22 Eylül 2011 Perşembe

İsim – Soyad’larda Eski Toplum Kalıntıları

Hayvan-Bitki Totem Ve Burç Kalıntıları













İsim – Soyad’larda Eski Toplum Kalıntıları …






Safa Kaçmaz

Aydınlanma döneminin ve teorik çerçevesi ona dayanan Marksizmin din hakkındaki yargı ve yorumlarının baştan aşağıya değişmesi gerekiyor.

Şu ana kadar “din eleştirisi” diye sunulan kitaplarda ortaya konan en temel yorumların, çok kaba önyargılar nedeniyle yapılan hatalı yorumlar olduğunu görüyoruz.

Tabii ki,  üstün bir yaratıcı varlık fikrine; onun her şeyi yoktan var ettiği düşüncesine karşı çıkacağız. Fakat bu karşı çıkışın doğru ve yeni bir şekilde temellendirilmesi gereklidir.

Bu alanda bize öğretilmiş, her şeyin değilse de, en önemli şeylerin baştan aşağıya değiştirilmesi gerekecektir.

Mesela, “mevcut üç dini inanca göre, Tanrı-Allah-Yehova, tüm şeyleri yoktan var etmiştir” diye formüle edilen eleştiri bu haliyle hatalıdır.

Belki, bu dinlerin müritleri konuyu bugün böyle kavrıyorlardır. Gelgelim, yazılı metinlerin anlatımı, anlatım temeli böyle değildi.

Örneğin Eski Ahit’te Tanrı “Su”ları asla yaratmaz. Eski Ahit’in ilk gerçek cümlesi, o anki mevcut durumu:

Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu
diye ifade eder.

“Su”yu “yaratmayı” düşünmeyen Tanrı ile birlikte Su’ların zaten var kabul edilmesi, Enuma Eliş anlatımından devir alınmıştır:

« Başlangıçta sadece su
Ve onun üzerinde salınıp duran sis mevcuttu.
Baba Apsu ortaya çıktı ve tatlı suların efendisi oldu.
Ana Tiamat ortaya çıktı ve tuzlu suları yönetti
Ve her iki su birlikte aktılar »
Bu anlatımlarda işe, “Yok”luktan başlanmaz.
"Başlangıçta" var olan “Su” açıkça bellidir.

İkinci olarak, din kitaplarının yazıları temel alındığında “Yok”luktan başlanılmadığı gibi, şimdi anlaşılan anlamda bir “yoktan var etme”den de bahsedilmez.

Sadece, var olan veya şekillendirilen varlıklara “ad vermek”ten bahsedilir.

Ad vermek” asla, “yoktan var etmek” anlamında değildi ve değildir.

Ama, hatalı bir argüman serisi üzerinde bir kez yürünmeye başlanınca, artık gerçekler bile “değişik görünmeye” başlar.

Enuma Eliş’in ilk kelimeleri “adı yokken” diye başlar.

Adı yokken göğ'ün daha  
Yer'in daha adı  yokken 
Babaları (tatlı su ) okyanustan
Anaları(tuzlu su) Tiamat  kargaşasına
Sular akıp bir oluyordu.
                                                                      
Saptanmamıştı arpa buğday tahıllar
Görülmemişti öbek öbek kamışlar
Hiçbir Tanrı yaratılmamıştı henüz daha
Ad  konmamıştı  hiçbir şeye
Alına kader damgası vurulmamıştı daha
Saptandı  sonra tanrılar
Lahma  ve Lahama seçildi ardından
Zaman akıp gidiyordu durmadan
Belirlendi sonra Ki-Sar ve An-Sar 
Günleri düzeltip  ayarladılar.”
Burada kullanılan kavram “fiziki yokluk” değil, “ad yokluğu”, “tanımlama eksikliği”, “sınıflama”, “sıraya koyma”, “görevlerin belirlenmesi” anlamındaki bir “adsızlık” durumu idi.

“Yokluk” durumu diye yansıtılan bu “adı yoktu” motifi çok tayin edicidir ve Eski Ahit’ten, İslam’ın Kuran’ına kadar süren bir edebi geleneği yansıtır:

RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan Yaratmıştı.
Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem'e getirdi.
Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı.
Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu.”

Burada da, “Tanrı yoktan var etmemiş”; Tanrı “Toprak”a emretmiş ve  “Yerdeki hayvanların, Gökteki Kuşların tümü” Toprak’tan, Yer’den, Tarım sahası olan “Güney Mezopotamya tarımcı toplulukların arasından” saptanmıştı.

“Ad verme” işte bu saptama, görevlendirme, klase etme; düzenleme işlemiydi.

Bu üç dinin kitaplarının anlattığı “Yaratılış”, Kuzey Mezopotamya ve Güney Mezopotamya topluluklarının arasındaki sosyal düzenin, bir ittifak ilişkisi olarak tanziminden başka hiçbir şey değildir.

Bilgisayarında yazılar hazırlayan birisinin “dosyaya ad vermesi” ile toplumsal düzenlemenin kurumlarının tanımlanması öz itibariyle aynıdır.

Bilgisayarımızda hazırlanan dosya, adlandırılmadığında da "var"dır ama, klase edilmemiş; yeri, bölgesi, alanı belirlenmemiştir.

Doğan çocuğa ad verilmemiş ise, çocuk "var"dır ama yeri-yurdu, ödevi, hakları saptanamaz…

Eski dini yazıtların baştan aşağıya, yeniden nasıl okunması gerektiği üzerine yıllardır yazıyoruz.

Fakat "kaba ateist" kesimler, “bilimsel eleştirileri”ni, “cehalet”, “masal”, “hurafe” üzerinden; “Kuran çelişmeleri”nin bıkmadan yinelenmesi üzerinden  sürdürüyor; Erdoğan Aydın’ın içeriği çok hatalı, yaklaşımı çok zararlı "İslamiyet ve Bilim" türü kitaplarıyla “gönül rahatlatmayı” deniyorlar.

Ne Cennet’in neresi olduğu ile; ne cennetteki “ yasak ağaç meyvesi”nin ağaç tapımcısı bir topluluğun çocuğu olup olmadığı ile; ne de “yasak meyveyi yiyince gözlerin açılması…” kavramı ile ciddi olarak ilgileniyorlar!

Umarız, artık “gözler açılacak”; "kaba ateizm" cehaletinden “bilgece bilimsellik alanına” geçebileceğiz.

Tıpkı Adem ve Havva’nın “yasak meyveyi” yiyince, “gözü kapalı cahiller” sınıfından “gözü açık bilgeler” sınıfına geçiş yapmaları gibi!

Eski dinsel kitapları okurken saptayacağımız bir önemli “hatalı dogma” da, dinsel kitaplarda “tek bir Adem”, “tek bir Havva” tanımı olması dogmasıdır.

Mezopotamya’da, yüzlerce farklı hayvan ve bitki totem adıyla anılan topluluklar ve onların insanları vardı.

“Adem” bunlardan sadece birisidir ve Eski Ahit’te bile en azından iki farklı “Adem” vardır. “Adem oğlu”nun “İnsan” ile eşitlenmesi çok uzun bir süreçte olmuştur.

Günümüzde bile “eşek oğlu”, “it oğlu”, “inek oğlu”, “kazma”, “kereste”, “fıstık”, “horoz”, “bıldırcın”, “ceylan” gibi kavramlar doğrudan doğruya bir insanı, erkeği, kadını anlatıyor….

Bize “yaratılış” adı verilen anlatımların bırakıldığı dönem olan 5500 yıl kadar önce; “Yukarı Mezopotamya” toplulukları “Semavi varlık”ları “Tanrı oğulları”nı; “Aşağı Mezopotamya” toplulukları da “Toprak toplulukları”nı anlatıyordu. Bu alandaki topluluklar onlarca farklı hayvan ve bitki ismi ile sınıflandırılmışlardı.

Hayvan ve Bitki totemler üzerine çok yazdık.

Fakat görüyoruz ki, günümüz Türkiye’sindeki İsim ve Soy isimlerde de, bu          10 000 yıllık etki, son derece güçlü bir şekilde devam etmektedir.

Kanıtı aşağıda....


“Totem Renk” Kalıntıları
Mehmet Mor
Mehmet Mavi
Mehmet Beyaz
Mehmet Kara
Mehmet Siyah
Mehmet Kırmızı
Mehmet Yeşil
Mehmet Pembe
Mehmet Eflatun


“Totem Kuş” Kalıntıları
Mehmet  Kuş
Mehmet  Turna
Mehmet  Horoz
Mehmet  Civciv
Mehmet Tavuk(cu)
Mehmet Yumurta
Mehmet Tavus
Mehmet  Kumru
Mehmet  Ördek
Mehmet  Güvercin
Mehmet  Keklik
Mehmet  Saksağan
Mehmet  Karga
Mehmet  Kartal
Mehmet  Bülbül
Mehmet  Serçe
Mehmet  Kırlangıç
Mehmet  Bıldırcın
Mehmet  Kuzgun
Mehmet  Akbaba
Mehmet  Leylek
Mehmet  Kaz
Mehmet  Balıkçıl



“Hayvan Totem” Kalıntıları
Mehmet  Boğa
Mehmet  Camız
Mehmet Tosun
Mehmet Koyun
Mehmet Kuzu
Mehmet Koç
Mehmet Teke
Mehmet Keçi
Mehmet  Oğlak
Mehmet Yılan
Mehmet Örümcek
Mehmet Akrep
Mehmet Yengeç
Mehmet Ceylan
Mehmet  Tilki
Mehmet  Kurt
Mehmet  Arslan
Mehmet  Kaplan
Mehmet Kirpi
Mehmet Balık


“Totem Tahıl” Kalıntıları
Mehmet  Tahıl
Mehmet  Zahire
Mehmet  Börülce
Mehmet  Mercimek
Mehmet  Nohut
Mehmet  Buğday
Mehmet  Arpa
Mehmet  Yulaf
Mehmet  Çavdar


“Totem Meyve” Kalıntıları
Mehmet İncir
Mehmet  Zeytin
Mehmet  Nar
Mehmet  Elma
Mehmet  Armut
Mehmet  Şeftali
Mehmet  Zerdali
Mehmet  Kayısı
Mehmet  Üzüm
Mehmet  Asma
Mehmet  Hurma
Mehmet  Kiraz
Mehmet  Vişne
Mehmet  Fındık
Mehmet  Fıstık
Mehmet  Ceviz
Mehmet  Badem
Mehmet Palamut


“Totem Ağaç” Kalıntıları

Mehmet  Ardıç
Mehmet  Selvi
Mehmet  Sedir
Mehmet  İğde
Mehmet  Sakız
Mehmet  Kayın
Mehmet  Meşe
Mehmet  Çam
Mehmet  Kızılçam
Mehmet  Çınar
Mehmet  Defne
Mehmet  Söğüt
Mehmet  Kavak
Mehmet  Menengiç

-------------

1 yorum:

  1. Yazıdaki, insanlar tarafından kutsal sayılan hikayelerin birbiri içindeki çelişkilerine ve dayandığı kökenlerin anlatımlarına olan ve "ateizmin cehaleti" olarak lanse edilen eleştirel duruma katılmak mümkün değildir..

    Kutsal kitaplardaki yanlışlar ve uydurma metinlerin ortaya çıkarılması onları basite indirgemek adına, "eğitimsiz kesim üzerindeki" şu an en etkili araçtır. Ve bu araç kullanılmaktan vazgeçilmemelidir. Olayların bilimsel yönünü bilmek bize derin bir kültür ve bilgi birikimi sağlamaktadır ve elbette ki bunları algılayamayan ateistler (ne yazık ki çoğu böyledir) sadece süs olsun diye var olmaktadır.. Diğer yönlerini bilmek ise halk ile diyalog sağlanması açısından gereklidir ve vazgeçmemek gerek.

    YanıtlaSil