25 Eylül 2011 Pazar

"Yaratılış" Anlatımlarında "Ad-İsim Verme"nin Anlamı Üzerine

İncelemeye çalıştığımız  «Yaratılış» anlatımlarında, Tanrı, eğer, herhangi bir takvime bağlı kalmaksızın, varlık ve yokluğa ilişkin, bildiğimiz ve bilmediğimiz her şeyi yarattığını söyleseydi, belki çok daha rahat edecektik...

Fakat  bu  «Yaratılış » anlatımlarının tanrıları, yarattıklarını «önce, sonra» kronolojisine ; « gün » takvimsel değerlerine bağlı kılmakla kalmaz (lar), üstelik yarattıklarını somut olarak «isim»lendirmeye de çok itina ederler. Yarattıklarına dönüp « isim vermek », onları, adeta  « yarattığına » hayran olan bir varlık gibi görmemize bile yol açabilir…

Enuma Eliş ilahisi, en başından itibaren bu yüzden,  «Gök» ün, «Yer»in Tanrıların, Otların, Kamışların  «varlığı- yokluğu»yla değil;  bunların «adlarının, isimlerinin olması ve olmaması » ile daha çok ilgilenmekteydi :
"Adı yokken Gök’ün daha
Yer’in daha adı yokken
Babaları okyanustan
Anaları Tiamat’a
Sular karışıp bir oluyordu.

Saptandı sonra tanrılar
Lahmu (ve) Lahamu seçildi ardından
Zaman akıp gidiyordu durmadan
Belirlendi sonra Ki-şar ve An-şar
Günleri düzeltip ayarladılar. "
[(Poéme de la création) Enuma Eliş...'Yaratılış'ın Sümer anlatımı...]

Yerli- yabancı «Summer uzmanları»mız , « ad sahibi » olmayı «var olma» ; « henüz ad sahibi olmamayı » ise «yok olma» durumu  haliyle  ele aldıkları için, bu ayrımın, olguların tanımlanarak ve tanınmasıyla «var edilme»yi  anlatmak için özellikle kullanıldığını fark edememişlerdir.

Bu ancak, erken Yaratılış kavrayışının, karşılıklı tanınma yoluyla olabilecek bir ittifak ediminin ifadesi olduğu görüldüğü zaman anlaşılır özellik gösterebilecek özsel bir noktaydı. Bu, farklı iki toplum birimin, birbirlerini tanıyarak ve tanımlayarak ittifak kurdukları noktayı, daha sonra kazanacağı anlamıyla  «yaratılış anı» olarak kavramalarıyla ilgiliydi.

Bu nedenle Enuma Eliş ilahisinin başlangıç kısmında, daima «ad verme»den ve «ad verilmemiş» olmadan bahsediliyor ve çok açık bir tarzda Gök’ün, Yer’in, Tanrıların vb. « ad verilerek » yaratılması yani var edilmesi, var kabul edilmesi  sürecini anlatıyordu.

Marduk (Nemrut) (Aşşur) da böyle davranır: Varlıkları  sıraya sokar, onlara « ad verir », yani tanımlar ve bu tanım çerçevesinde, ötekiler tarafından tanınmalarını sağlar. Eski toplumun «yaratış» kavrayışı böyleydi.

Bektaşi edebiyatında « daha ismi yoktu, hatta  cismi dahi yoktu » türünden  mısralar; varlıkların «ruhani dönem»leri ve sonra « cismani özellik» kazanmaları üzerine falan anlatımları , gerçekte bu eski  kavrayış tarzının farklı bir ifade ediliş biçimidir.

Örneğin Harabi’nin Vahdetname’sinde şunları okuruz :
“Daha Allah ile Cihan yok iken
Biz anı var edip ilan eyledik
Hakk'a hiçbir layık mekan yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik

Kendisinin ismi henüz yok idi
İsmi şöyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti resmi yok idi
Şekil verip tıpkı insan eyledik

Bu husus yeterince bilince çıkarılmadığı için, Eski Ahit’in “Yaratılış” girişi de daima, yazılı olduğu haliyle değil, şimdiki yorum seviyesinden ele alınmış; tanrı orada “ad verdim” deyince, modern okur, bu sözleri, “yarattım” diye algıladığı bir yorumla “okumuş”tur:
İlahiyatçılarımızdan, Fıransız Aydınlanmacı Voltaire’lerine, J. J. Rousseau’larımıza, ardıllarına, oradan Turan Dursun ve İ. Arsellere kadar “bilim dünyamız”ın dayandığı ve  “ tek tanrılı ilk Semavi Din” payesi asılan Museviliğin kitabı Eski Ahit’te yazılı olanı değil,  o yazıda olmayanı okuduğu bu “yaratılış”ın başlangıç  bölümündeki Tanrı, bir yandan  “düzenliyor”, bir yandan da “ortaya çıkan”lara “ad verip” duruyordu. Eski Ahit’in ilk satırlarında karşılaştığımız bu anlatım tarzı şöyle formüle edilmişti:

“……Işığa "Gündüz", karanlığa "Gece" adını verdi.
Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu.
Ve öyle oldu. Tanrı gök kubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı.
Kubbeye "Gök" adını verdi.

Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.
Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu.
Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.” 

Tanrı, burada “ad vere vere” yoluna devam edecektir.

Nihayet Adem babamızı da, bu anlatımda, başka bir şeyden değil, özel olarak Toprak’tan, (şimdi bu kavram Yer, Dünya olarak tasarlanıyor!) yaratacak; bu varlığa  “ad” verecekti.

Adem babamız artık devreye girmiştir. Tanrı, “madem Adem kulumu yarattım, ona akıl fikir de verdim, bakalım ‘yerdeki hayvanlara’, ‘gökteki kuşlara’   halifem Adem ne ad verecek?” diye düşünmüş olmalı ki; ipleri daha o ondan itibaren Adem babamızın eline verir, kendi de şöyle bir tarafa geçip izlemeye başlar:

“RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı.
Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem'e getirdi.
Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı.
Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu.” 

Her ne kadar Tanrı, “yorulup da dinleneceği” 7. güne kadar, her gün sırasıyla  Işık’ı, Yer’i, Gök’ü falan  “ad vererek” yarattıktan sonra, “bir çift olarak” İnsan’ı da yaratmıştı ama, nasılsa, bir de bakarız ki, sahne değişir; Adem Baba’mız  koca dünyada  tek başına ortalıkta gezinip durmaktadır; kendisi için bir “eş” anlamında yardımcısı bile yok....

Eh, Tanrı olmak kolay değil.
Adem tek başına ortalık yerde bırakılacak değil ya...
Tanrı Ademi yatırır böğrünün üstüne; bir de derin uyku verip, kaburga kemiğinden bir parça et, kemik, kan falan alır, (sanki Mardin’deyiz ve  ev sahibimiz bize bir  'Kaburga Dolması'  hazırlıyor) Havva anamızı da nihayet “var” eder.

“RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi.
Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı.
Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın Yaratarak onu Adem'e getirdi.”

Böyle derin bir operasyondan geçtiğine bakmadan Adem babamız, belki  “tek” kalmanın da sıkıntısıyla, Havva’yı görür görmez gözlerini açıp bağırmışa benziyor:

“Adem, "İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir" dedi,
"Ona 'Kadın denilecek, Çünkü o adamdan alındı."

Böylece görürüz ki, yaratıldığı andan itibaren, Adem, gözü kapalıymış, gözü açıkmış, bunları hiç umursamadan (çünkü, aktarıma göre, daha ilerde, Adem’den sonra yaratılmış  bu Havva, Yılan’ın öğüdüne uyup, Adem’le birlikte ‘bilgelik ağacının meyvesi”ni yiyince “gözleri açılmış” olmalıydı!) “Yerdeki hayvanlara”, “Gökteki Kuşlara” birer birer ad verdiği gibi; Havva anamızı “görünce”, Tanrının kendisine “ bu Cennet Hurisine ne ad vermek istersin, bakalım…” diye  sormasına bile fırsat vermeden müstakbel hanımının  “adı”nı haykırıvermişti : “Nisa!”
---


Harabi: Vahdetname

Daha Allah ile cihan yok iken
Biz anı var edip ilan eyledik
Hakk’a hiçbir layık mekan yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik

Kendisinin ismi henüz yok idi
İsmi şöyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti resmi yok idi
Şekil verip tıpkı insan eyledik

--------

Tekvin (Yaratılış) :




Dünyanın Yaratılışı

1 Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu.

3 Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu.

4 Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.

5 Işığa “Gündüz”, karanlığa “Gece” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

6 Tanrı, “Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın” diye buyurdu.

7 Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı.

8 Kubbeye “Gök” adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.

9 Tanrı, “Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün” diye buyurdu ve öyle oldu.

10 Kuru alana “Kara”, toplanan sulara “Deniz” adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

11 Tanrı, “Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar, türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin” diye buyurdu ve öyle oldu.

12 Yeryüzü bitkiler, türüne göre tohum veren otlar, tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

13 Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu.

14-15 Tanrı şöyle buyurdu: “Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları göstersin.” Ve öyle oldu.

16 Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı.

17-18 Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gökkubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

19 Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.

20 Tanrı, “Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde, gökte kuşlar uçuşsun” diye buyurdu.

21 Tanrı büyük deniz canavarlarını, sularda kaynaşan canlıları ve uçan çeşitli varlıkları yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.

22 Tanrı, “Verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın” diyerek onları kutsadı.

23 Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu.

24 Tanrı, “Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen  türetsin” diye buyurdu. Ve öyle oldu.

25 Tanrı çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.

26 Tanrı, “Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”

27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı'nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı.
28 Onları kutsayarak, “Verimli olun, çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.
29 İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak.
30 Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere –soluk alıp veren bütün hayvanlara– yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.”  Ve öyle oldu.
31 Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.


-------------

http://toplumvetarih.blogcu.com/dinlerin-elestirilmesinde-yontem-ve-icerik-3/3019563

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder