17 Eylül 2011 Cumartesi

Göbekli Tepe: En Büyük Arkeolojik Keşif...

Göbekli Tepe: En Büyük Arkeolojik Keşif...

Safa Kaçmaz

Samuel Noah Kramer tarafından, “Tarih Sümerle Başlar” şeklinde başlıkların atılmış olduğu kitapların bu iddiası artık sürdürülemez durumdadır. Özellikle Göbekli Tepe keşfiyle, gerçekten de “medeniyet tarihi”nin yeni bir yazım türü için gerekli alt yapı ortaya çıkmış durumda.

Gelgelelim “Bütün Kültürlerin Kökeni Sümer” başlıklı bir  kitabı  bitirmekte olduğunu ilan eden (bkz. Muazzez İlmiye Çığ,Sumerlilerde Tufan,Tufan’da Türkler, sayfa. 9)

Muazzez hanım ve benzeri görüşte olanlar için, Göbekli Tepe’de keşfedilen ve Mezopotamya uygarlık düzeyini İ.Ö 10.000’li yıllara kadar geri götüren bir olayı yorumlamak oldukça zor olacaktır. Zaten böylesine önemli  bir keşif ortada dururken, Muazzez hanımın Göbekli Tepe’deki  keşfi yok sayan iddialar üzerine kurulu “Bütün Kültürlerin Kökeni Sümer” başlıklı kitap hazırlama bildirileri, durumun ne olacağı hakkında fikir veriyor.

Aşağıda,"Arkeoloji Ve Sanat Yayınları"ndan çıkmış olan "Klaus Schmidt.Göbekli Tepe/En Eski Tapınağı Yapanlar" başlıklı kitaptan bazı alıntı/bölümler bulunmaktadır.

Biz, Göbekli Tepe'yi "tanıma ve tanıtma" konusundaki çabalarımızı  sürdüreceğiz ve daha sonra  K. Schmidt’in   Göbekli Tepe  kazılarından elde edilen bulgulara ilişkin  yorumlarına ve değerlendirmelerine dönme fırsatı yaratacağız.

Fakat şimdiden şunları söylemekte pek sakınca yok: Göbekli Tepe'ye ilişkin olarak, “İlk tapınak”, “avcı- toplayıcı topluluk” gibi  doğruluğu çok şüpheli erken genel yargılar bir yana, Göbekli Tepe’ye ilişkin olarak  bay K. Schmidt’in değerlendirmelerinde, eski toplumların hayvan totemler ve  bunların dinsel inançtaki yerleri vb. pek, hatta hiç,  göz önünde tutulmamaktadır.

Oysa, domuzdan eşeğe, aslandan tavşana, turnadan ceylan’a kadar  burada resmedilmiş hayvanlar, toplum bilim alanında çalışan bir uzmana , “hayvanat bahçesine girme hissi” değil, verse verse, eski toplumun örgütsel yapılanmasındaki o yüksek bilgeliği ve zenginliği anlatabilmeliydi....

Göbekli Tepe’de söz konusu olanın, genel , anlamsız ve  karmaşık bir “ hayvan”lar değil, çok somut ve belirli bir hayvan dizgesi olarak var olduğunu ve bunun da o zamanki toplulukların karşılıklı ilişki ve örgütlenmesiyle bağlantılı olduğunu  saptayabilmektir..

Bay K. Schmidt’e  çalışmalarından ötürü teşekkür duygumuz , ona eleştiride bulunmaya engel değil...

Göbekli Tepe bulguları, bu alanın, bilinen klasik anlamlı Tapınaktan ziyade, mezarlık alanı olduğu düşüncesini doğruluyor.

Fakat ister mezarlık, ister tapınak olsun, ortak bir kült alanı olduğu anlaşılan bu bölgedeki “totem hayvan şekilleri”, insan toplumu ile “hayvan totemler” arası eşitleme ve geçiş olduğu bir dönemde bulunduğumuza işaret ediyor. Zaten bu dönem başlı başına, kültürel bir kategoridir ve Mezopotamya toplumlarının insan kurban ve yamyamlığından vazgeçmeye başladıkları döneme işaret etmektedir.

Yamyam ve yarı-yamyam dönemden itibaren, sınırlandırılmış insan kurban ritleri, zaten bir kültürel düzen demektir.Ayrıca eski toplumun dinleri, eski toplumun daha eski kurallar demetinden başka bir şey değildir....

Gazete yazılarındaki sansasyonel vurgular, çok önemli değil. Önemli olan bu bulguları, insan tarihinde gerçek yerlerine oturtabilmek.

Bunun için ise, öncelikle "Sümer ilkleri..." denilen “tabu fikirler”i  yıkmak ve aşmak gerekiyor.

Böylece önyargısız şekilde bilimsel alanda ilerleme olanağı doğacaktır.
Bu tür konuları adım adım örerek , bilgilenim sürecini ilerleteceğiz..

S. Kaçmaz


 
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
**
“Klaus Schmidt .Göbekli Tepe/ En eski Tapınağı Yapanlar”
Arkeoloji ve Sanat  Yayınları..
……Bu kaynaklar aynı zamanda, zafer kazanmış Makedonyalı Büyük İskender’in M.Ö. 4. yüzyılın 30’lu yıllarında şehri “Edessa” olarak isimlendirmesine de neden olmuştur. Bu ismi Makedonya ‘da bir resim kadar güzel şelaleleri olan kendi şehri Edessa’yı anmak için vermiştir.
   Sf.24
   ………..
 Buranın (Gürcü Tepe) zengin hayvan türleri (Göbekli Tepe’de ise bir tek hayvan türü tespit edilmiştir)sadece yabani hayvanları öncelikle de yabani boğayı, ceylanı, yabani domuzu, tilkiyi ve  onageri, yani asya yaban eşeğini kapsamaktaydı. Benzeri bir buluntu da Reinder Neef tarafından yapılan botanik buluntuların analizinde de kendini gösterdi: Gürcütepe’de kültüre alınmış bitkiler var ama Göbekli Tepe’de hiç yok.Sonuç olarak Göbekli Tepe’deki yapılar Gürcütepe’den daha eski değillerdi ama bu bölgedeki insanların daha farklı beslenme alışkanlıkları vardı ve farklı besin kaynaklarına sahiptiler.
Gürcütepe’deki (vadi yerleşmeleri) Göbekli Tepe’deki dağ yerleşmesi)karşısında konumlanmıştı ancak sürekli derin zıtlıklar ortaya çıkmaktaydı. Bu nedenle Göbekli Tepe ve Gürcütepe’nin bu iki buluntu yerinin ilk neolitik yerler arasında,iki karşıt örnek  oldukları sonucunu çıkarabiliriz. (resim 22)
   Sf.90
 …….
Sessizlik Kuleleri….Bununla beraber bu düşünceler bizi batıda yaygın olmayan bir ölü gömme tören çeşidine, sessizlik kulelerine yöneltiyor.Bu tanımlama 19. yy’da Avrupalılar tarafından özel işlevleri olan İran-Hint yapıları için kullanılmıştır.İran’da bu tür yapılara “mezar”  Dakhmah denilmektedir. Ancak burada özel biri mezar söz konusudur. Zerdüşt dininde, toprak, su, hava  ve ateş kutsal sayılır ve kirletilmeleri yasaktır. Bu nedenle cesedi ne yakmak ne de toprağa gömmek mümkündür. Çözüm ölünün gökyüzü altında kayalar üzerine bırakıldığı “güneş gömmesindedir” Leş yiyici kuşların kolayca görebilmesi için Dakhmahlar su ve bitkinin olmadığı yüksek yerlere yapılır. Bu nedenle sessizlik kuleleri, kuleden daha çok büyük bir havuzla karşılaştırılabilir. Özellikle leş yiyici kuşlar ve rüzgar ve diğer hava koşulları ölünün çabuk çürüyen bölümlerinin ortadan kaldırılmasını üstlenir.Geriye kalan kemikler ise kayaya oyulmuş çukurlara veya da (Astodan) denilen taş sandukalara konulur……
   
Burada Göbekli Tepe’de ele geçen kemik buluntuları arasında leş yiyen karga türü kuşların oranının yüzde elli olduğunu söylemek gerekmektedir. Bulunan akbaba kemiklerinin sayısı da hiç az değildir. Belki bu hayvanlar uzaklara bakabilecekleri böylesi yerleri çok seviyorlardı ama belki de burada aynı zamanda “yiyecek” bir şeyler de buluyorlardı.
   Sf.133
 ………. 
…..Burası betimlemelerdeki yabani domuzların daha doğrusu erkek yaban domuzların yoğunluğu nedeniyle gazeteci Michael Zeick tarafından erkek yaban domuzu evi olarak tanımlanmıştır.Ancak bu tanımlama pek doğru değildir çünkü çapı 30 metreden daha geniş böylesi büyük ve gösterişli yapının,başlangıçta üstünün kapalı olması oldukça zordur.Çok özel önemleri olan erkek yaban domuzlar ise hemen fark edilmekte.C yapısında açığa çıkarılan kabartmalardan altı tanesi erkek yaban domuzuna aittir.Bulunan toplam dört erkek yaban domuzu heykelinin üç tanesi buradan çıkmıştır.
  Sf.138
……………..
Ağdaki ördekler?
Dikilitaş on ikide ikinci çevre duvarının içine inşa edilmiştir. Burada ise şans eseri T başı ve gövdenin büyük bir bölümü açıkta kaldığı için uzaktan bile görülebilmektedir.Bu dikilitaşta da bir sürpriz bekliyordu bizleri…Dikilitaş on birde olduğu gibi T başında bir kabartma süs vardı ama ilk kez tüm yüzeyi kaplamaktaydı. Ördeğe benzeyen beş tane kuş ağ benzeri çizgili bir desen önünde hareket etmekte sanki sanatçı boş yüzeyleri doldurma içgüdüsüyle (bunun uzmanlar arasındaki deyimi ise Latince Horror vacui, yani boşluktan nefret)ağ desenini tüm T başa yaymış ve sadece kuşlar için bir yer bırakmıştır….
Sf.139
  …………….   
C yapısının iç çevre duvarının üst kenarında dikilitaş 24 ve 36 arasında üzerinde neredeyse bütün olarak koruna gelmiş yüksek kabartma olan büyük bir kireç taşı levha buldum. Kabartmada dizleri üstüne çökmüş küçük bir köpeğe benzeyen küçük dişleri dışarıda, kıvrık geniş bir kuyruğu olan bir hayvan betimlenmiştir. Kafası, “ dişleri dışarıda yırtıcı hayvan” tipi ana hatlarına çok benzeyen oldukça iyi koruna gelmiş bu örnek, genel bir yeniden kurgulamaya olanak sağlamaktaydı. Yüksek kabartma “sürüngenler” tipiyle birlikte,burada yeni bir betim tipi ortaya çıkmaktadır:Çömelmiş, saldırıya hazır,saldırgan, yırtıcı hayvan.
Sf.141
………  
Sırt üstü yatan yaban domuzunun özgün konumda açığa çıkarıldığını diğer özellikleri de desteklemektedir: Kabartmalı kapı delik taşına, kendi tarzında şimdiye kadar hiç bilinmeyen yapı elemanı da eşlik etmektedir. Önce güneyde, kapı delik taşı önünde bütünüyle plastik özellikler taşıyan bir hayvan heykeli açığa çıkartıldı. İlk önce bu güçlü yırtıcı hayvanın boğazının yırtılırcasına açılmış olduğu tespit edildi. Bu heykelin bir aslana mı yoksa bir ayıya mı ait olduğu saptanamamıştır. Kazıların ileri aşamalarında bu betimli sütunun diğer parçası buradan sadece seksen santimetre uzaklıkta ortaya çıkartıldı. Kazının daha sonraki aşamalarında ise doğudaki sütunun batıdaki benzeri ile birlikte şimdiye kadar hiçbir yerde benzeri olmayan U biçimli görkemli, monolitik bir nesneye ait olduğu anlaşılmıştır. Bu taşın kapı delik levhası ile birlikte C yapısının girişini işaret etmekte olduğu açıkça görülmektedir.80 cm genişliğindeki delikten bakıldığında açığa çıkarılan yırtıcı hayvanın türü rahat bir şekilde değerlendirildiğinde, doğudaki heykeli de bunun yansıması gibi düşünürsek karşımıza neredeyse “bir aslanlı kapı” çıkmakta. Yırtıcı hayvanlar bu girişi korumaktadır: Kapı delik levhasındaki sırt üstü yatmış erkek yaban domuzu ise buradan bakanlara görsel olarak önünde ilerleyen yolun bir başka bölgeye-ölüler ülkesine- gitmekte olduğunu gösterir gibidir.
Sf.143
 …………..
…..Bir örnekte ise Romalı Tanrı Janus’ta olduğu gibi, bir yüzüyle öne diğer yüzüyle arkaya bakan bir betimleme söz konusu.Buluntu yeri belli olmamakla birlikte,kesinlikle ilk neolitik çağa tarihlenen benzeri bir başka buluntunun ise Gaziantep Müzesi’nde olduğundan bahsedilmişti.
 
Nevari Çori heykelleriyle karşılaştırıldığında ortaya oldukça ilginç gözlemler çıkmakta. Orada “kuş” motifi ve insan başı iki kez tespit edilmiştir, ancak saldırgan yırtıcı hayvan betimleri hiç görülmemektedir; en azından bu durum büyük plastik betimlerde böyledir. Kireçtaşından yapılmış kurt ya da aslan başına benzeyen bir küçük hayvan kafası heykeli Göbekli Tepe’de bulunan büyük yırtıcı hayvan motiflerini hatırlatır.
 
Nevali Çori’de az sayıda plastik örnekler olduğu gözlemi çok önemlidir. Çünkü kötülüklerden koruyucu yabani hayvanların burada olmayışı, buranın Göbekli Tepe’deki kült yerinden çok daha farklı bir işleve sahip olduğuna işaret etmektedir; Nevali Çori yaşayanların yeriydi, Göbekli Tepe ise ölülerin…
Sf 145
……………. 
 
Giriş taşları, çifte delikler ve oyuklar  bu bölümde işlevi tam olarak anlaşılamayan ancak yuvarlak dikili taşlı yapılarda göze çarpan bazı özelliklerinden bahsedeceğiz. Çevre duvarının iç kısımlarında bazen 20- 30 cm iç mekana uzatılan taşlar bulduk. Bu taşlar duvara sıkıca yerleştirilmiş durumdaydı.  Önce bunların bir türü merdiven gibi iç mekana geçişi sağlayan giriş taşları olduğunu düşündük bu görüş, kazıların ilerleyen aşamalarında geçerliliğini yitirdi; çünkü öne doğru çıkan taşlar yukarı duvar bölgesinde yer almaktaydı ve merdivenimsi bir şekilde dizilmemişti: Kazı işçilerinin aklına gelen ilk düşünce ise, bu yükseltilere mumların yerleştirildiğiydi. Mantıklı olarak böyle bir şey olası değildi. Ancak derin tabaklar ya da kaşık biçimindeki yağ lambaları son Neolitik çağdan beri bilinmekteydi ve benzerleri Göbekli Tepe buluntuları arasında yer almaktaydı.
  Eğer bu yorum doğru ise, o zaman aydınlanma gereksinimi sorunu ve bununla bağlı olarak ta yapının üstünü kapatan bir dam konstrüksiyonu ya da yapının gece kullanılmasıyla da ilgili olasılıklarla karşı karşıyayız demektir. Bununla beraber en azından bu taşlardan bazılarının hayvan ya da insan biçimli protom ( eski Yunanca bir varlığın ön yüzünün ekleme halinde (aplike) veya tek başına bir heykel gibi plastik tarzda yeniden betimlenmesi için kullanılan bir sözcük-ç.n.- ) şeklinde biçimlendirilmiş olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Sf 146
…………. 
   Bir diğer görüngü ise organik yani geriye kalmayan malzemelerden yapılan mimari parçaların varlığıdır. Ağ yapısındaki iki merkezi dikili taşta ilk göze çarpan dikilitaş gövdesinin köşelerinde, köşeyi delip geçen küçük halka şeklindeki çifte deliklerdir. Günümüzde ise bu delikleri çoğunlukla kireçli tortuyla ya da köşe kırıldığı için çifte delikleri parçalanmış bağlantı kanalları şeklinde görmekteyiz. Çok sayıda bütün olarak koruna gelmiş örnek, tahrip edilmiş ya da kireçli tortuyla dolmuş örneklerin gerçek biçimleri hakkında bize hiçbir kuşkuya yer vermeyecek bilgiler vermektedir.
 ………….
Göbeklitepe’de dikilitaş 1’de bu tür çifte delikler neredeyse düzenli bir sırayla, dikilitaşın mekana dönük dar yüzünde dikilitaş 2’de Bukranionun boynuzlarının bittiği yerde yer almaktadır. Daha sonra ise diğer dikilitaşlarda çok sayıda benzer çifte delikler tespit ettik. (Resim 71)
    Sf .147
 ………….
Göbekli Tepe’deki bütün çifte delikler öylesine küçük yapılmışlardı ki, kopçalardaki büyük baskı nedeniyle bunların bir işleve sahip olabilecekleri görüşü kendiliğinden geçerliliğini yitirmektedir. Bu delikler ince ipliklerin kolaylıkla kullanılması içinse uygundur.Bu nedenle çifte delikler sayesinde dikili taşlara bazı hafif nesnelerin asılarak tutturulmuş olabileceği düşüncesi akla daha yatkındır.Yani bir tür flama ya da bayrağımsı bir ya da- düşünce sınır tanımamaktadır- bir tür kurban adağı veya bir tür  zafer andacı gibi asılmış olabilir.
   Üçüncü bir görüngü olarak da, dikilitaşların tepe yüzeylerinde bulunan ve sıralı düzenleri ile Göbekli Tepe ziyaretçilerinin dikkatini çeken kalp biçimli oyuklar belirtilmiştir. (resim 72)Burada kesin bir yorum yapmak mümkün değil. Kesin olan bu oyukların insanlar tarafından yapılmış olduğu ve doğal koşullar sonucunda aşınmalarla meydana gelmediğidir. Oyukların çoğunlukla dikilitaşların tepe yüzeylerinde olması sebebiyle bunların dikilitaşların yapım aşamasında yer almadıkları, yapıların doldurulması sonrasında dikilitaşların görünen yüzeylerine işlenmiş olabilecekleri düşünülmektedir. Bu görüngü ve neden sorusu üzerine daha fazla tartışmadan, en azından bu oyukların dikilitaşların özel anlamlarını hiç kuşku götürmeyecek şekilde öne çıkardığını söyleyebiliriz.(resim 73-74)
  S.148
……………….    
En iyi korunmuş olan 5. D yapısı- taş çağı hayvanat bahçesinde en iyi korunmuş olanı 4. yapıdır. Oldukça belirgin oval bir plana sahiptir ve en geniş yerinde 20 metreye kadar ulaşan iç çapıyla en büyük yapı özelliğine sahiptir. Çok sayıda kabartmalarla süslenmiştir. Dikili taşlı yuvarlak yapıda yapılan bir yürüyüş insanda taşlaşmış bir hayvanat bahçesinde gezi yapıyor duygusu uyandırmaktadır. Ama dikkati çeken sadece çok sayıda hayvan türü değil, daha çok grup olarak betimlenmiş sahnelerdir. Bu eşi benzeri olmayan resimleri doğru şekilde anlamanın zorluğu “göldeki turnalar” örneği ile göstermeye çalışalım: İlk bakışta bir su, bir nehir ya da  bir göl olarak yorumladığımız dalga çizgilerini, iki turna kabartması sayesinde tanımlayarak, biraz şiirsel kaçan bu ismi verdik. İsim daha sonra Göbekli Tepe üzerine yazılmış bir yazının da adı oldu.
Kazıların ilerleyen aşamalarında ise, göl dalgaları olduğunu düşündüğümüz çizgilerin aslında yılanları tanımladığını anladık. Yorum için başka bir yardım umudumuz olmadığı için bu resmin anlattığı hikaye sonsuza kadar gizli kalacaktır. Ancak kesin olan şudur ki bu yapıların neolitik ziyaretçilerinin bir zamanlar bu resimleri anlamış olduklarıdır. Bizler ise böylesi bir resim tanımlamasında daha önce olduğu gibi yanılabiliriz. Bu durum ileride daha açıklık kazanacaktır. Merkezi dikilitaş 18, Nevali Çori tipi dikilitaşların bir türüne benzer
…Sol kolun kıvrımında bir tilki görülmektedir… göğüs  tarafında …Piktogram(resim,sembol,yazı işareti ç.n.) şeklinde işaretler görülmektedir.Yukarıda H biçimli bir sembol bunun altında bir daire ve yatay bir yarım ay bulunmaktadır. H sembolü yakından bakıldığında birbirine zıt yerleştirilmiş iki kişiye belki de dik duran iki hayvana işaret eden iki parçaya dönüşmektedir. Ancak henüz kesin bir yorum yapacak durumda değiliz. (resim 78-79)
   Daire ve yarım ay sembolünde doğal olarak “ güneş ve ay” yorumu.. 
Daire ve yarım ay sembolünde doğal olarak “ güneş ve ay” yorumu ağırlık kazanmaktadır…Bu konuda pek çok şey düşünülebilir ancak bizler bundan sonra da temkinli olmak istiyoruz: en azından Göbekli Tepe’deki kaya yüzeylerinde çok sayıda daire sembolüne rastlamaktayız.Güney platosunda neredeyse 1 metre büyüklükte dairesel disk biçimi verilmiş ortasında merkezi bir çukurluk olan yuvarlak biçimli kaya işareti bulunmaktadır….
D yapısının merkezi iki dikili taşı Nevali Çori tipindedir, ikisi de “göğüslerinde” semboller taşımaktadır: Doğudaki dikilitaşta aşk işareti daire ve yarımay, batıdakinde ise bukranium bulunmaktadır. Bu en önemli ikiz dikili taşlara yapılmış sembolleri taş çağı ziyaretçileri için
Büyük önem taşıdığı açıkça ortadır. Ama bunları nasıl yorumlamalıyız? Acaba Bukranion erkeği aşk işareti, daire ve yarım ay ise kadını mı temsil ediyordu? O zaman bu durumda kadını temsil eden dikilitaşta sağ kol altında bir tilkinin taşındığını, erkeği temsil eden dikilitaşta ise( şimdiye kadar )hiçbir sembolün bulunmadığını belirtebiliriz…
    Yılan, boğa, tilki- doğudaki çevre duvarına ait dikilitaşlar…
…Dikili taş 20’de gördüğümüz bu yılan, boğa ve  tilki kombinasyonunda boğa, mağlup bir konumda betimlenmiştir…Gezimiz dikilitaş 21’e doğru devam ediyor.(resim  84) soldaki sütun yüzeyinde neredeyse doğal büyüklükte bir ceylan kafası görünmektedir…
     Aşağıya doğru ise boynuzsuz başka bir hayvan görülmektedir. Bu hayvanın Asya yabani eşeği- onager- olduğu düşünülmektedir…Ceylan ve yaban eşeğinin altında üçüncü bir hayvan daha seçilebilmekte…Bu betimin bir aslan ya da bir leopara ait olabileceği düşünülmektedir.
Sf.152
…Dikilitaş 21’in sağ yüzü boş iken ön yüzünde ise uygun ışık geldiğinde hiç alışılmadık iki hayvan resmi seçilebilmektedir. İlk bakışta kesin olan iki hayvanın dörtten fazla bacağı olduğudur. İlk bakışta daha çok böcek ve örümceğe benzemektedirler. ..Bundan
sonra…görünen parça bir  tavşanı anımsatmaktadır.
Sf.154
   Batı yarısına devam etmeden önce burada saptadığımız türleri sıralamak isterim: Çok sayıda yılan, bir boğa, dört tilki, bir ceylan ve büyük olasılıkla aslan, iki yaban eşeği, böcekler ve örümcekler ve büyük oranda çevre duvarıyla örtülmüş bir hayvan, belki bir tavşan bunlara ek  olarak bir de baş üstü döndürülmüş H biçimli bir piktogram.

Batı çevre duvarındaki dikili taşlar...
Dikili Taş 38'in sağ yüzü şans eseri çevre duvarı tarafından kapatılmamıştır. Burada altı hayvan görülmekte; beklendiği gibi hepsi sağa doğru (yapının ortasına bakacak şekilde) durmakta. Ancak kabartma oldukça kötü durumda korunagelmiş; kesin olarak görülebilen ise sadece ayaklar ve Dikilitaş 2'deki boğada olduğu gibi aynı pozisyonda işlenmiş başın karakteristik bir bölümü.
Dikili Taş başının altındaki gövde yüzeyinde boğa ile karşılaştırıldığında daha iyi seçilebilen, ama çok iyi korunamamış tilki görülmekte. Bunun altında ise çok iyi durumda olan ve neredeyse dikilitaş 12'dekinin ikizi sayılabilecek bir erkek yaban domuzu bulunmakta.
Erkek yaban domuzunun altında ise yatay olarak soldan sağa dizilmiş üç tane kuş görülmekte. Solda kısa bacaklı, ördek benzeri bir kuş söz konusu.Onun önünde ise daha farklı, uzun ayakları ve uzun gagaları olan diğer iki kuş türü görülür.Belki bir leylek ama belki de heykeltraşın kötü şekilde resmettiği bir turna.
....
Şimdi ise, bu buluntu grubunun "yıldızı" olan dikilitaş 33'deki çok sayıda diğer kuş betimine yöneliyoruz. Şans eseri, çevre duvarı bu dikili taşın sadece arka yüzünü kapatmakta, böylece bize geniş yüzeyi görme şansı vermekte.
Önce sağ tarafı inceleyelim. T başta, C yapısında Dikilitaş 12'de bulunan "ağdaki" kuşları anımsatan, ördek benzeri üç hayvan görünmekte. Bunlar büyük olasılıkla toy kuşları.
Otistar da, büyük toy kuşu, iri ve ağır, koşucu bir tür kuştur. Bozkırda yaşayan bu tür, küçük gruplar halinde hareket etmektedir. Uçuş sırasında ise boynu, turna ya da leylekte olduğu gibi uzunca açılmaktadır.
Bu kuş türünü Göbekli Tepe'deki hayvan kemikleri arasında yoğun şekilde tespit ettik.
....
Dikilitaş başından gövde yüzeyine, aşağıya doğru baktığımızda, önce uzun bacakları ve dikey boyunları ile iki büyük kuş görmektedir.Bunlar büyük olasılıkla turna kuşudur....
Leylekler ise diğerlerine göre daha kısa boyuna sahiptir....
....
Acaba burada turna kıyafeti giymiş insanlar mı betimlenmiştir? Buna rağmen burada bir tebdili kıyafet sahnesinin söz konusu olabileceği o kadar kolay vazgeçilebilecek bir görüş  değildir. Çünkü turna kılığına girmiş insan dansı, turnanın dansıdır ve tasarlanan, dansta turna olma düşüncesidir.
Böylece betimler dans edenlerin turnaya   dönüşümünü göstermiş olabilir. - yani sadece maskeli bir kişiyi değil-.
sf . 157
.....
Az ya da çok açıkça belli olan, çok sayıda doksan  döndürülmüş, yükseklikleri on dört santimetre olan H biçimli piktogram işaretidir. Taşı işleyen kişinin önceki resimlerle neler yapmak istediğini bilememekteyiz.
Ancak döndürülmüş H işaretlerinin turna boyunlarının önünde en azından  dört kez görüldüğünü açıkça tespit edebildik.
Doksan derece döndürülmüş H işaretinin gizemini şimdilik çözebilmiş değiliz; yine aynı şekilde bu döndürmeyle, Dikilitaş 18'de tespit ettiğimiz "doğru" yerleştirilmiş H işaretiyle aralarında içeriksel bir anlam farklılığının olmadığını da bilememekteyiz. Söz konusu olan aynı sembolün oyunsal bir değişikliği de olabilir. Bu iki işar etin neredeyse her zaman yılanlarla, yani yılan grupları ile birlikte görülmesi belki de bu  düşüncenin geçerliliğini ortadan kaldıracaktır.
sf 158
...
İkinci H işaretinin altında çok net seçilebilen ancak pek dikkat çekmeyen bir başka desen bulunmakta.Burada altı ayaklı böcek türü şişman batınlı ve böceklerden tanıdığımız antenli üçgen kafası olan bir hayvan söz konusudur. Bu böceği yeniden üç tane büyük yılan izlemekte. Şimdi ise sağ taraftan dördüncü küçük bir yılanda resmin içine girmeye çalışmakta. Yılan kafalarının altında ise on santim uzunlukta çok küçük sola doğru bakan, olasılıkla bir koyun bulunmakta.
 .....
Bunu yeniden daha önceden belirttiğimize benzer şekilde çalışılmış çok ayaklı başka bir hayvan izlemekte. Ama bu sefer sekiz ayağa sahip ve bu nedenle de kesinlikle bir örümcek olarak tanımlanabilir.
....
Daha başlangıçta Göbekli Tepe'de daha kazı yapanlar olarak tilkilere, yabani domuzlara, yılanlara ve boğalara çoktan alıştık. Böcek ve örümcek desenleri ise-örümcekler zoolojide kendi başlarına bir familya oluşturdukları için böceklerden ayrılmaktadır-, beklenmedik yeni şeylerde büyük benzerlikleri nedeniyle, gerçekten iki farklı hayvan türünün söz konusu olup olmadığı hemen soruldu. Betimlerin uzunlukları yirmi santimetreyi bulmakta.
Böceğin sadece çok kesin olarak tespit edilemeyen bacak sayısı ele alındığında, sayı hatalı da olsa esas olarak önem taşımayan bir örümcek türü dahi olup olmadığı kesinlik kazanamamıştır.
Sf 160-161
...
Resimsel turna betimlerinin sadece bir av hayvanı olarak yorumlanması yetersiz kalmakta. Göbekli Tepe'de betimlenen diğer hayvanlarla (boğa ve  tilki)olan ilişkisi de bizi, bu konuyu sadece bir "av topluluğu "şeklindeki acele bir yoruma götürmemeli. Gerçi turna av hayvanı olarak yenebilir de, ama bu durum Neolitik Çağ'da oldukça sık betimlenen tilki için kesinlikle söz konusu olamazdı. Yılan desenlerini  düşünelim: Zor durumda kalındığında yılanlar yenebilir ama sadece bu nedenle yılan bir dikilitaş üzerine av hayvanı olarak resmedilir miydi?
Sf 219
Bu tür masalların kökeni Sümerlere gider, ancak bizlere ulaşması ise orta ve yeni Asur metinleri ile gerçekleşmiştir. Bunların resimlere yansıması da Eski Doğu'da gerçekleşmiştir.
Örneğin Ur'daki kral mezarlarında "Mavi Sakal Boğa'sı" olarak isimlendirilen betimin ön ayaklarının arasında basık midye kabuğundan yapılma bir mozaik bulunmaktadır. Burada büyük olasılıkla bir fabl resmedilmiştir: Üst üste yerleştirilmiş resim alanlarının en üstünde insan yüzlü iki bizonu kucaklayan bir kahraman görülmekte. Daha sonraki alanda ise, elinde bir bira kupası ve bir tabak olan ve sola doğru adım atan bir aslan; onun önünde yine aynı yöndeki bir tilki, üstünde but, dana ve domuz kafası olan bir sehpada yemek yemekte. Onun altında bu grup içinde bir tek sağa doğru dönmüş olan eşek lir çalmakta, onun hemen önünde ise bir ayı  dans etmekte, arada ise bir tavuk fülüt çalmakta. En alttaki alanda ise akrep kılıklı bir insan zil çalarak dans etmekte, onu ise elinde içki kabıyla bir  ceylan izlemekte. Sağında ise bir bira kupası durmakta. Bu  resimle ilgili masalı bilmemekle beraber tüm bunlar bize biraz olsun bildiğimiz "Hayvanlar Balosu" hikayesini hatırlatmaktadır.
Bundan sonraki araştırmalarımızda ise tilkiye tüm tanrıların anası olan Enki ve Ninhursak (Ninmah) destanında rastlıyoruz. Burada Enki, ışığı, hayatı, gelişmeyi ve sahip olunan her şeyi yaratan fallik- yaratıcı tanrı olarak karşımıza çıkmakta. Enki, Ninhursak ile cinsel ilişkiye girer. Ancak bu ikisi arasındaki ilişki saf bir ilişki değildir. Ninhursak ortadan kaybolur; çaresiz tanrılar onu aramaya başlar ve başarısız çabalardan sonra tilki bulur onu ve iyi bir karşılık sonucunda geri getirir.Bu masalda da tilki karşımıza bildiğimiz bir özellikle, kurnazlığıyla çıkar.
Onun dışında bazı tilki betimlerine ise, Babil’in sınır taşları olan Kudurru Taşları'nda rastlamaktayız. Bunlardan birisinde  tilki, olasılıkla  tanrı Enlil'in sembolü olarak gösterilmiştir; kedi tanrı Anunna'yı; keçi balığı ise tanrı Ea'yı sembolize eder. Enlil,MÖ 3. binde kent tanrısı Nippus ile birlikte Sümerlerin en yüksek tanrısıdır.Büyük Ayı Takım Yıldızı'daki tilki yıldızı ise Enlil'e aittir.
……
Peki o zaman Göbekli Tepe'de karşımıza çıkan çok sayıdaki tilki betiminin nedenini, tilkinin günümüzdeki yorumuyla mı açıklamaya çalışacağız. Acaba insanlar basit araçlarla büyük zahmetlere katlanarak, çetin taş işçiliği ile yaptıkları büyük dikili taşları, bu basit, komik hayvan kahramana anıt dikmek için mi gerçekleştirmişlerdir?
Göbekli Tepe tilkilerindeki derin anlama yaklaşabilmek için acaba yoruma ait en önemli öğelerden yoksun muyuz?
Sf. 222
T biçimli dikili taşların açık bir şekilde sitilize edilmiş, insan benzeri varlıkları gösterdiğini ortaya çıkaran farklı araştırmalar, bunların önemini daha da vurgulamaktadır. Bu insan biçimli dikili taşlar, tanrılar, atalar ya da diğer varlıkları temsil ediyor olabilir; ama her ne olursa olsun en azından inşa edilmelerinin, Göbekli Tepe'de etkin olan insanların hayatında büyük bir rol oynadığı netleşmektedir. Göbekli Tepe'deki jeomanyetik çalışma sonuçları, bilinen yapıların dışında, daha en az on beş yapının, toplam olarak da 200'den fazla dikilitaşın olduğunu bize göstermektedir.
Taş ocaklarındaki çalışmaların, tonlarca ağırlıktaki monolitik ve çoğunlukla her düzeyi büyük bir özenle işlenen kireç taşından yapılma dikilitaşların taşınması ve dikilmesinin, daha önce de birçok kere belirttiğimiz gibi az insanla gerçekleştirilmesi imkansızdır. Bu, tarz ve işgücü olarak Mısır Firavunları zamanındaki Obelistleri akla getirmektedir.
Artık Göbekli Tepe'de karşımızda bir ritüel merkezi-hem de merkez kavramının vurgulandığı bir yer anlamı da - olduğunu haklı nedenlerle kabul edebiliriz. Böylece buranın çevresindeki yerleşmelerde insanların yerleşik hayata geçme sürecinin gerçekleşmekte olduğunu öne sürebiliriz:Çayönü, Nevali Çöri, Tell Abr, Mureybed, Jerf El Ahmar, Tel Qaramel ve hiç kuşkusuz henüz bilmediğimiz pek çok diğer yerdeki insanlar, yapıları inşa etmeye devam etmiş ve burada belirli bir nedenle, hep birlikte ya da temsilcileri tarafından ritüellerini gerçekleştirmişlerdir.
Sözü geçen yerler yaklaşık 200 kilometrelik bir alan içinde yer almaktadır. Sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan bir merkeze bağlı böylesi bir iç bölgenin varlığı gerçekçi gözüküyor; çünkü bizler buralarda sadece, yukarı Mezopotamya etkisindeki Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'a(PPN)ait ve büyük oranla birbirleriyle ilişkisi olan maddesel kültür  öğelerini değil, ama aynı zamanda Göbekli Tepe'de anıtsal biçimde karşımıza çıkan sembolleri, genelde sadece minyatürize edilmiş olsalar da bulmaktayız.
......
sf 279
Evet sonuç olarak: katılan herkesin anlayabildiği bir sembol sistemini geliştirmekteydi. Göbekli Tepe'de çok sayıda dikili taşın üzerine sıralanmış soyut işaretler ve hayvan betimleri olduğunu hatırlayalım.
Gördüğümüz gibi burada, acele ile kazınmış işaretler değil, sığ kabartmalar söz konusu. Özellikle sık karşılaşılan ise H biçimli semboller  ve 90 çevrilmiş H biçimli semboller ile yılanlar ve dört ayaklılardır.
Sf 282


"Antropoloji":Kurban-Sunu ve İnsanbilim -2
 

1 yorum:

  1. Göbekli Tepeyi anlamak için Türk Tarih Tezinin iyice araştırılması gerek, bu topraklarda biz daha önceden de vardık ve yazıyı çok önceleri bulduk bunun üzerine gidilmesi lazım ama uyuyoruz resmen.

    YanıtlaSil