Göbekli Tepe'nin Totem Hayvanları İle Şimdiki "Üç Semavi Din" Ve Mezheplerinin Haram Ve-ya Kutsal Hayvanları....
Dinlerin toplumsal gelişmedeki yerlerini tam olarak değerlendirebilmek için, onlara yön veren yaklaşımların temel mantığını doğru saptamak ve anlamaya çalışmak gereklidir.
-“Domuz” veya “tavşan” yeme yasağındaki mantığı;
-“Köpeğe dokunma”nın ‘iğrenç’liğindeki gerekçeyi ;
-6 gün boyunca yiyebildiği halde, haftanın 7. günü balık yemeyi çok büyük bir günah addetmeyi,
-Deve’yi “iğrenç” , buna karşılık “çekirge”yi yenilmesi gerekli hayvan ilan etmeyi,
- Ceylan’ı, yaban keçisini, geyik’i veya horoz’u haram addetmeyi…
- Aynı kurban hayvanı, üç gün içinde mutlaka tüketme veya aynı gece içinde mutlaka bitirme yönündeki kuralları…
eski toplum bakımından sağlam bir şekilde açıklamak zorundayız.
Değişik hayvan-bitki yeme yasaklarına, sadece üç dinin kaynağı olan Akado-sammaru topluluklarında rastlamıyoruz. Bu olguya dünyanın her yanındaki, 'ilkel' toplumlarda da rastlanıyor.
Musa’nın yasalarında, “deve yemeyi haram” ; buna karşılık “çekirge yemeyi helal” saymasının temel mantığını saptayamayan ve insanbilim alanında açıklayamayan bir din eleştirisi, artık "din eleştirisi" olarak bile kabul edilemez.
Dikkatli bir şekilde incelendiği zaman, Domuz, Turna, Boğa, Eşek, Tavşan, Ceylan, Ördek, Akbaba, Aslan, Leylek, Tilki gibi "hayvan"larıyla Göbekli Tepe Totem'leriyle Ahura Mazda, Sabii, Musevi, "mezhep"leriyle Hıristiyan ve İslam inancının kutsal/haram hayvanları neredeyse birebir örtüşmektedir.
Eski toplumun bu tür "hayvan" ve "bitki" totemleri gelişigüzel, onların kah gücüne, kah güçsüzlüğüne bağlı ve sınıflanamaz nedenlerle seçmiş olduğu "inancı" sadece bunu ileri sürenlerin bir cehalet göstergesi olabilirdi.
Bu alana bilimsel bir zeminde yaklaşmaya başlar başlamaz, önümüze geniş bir kurallar dizini çıkar ve onlar bize eski toplumun o hayranlık verici detaycılığını, düzenciliğini gösterir:
Eski toplum, bu hayvanların, uygun bir şekilde kendi arasında paylaşmıştı. Şimdi gündelik söylemde epey unutulmuş olsa da, Mezopotamtaya'nın toplumları, bitki-tahıl totemleri de aralarında paylaşmışlardı.
Bu nedenle de, hangi tanrıya hangi hayvan kurban veya bitki-tahıl sunulacağı veya sunulamayacağı çok net kayıtlara bağlıydı. Sunuların takvim ve saat-zamanları vardı. Sunuların hangi organlarının kime sunulabilir veya sunulamaz olduğu belirlenmişti. Nelerin , nasıl ve kime sunulacağı o kadar önemlidir ki, anlatıma göre Habil ve Kabil, tanrıya Çiftçi ve Çoban olarak sunu getirdiklerinde, Tanrı, kurallara uygun davranmadığı gerekçesiyle Kabil'in sunusunu kabul etmemişe benziyor!
Sunu hayvan'ın evcil veya "dağ"cıl olup olmaması kadar, renkleri de eski toplumların arasında tayin edici önem taşır. Bütün dinsel yazında "kara", "ak", "altın gibi" renkler tercih nedeni değil, emredilmiş renkler olarak görünür. Demek ki, aynı tür hayvan veya bitki totem kökenine sahip olan topluluklar, zamanla "renk" temelinde de (Ak koyun, Kara inek, kırçıl davar vb...) ayrıştırılmış olmalıydılar. Musa'nın "iğrenç hayvan" yasalarında "tavşan" ile "kaya/dağ tavşanı"nın ayrı ayrı sayılıyor olması da, ayrıştırmanın derinliği ve detaycılığı hakkında bilgi veren bir işaret kabul edilmelidir.
Kurban'ın hazırlık veya tüketim biçimindeki kurallar bile, bu toplulukların hangi kültürel çizgiyi takip ettiklerinin açık işaretlerini verirler. Diyelim ki, Museviliğin Fısıh kurbanının "haşlanması" kesinlikle yasaktır ve o sadece ve kesinlikle "kızartılabilir"...
Böyle bir kuralın bizi derhal İslami ritüel yemeklerinin Haşlama et olmasına ve Musevi/Hıristiyan yılbaşı törenlerinin gece yarısı yenilmesi gereken Hindi Kızartması (başı, ayakları ve iç organlarıyla birlikte, parçalamadan yenilme!!) uygulamasına taşıdığını birden bire fark edebiliriz...
Eski toplumun, onun kendi arasında kurbanını "gece" mi yoksa "gündüz" mü sunması ; kanını akıtarak mı veya boynunu kırarak mı sunması gibi kurallarını takip ettiğimizde, totem hayvan sunu biçimi ile, ilgili topluluğun "ölüm cezası" uygulama biçiminin de birbirlerini takip eden bir çizgi olarak sürüp geldiğini keşfederiz : Hükümlünün boynunu üç ayakta ilmiğe geçiren bir ceza biçimi, fransız giyotini ve-ya Suudi Kılıçı, modern toplumlarımızın tercih edilmiş davranışlarını yansıtmaz; tersine, devraldıkları kültürel geleneğin toplumsal bilinç, alışkanlıklar ve yazılı yasalarda belli belirsiz sürdürülmesinin birer göstergeleridir.
Böylece karşımıza devasa özellikleriyle, bütün bir eski toplumsal tarih ve onun, insan kurbanından kurtulma sürecinde kendilerine başvurdukları hayvan ve bitki totem dünyası çıkar. Ve eski toplum, kendi insanları için uyguladığı bütün işlemleri , insan'lar yerine geçmiş olan totem hayvan ve bitki/meyve totemlerine uygular!
Ve işte bu nokta öylesine önemlidir ki, Adem ile Havva, salt bu nedenle, "Yeme" denilen bir bitki ve onun meyvesini yedikleri için cennet'ten atılır , Toprak'a, yani Assur'a, belki Mardin'e veya Midyat'a sürülür...
Çünkü, Kuzu nasıl İsa yerine, İsak yerine geçmiş bir hayvan ise; "ağaç" ve "ağacın meyvesi" de, hiç de tek başına doğal ağaç ve meyvesi değildir!
"Kişi oğlu" deyimine gizlenmiş olarak (Giş/Kiş ağaç demektir) günümüze kadar gelmiş olan eski toplum birimlerin ağaç totem adları kullanmasına bağlı bir anlatım biçimidir.
Biz burada şimdilik "Hayvan totem"lerle olan kısımları anımsatmakla yetinelim.
Ardından da Üzüm, Asma, Palmiye, Hurma gibi "Bitki" totemlerin dinlerdeki kuytsiyet örneklerine geleceğiz.
Safa Kaçmaz
***
Eski Ahit (Yas.14:3-21)
Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar
BÖLÜM 11
RAB, Musa`yla Harun`a şöyle dedi:
İsrail halkına deyin ki, `Karada yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz:
Çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanların tümü.
Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır:
Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
Kaya tavşanı* geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
Tavşan geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.
Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır.
Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız, sizin için kirlidir.
Suda yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Denizde, akarsularda yaşayan pullu ve yüzgeçli canlıların etini yiyebilirsiniz.
Denizdeki ve akarsulardaki bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar -suda toplu halde yaşayanlar ve ötekiler- sizin için iğrenç sayılır.
Bunlar sizin için iğrenç sayılacak. Etlerini yemeyecek, leşlerinden tiksineceksiniz.
Suda yaşayan bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar sizin için iğrenç sayılacak.
Tiksindirici kuşların etini yemeyecek, şunları iğrenç sayacaksınız:
Kartal, kuzu kartalı, kara akbaba,
çaylak, doğan türleri,
bütün karga türleri,
baykuş, puhu, martı, atmaca türleri,
kukumav, karabatak, büyük baykuş,
peçeli baykuş, ishakkuşu, akbaba,
leylek, balıkçıl türleri, ibibik, yarasa.
Dört ayaklı ve kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrençtir.
Ama dört ayaklı ve kanatlı olup ayaklarını sıçramak için kullanan bazılarının etini yiyebilirsiniz.
Şunları yiyeceksiniz: Bütün çekirge türleri, küçük çekirge, cırcırböceği, ağustosböceği.
Öbür dört ayaklı, kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrenç sayılır.
Sizi kirletecek şeyler şunlardır: Aşağıdaki hayvanların leşine dokunan akşama kadar kirli sayılacaktır.
Kim aşağıdaki hayvanların leşini taşırsa giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır.
Çatal tırnaklı ama tırnağı yarık olmayan ve geviş getirmeyen her hayvan sizin için kirlidir. Bunlara dokunan da kirlenmiş sayılır.
Dört ayaklı hayvanlardan pençelerini yere basarak yürüyenler sizin için kirlidir. Bunların leşine dokunanlar akşama kadar kirli sayılacaktır.
Bunların leşini taşıyanlar giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır. Çünkü bu hayvanlar sizin için kirlidir.
Küçük kara hayvanları içinde sizin için kirli sayılanlar şunlardır: Gelincik, fare, bütün kertenkele türleri -geko, varan, duvar kertenkelesi, düz keler- bukalemun.
Sizin için kirli sayılan küçük kara hayvanları bunlardır. Bunların leşine dokunan akşama kadar kirli sayılacaktır.
Bunlardan birinin leşi neyin üzerine düşerse onu da kirletir. İster tahta kap, ister giysi, ister deri, ister çul olsun suya konmalıdır. Akşama kadar kirli sayılacak ve akşam temizlenmiş olacaktır.
Bunlardan biri toprak kabın içine düşerse, kabın içindekiler kirli sayılacaktır. Toprak kap kırılmalıdır.
Toprak kaptaki sulu yiyecek ve her içecek kirli sayılacaktır.
Bunlardan birinin leşi neyin üzerine düşerse onu da kirletir. Üzerine düştüğü ister fırın olsun, ister ocak, parçalanmalıdır. Çünkü onlar kirlidir ve sizin için kirli sayılacaktır.
Ancak kaynak ya da su sarnıcı temiz sayılacaktır; ama bunların leşine dokunan kirli sayılacaktır.
Eğer bu hayvanlardan birinin leşi ekin tohumunun üzerine düşerse, o tohum temiz sayılacaktır.
Ama suya konmuş tohumun içine düşerse, tohum sizin için kirlidir.
Eti yenen hayvanlardan biri ölürse, leşine dokunan akşama kadar kirli sayılacaktır.
Hayvanın leşinden yiyen giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır. Leşi taşıyan da giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır.
Bütün küçük kara hayvanları iğrençtir. Yenmeyecektir.
İster karnı üzerinde sürünen, ister dört ayaklı ya da çok ayaklı canlılar olsun, bunların hiçbirini yemeyeceksiniz. Çünkü bunlar iğrençtir.
Bunların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin, iğrenç duruma sokmayın, kirli duruma düşmeyin.
Tanrınız RAB benim. Kendinizi kutsayın ve kutsal olun. Çünkü ben kutsalım. Küçük kara hayvanlarının hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin.
Tanrınız olmak için sizi Mısır`dan çıkaran RAB benim. Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.
Kirli olanı temizden, eti yeneni eti yenmeyenden ayırt edebilmeniz için hayvanlar, kuşlar, suda toplu halde yaşayan bütün canlılar ve küçük kara hayvanlarıyla ilgili yasa budur.
24.6.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder