilerinin bizim günlük ihtiyaçlarımızı getirmesini sağla
ve biz de daha önce yaptığımiz işleri yapmaya devam edelim.
Her işte yetenekli olan Ea'nın, Babil klanlarını
hazırlamasını sağla ve biz de isçi olalım."

Marduk'un kalbi, bu cevabı duyunca neşeyle oldu.
Ea'ya "Kan toplayacağım ve kemikler yaratacağım ve onlardan bir vahşi yaratıp, ona 'İnsan' adını vereceğim" dedi.
"Onun görevi tanrıların rahat içinde yaşamaları için onlara hizmet etmek olacak."

Bilge Ea cevap verdi:
"Tanrıları meclise çağır.
Tiamat'a isyan etme fikrini veren tanrıyı bize vermelerini söyle.
Bu tanrının ölmesini sağla
ve onun kanından insanlar ortaya çıksın."

Marduk, tanrıları topladığında şöyle dedi:
"Aranızdan kimin isyanı tasarladığını ve Tiamat'ı ayaklanmaya yönelttiğini yemin ederek açıklayın. Sorumluluğu, utancı ve cezayı üstlenmesi için onu bana teslim edin. O zaman geri kalanlarınız bundan sonra huzur içinde yaşayacak."

İsyankâr tanrılar kendilerini ayaklanmaya teşvik edenin Kingu olduğunu açıkladılar.
Sonra onu bağlayarak Marduk ve Ea'nın huzuruna çıkardılar.

Ea, Kingu'yu öldürdü, kan damarlarını parçalara ayırdı ve onun kanından ilk insanları yaptı.
Sonra Ea onlara, amaçlarının sadece tanrılara
hizmet etmek olduğunu anlattı.

Tanrılar, böylece huzurlu bir hayat sürmek için özgür kalmışlardı.

Ama önce Marduk'u şereflendirmek
ve ona kendilerini kurtardığı için teşekkür etmek için, yeryüzündeki evleri olan Babil'i kurmak üzere iki yıl boyunca çalıştılar.

Tapınak tamamlanınca tanrılar duvarların arasında toplanıp olayı kutladılar. Sonra Marduk'un kaderi için iyi dileklerde bulunup onu övdüler.

"Marduk, tanrılar arasında en üstün olsun ve onları yönetsin" diye bağırdılar.
"Yarattığı İnsan ırkına çobanlık etsin.
Onlar için ibadet ayinleri oluştursun:
Kurban edilecek yiyecekler, koklanacak tütsüler ve hatmedilecek
kutsal sözcükler.
Bütün insanlar, günlerin sonu gelene dek Marduk'u övmeyi ve ona saygı göstermeyi unutmasınlar. Tanrılarına hizmet etsinler ve beslesinler,
tapınaklarına kusursuz baksınlar.
Ülkelerini kalkındırsınlar,
 türbelerini inşa etsinler
ve Ana Tanrıça'yı hatırlasınlar."


Tanrılar, kutlamalarının sonunda,
görkemli başarıları ve işlerinden dolayı onurlandırmak için,
ulu tanrı Marduk'un sahip olduğu 50 ad ve niteliği ilan ettiler.
Son olarak şöyle konuştular:
"Önder ve çoban Marduk'u sevindirsinler ki, ülkeleri verimli,
kendileri zengin olsun.
Marduk'un emirleri sabittir,
söylediklerini hiç bir tanrı değiştiremez.
Aklı çok, sevgisi engindir.
Ama Marduk kızınca kimse gazabı önünde duramaz. Marduk'un emirleri,
Tiamat'ı yendiği ve sonsuza kadar
sürecek krallığı elde ettiği için
hem üstümüzdeki göklerde
hem de yeryüzünde
herşeyden üstün olsun."

*************************


Enuma Eliş'in İngilizce versiyonu
http://www.facebook.com/notes/toplum-ve-tarih/mezopotamya-yarat%C4%B1l%C4%B1%C5%9F-anlat%C4%B1mlar%C4%B1n%C4%B1n-co%C4%9Frafyas%C4%B1/10150316309913305




---------
Enuma Eliş...'Yaratılış'ın Sümer anlatımı...

http://toplumvetarih.blogcu.com/mezopotamya-yaratilis-anlatimlarinin-cografyasi/11167313

Dörtyüzlü Enlil ve İkiyüzlü Bilim
http://toplumvetarih.blogcu.com/dortyuzlu-enlil-ve-ikiyuzlu-bilim/1204804

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder