9 Eylül 2011 Cuma

Felsefe'nin Sorunu:Tanrılar Materyalist mi?

“Maddeci Felsefe”nin Temel Sorunu:

İnsan’ı Toprak’tan, Sıvı’dan, Kan’dan “yaratan”…

Tanrılar Materyalist mi?



Safa Kaçmaz

Din'in kökenlerine yönelik tartışma, ister istemez bizi, “Marksist Felsefe”, “diyalektik materyalizm”, “materyalizm” gibi konu başlıklarını yeniden ele almaya zorlar…

Bu alandaki eski tanımlamaları gözden geçirmenin zamanı geldi.


“Din’in Kökenleri”ni, korkular, hayaller, hurafeler alanında arama arayışından temelli olarak vazgeçmeden, din’in ortaya çıkışına ait kaynakları insanbilim alanında arama çalışmasına giremeyiz. Çünkü bu ikisi birbirinin tam karşıtı  yönelimlere sahiptir.

Bizim dönemden olup da, Georges Politzer'in  "Felsefenin Başlangıç İlkeleri"ni okumamış birisi yok gibi idi. Mesela orada gayet net olarak "Din"in ortaya çıkışı şöyle anlatılır:
“Engels, bu konuda, bize çok açık bir yanıt vermiştir: "Din, insanın sınırlı anlayışlarından doğmuştur". (Sınırlı burada dar anlamındadır.)”
        
Bu “sınırlı” ve “dar” açıklamalarını  “anlaşılır” bir dile tercüme edelim: “Bilgisizlik…”, “cehalet…”


Bu tür “din” tanımları nedeniyle yaygın kullanım alanı bulmuş “cehalet” kavramı, böylece kendisini “Marksist, Leninist, Maoist, Stalinist...” vb. sayan tüm “sosyalist”lerin din konusunu açıklarken başvurduğu “arkhe kelime”leri olmuştur...

“Cehalet!”...
Ne tılsımlı bir kelime!
Dokunduğu konuyu “açıklamış” oluyor!

Bütün eski tür ateistler için en “kutsal” kelimelerin başında gelen bu sözcük, “Aydınlanma dönemi” takipçilerinin, “Atatürkçü din karşıtları”nın...  da en temel “din açıklama klavuz arkhe kavramı” olarak yaşamımızdaki yerini almıştır.


İlhan Arsel, Turan Dursun, Erdoğan Aydın gibi yazarlarımızın kitabında, hangi kelime rekor kırmıştır diye bir anket yapılsa, “cehalet” ve “cehalet” ile ilgili-bitişik kavramlar açık ara lider çıkar!

Buna karşılık biz bilimsel ateistler, bu kavramı kullanmayı kategorik olarak red ederek işe girişiyoruz. Çünkü dinsel alandaki açıklamalarımızın, ancak o andan itibaren  “bilimsel” olabileceğini artık biliyoruz.

Georges Politzer'in  "Felsefenin Başlangıç İlkeleri" nde

Yunan antikçağ felsefesi ve “arkhe”leri, “materyalizm”in erken biçim örnekleri olarak ele alınıp anlatılırdı.

“Marksizm-öncesi materyalizm” olarak sınıflanan antik Yunan felsefesinin “maddeci arkhe”leri,  o tür “felsefi kitaplar”da o kadar önemsenmiştir ki, antik Yunan felsefesi  adeta bir  “diyalektik materyalizm”in “başlangıç” noktası olarak ele alınır. Garip değil... Çünkü “Aydınlanma” akımı için, bilimden siyasete her alanın başlangıç noktası “antik Yunan”dır…

Böylece adeta Yunan Felsefesinin öncüllerinin  yer aldığı bütün bir ön Hiristiyanizm alanları, yani  Anadolu ve Mezopotamya din felsefeleri; İrani dinler, Asur bileşkesi, Musevi din kitapları… yoluyla oluşan birikim (gerekçesi ne olursa olsun) yok sayılır...

“İlk yaratıcı öğe su”, “ilk yaratıcı öğe toprak”, “ilk
yaratıcı öğe ateş” ... diyen “antik Yunan felsefecileri”, varlığın ilk biçimlerine “su, toprak, ateş” vb... dedikleri için “ ilk materyalizm” diye alkışlanır.


Oysa çalışmalarımız boyunca görüyoruz ki, eski Yunan maddeci, “doğa felsefesi”nde, bütün varlıkların onlardan türediği ilk  öğe, arkhe, olarak ileri sürülen 'ateş', 'deniz', 'su', 'hava', 'yer-toprak' vb. gibi elemanter kavramların tümü, şimdiki Mezopotamya kaynaklı 'din'lerin de 'yaratılış' anlatımlarının ilk  temel öğeleridir.

Mesela, Mezopotamya kaynaklı dini yazıtların öncülü sayılabilecek olan  “Enuma Eliş” ilahisinde, her şeyin “tatlı su ve tuzlu su” tarafından  yaratılması anlatımı hiç dikkate alınmamıştır.

Mesela, Eski Ahit'in ilk üç cümlesine, yani daha Evren'de "hiçbir şey yok" iken, “Tanrının ruhu sular üzerinde dalgalanıyordu” diye başlandığına da dikkat edilmemiştir. (*)


Mesela “Materyalist Lenin”, varlığın ilk öğesinin “ateş” olduğunu öne süren eski Yunan bilgelerinden Herakletius'un “ateş arkhe”sine ilişkin  sözlerini yere-göğe sığdıramamıştı.

Kendisi için tuttuğu notlardan   ve okuduğu felsefi kitaplardan işaretlediği bölümlerden oluşan Felsefe Defterleri'nde Lenin, Herakletius'un  “dünya bir ateşti ve ateş olarak kalacaktır...”  anlamındaki sözlerini “çok önemli” kaydıyla işaretledikten sonra:
“Diyalektik maddecilik ilkelerinin  çok iyi bir açıklaması”(Felsefe Defterleri, S. 294) diye niteliyordu.


“Yaratılış”ın aracı olarak  "Toprak", "Su", "Ateş" arkhelerini savunmak eğer "maddeci" olmak ise, buradan ilan edelim ki, bütün Mezopotamya'nın irili ufaklı tüm tanrıları  dünyanın ilk materyalistleridir!

Çünkü, İslam'ın Allah'ı bile,  Adem'i,  “aklıyla” değil, "toprak" maddesine başvurarak yaratır!

Melekleri, dünyanın 7 köşesine gönderir; avuç avuç toprakları getirtir;  toprakları karar, çamur eder… Şekil veririr… Fırında pişirir… Kısaca, basbayağı “madde”den yaratır!


Hele Havva'yı, “maddenin de maddesi” olan, Adem'in "kaburga" maddesinden  veya "uyluk kemiği" maddesinden yaratır. Eğer anlatımlarda bunlar yoksa, devreye "kan" gibi, "meni" gibi, “sıvı”- “akışkan” maddeler girer!

Balçığı pişirerek, 40 gün bekleyerek, sonra burnuna nefes üfleyerek, ciddi bir "diyalektik süreci" de tamamlayan İslam'ın Allah'ının, bu görüş açısına göre, dünyanın ilk diyalektik maddecilerinden birisi olması gerekmez mi? (**)

Eğer "maddeci" olmanın kıstası olarak, mesela  "ateş"in yaratıcılığını savunmuş olma ele alınırsa,  İslam'ın Allah'ı "maddecilik" şampiyonu olmayı da kimseye bırakmaz…

Bu iddia için, bu sefer Şeytan'ın da tanıklığına başvuralım:

İslami anlatıma göre, “toprak”tan yaratılmasından sonra, Adem'in ve Meleklerin hazır bulunduğu bir mecliste, Allah, Şeytan'ı Adem'e secde etmeye davet ettiğinde, Şeytan diklenmiş ve  Allah'ın davetini reddetmişti.
Bunu biliyoruz.

Fakat  Allah'a diklenme gerekçesi çok önemliydi ve   Şeytan'ımız o gerekçeyi  şöyle açıklamıştı:


-“ Ben Adem'e secde etmem!
Çünkü, siz (sen) tanrılar (Allah), ben Satan-Şeytan'ı, Kavurucu Sönmeyen Ateş'ten yarattınız!
Buna karşılık, Toprağın Adamı Adem'i ise, şu bildiğimiz pis, kara, kötü balçık topraktan yarattın(ız)!

Üstelik ben Sönmeyen Kavurucu Ateşten yaratıldığımda, “Kara Toprağın Adamı” ortalıkta bile yoktu!

O halde nasıl olur da, Ateş'ten yaratılan ben Şeytan, Toprak'tan yaratılan Adem’in önünde secde ederim?!”


Din kitabı değil; sanki bir “madde”cilik manifestosu!

Yaratılış elemanı olarak kullanılan "Toprak", “Ateş”...vb.
İslam'da Şeytan olarak karşımıza çıkan bu "sönmeyen Ateş", bildiğimiz gibi, Musevi kitabında,  çöl yolunda "ateş" olarak Musa'nın karşısına çıkan Tanrı'nın bizzat kendi varlığıdır!

Geçmişlerinde "ateş tapınımı" olan bütün topluluklar için, onların dini anlatım ve uygulamalarında "sönmeyen ateş", meşale, mum, kandil, çerağ vb. olarak kullanılmaya da devam edilir.

Aydınlanmacılık felsefesinin öğrettiği "Felsefe Tarihi" ve üzerine oturduğu "maddesel kavramlar" ayrımları tümüyle bir yanılgı oluşturmaktadır.

18. ve 19. yy. "Aydınlanma"cılık akımları, Din'le aralarına çekmeleri gereken çizginin yerini  doğru belirleyememiş; "materyalizm" sınıflaması yaparken ve kendine devredilmiş bir felsefi miras tanımlarken, tümüyle Dinsel Felsefe'nin temel kavramlarına dayanan Antik Yunan Felsefesini kendisine başlangıç yapmıştır!

Antik Yunan Felsefesine değin ulaşan Mezopotamya ve Anadolu Ön-Hitit dinsel edebiyatını ve bu edebiyatı şekillendiren toplumların gerçek yaşam örgütlenmesini tanımadan yapılmış olan bu tür  "maddeci"
sınıflamaların salt kavram değerlerine dayanılamaz.


Bu alandaki ayrışma ve betimleme, kavramsal olarak değil, içerik haliyle başlayacaktır.

Din haliyle şekillenmiş eski sosyal yasaların denk düştüğü toplum birimsel yaşam ittifaklarının ve bunları yönlendiren ana eksenlerin ortaya çıkarılmasını gerektirmektedir.

Bilimsel ateizm, ancak insanbilim alanında durursa, iki ayağı üzerine dengeli bir şekilde ve tüm haşmetiyle dikilebilir!

İnsanların "cehaleti" üzerinden "aydınlatıcı dinsel metinler" yazan kaba ateizmin devranı ve dermanı artık tükenmiştir!


-----------------------

(*) Enuma Eliş'in, "tatlı su ve tuzlu su" ittikafına bağladığı
"yaratılış", muhtemelen "nehirler ile deniz" ittifakını anlatıyordu ve
bu da Dicle-Fırat ile Hazar- Akdeniz coğrafyasında oturan topluluklar
arası ittifakı tanımlamak için kullanılıyor olmalıydı. (Burada  tarihte önemli rolü olan Van’ın “Van Denizi” deyiminin de,  “Tuzlu Su” kapsamı içinde ele alınabileceğini not ediyorum.)
Enuma Eliş :

"Gökler yoktu bir zamanlar,
Yeryüzü yoktu, yükseklik ve derinlik;
İsim yoktu.
Toprak altında Apzu vardı yalnız,
İlk yaratıcı olan tatlı su.
Bir de acı su Tiamat vardı."
Bütün varlıkların temelini "su-deniz"e bağlayan  Tales, bu nedenle
materyalizm alanında durmuş ise Eski Ahit'in başlangıcının ilk üç
cümlesi nereye oturtulacak:
1) Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
2) Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı.
Tanrının Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.


(**) "Yaratılış" anlatımlarında, "Tanrının "ol" sözüyle yarattığı" da
söylenir ama, dikkatle incelediğimiz kaynak dinsel metinlerde, tüm “yaratılış sürecinde” daima "toprak", "su", "kan", "insan kurbanı", "insan kurbanın eti ve kanı" gibi " aracı maddesel varlıklar" kullanılır.
Eski Ahit'in düzenlenmiş anlatım tarzında ise, tümüyle takvimsel bir
değer kullanılır; süreç dikkatle takip edilir; "Tanrı ol dedi, her şey
oldu!" denilmez. Akşam olur, Tanrı dinlenir. İkinci gün yapacaklarını
planlar vb... Tam bir hafta doldurulur ki, Mezopotamya toplumlarında, bu
nedenle, haftanın her farklı günü değişik bir topluluğun "kutsal günü" olarak değerlendirilir.
İslam'da ise, Mezopotamya ön topluluklarının farklı anlatım tarzları,
sentezleşmiş haliyle, hep eklemli ve eklektik olarak yer alır. Bizim
yapmamız gereken, "bakın, bu laf diğeriyle çelişiyor..." diye, çelişme
uzmanlığı yapmak değil; bu çelişen farklı bilgilerin farklı
kaynaklardan gelişini bulup ortaya sermektir.
"Yaratılış" anlatımlarından birisinin de, "Tavuk-Horoz-Yumurta-Civciv"
ilişkisine dayandığını; "horoz adağı"nın; "paskalya yumurtaları"nın
nedensiz oluşturulmadığını; tavuk/Horoz totem tapınımı olduğunu biliyoruz.  Hiristiyanlığın bir kolunda olduğu gibi, oradan  Müslümanlığa geçmiş olanların İslami anlatımlarında da, "yumurta"dan yaratılma motifleri yer alabilmektedir.
Yaratılış anlatımlarına  bu bakış açısıyla bakarsak, "Maddeci Yaratış"
konusunda, dinlere ve Tanrılara  karada ölüm yok!
---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder