17 Eylül 2011 Cumartesi

Göbekli Tepe: Hayvan Totemler ve Cinsellik...

                            

 
Göbekli Tepe: Hayvan Totemler ve Cinsellik...

Burada  yayınlanan fotoğraflar, onun ve yayıncısının affına sığınarak, sayın  Klaus Schmidt'in kitabından aktarılmıştır.
 
Bunları ben, özel bir şekilde, "totem hayvanlar" ve "cinsellik" halinde kategorize etmeye çalıştım…
 
Harun Yahya türünde “anti evrimcilerin”, Göbekli Tepe'nin eski sakinlerinin  taş işçiliğinin yetkin düzeyi  hakkında şüphe uyandırıcı sorularının yanıtı, bölgedeki taş kaynakları ile, bir yanıyla yanıtlanıyor. Kutsal alanın çok yakınlarında bulunan doğal taş kaynakları, (T)  daha doğrusu muhtemelen, erken hıristiyan sembolü olarak  (+) şeklinde yerleştirilen taşların bu bölgeden  alınmış olduğuna şüphe bırakmıyor.
 
Eskiden olsa, "Mısır Piramitleri"ni inşa ettirmek için bile derhal  “uzay”dan Apollo füze araçlarıyla taş falan getirten kalpazan “bilim adamları” çıkabilirdi belki...  ama artık bu tür basit yalanlar veya “Allah” başvurularının  pek kıymeti harbiyesi yok...  Olan, gözlerimizin önünde gelişmiş bir uygarlıktır.
 
Aşağıdaki fotoğraflarda yer alan  cinsel öğeler ve erkek ve dişi cinse ait aşırı cinsiyet vurgularıyla dolu şekil çizimleri , “cinsellik” konusunun eski toplumun iki en önemli sorunundan birisi olarak var olduğuna hiç kuşku bırakmıyor. Kutsal alan(lar),en baştan beri, bir yönüyle "yeme/içme" ve öte yanlarıyla da "cinsellik" özelliği taşımaktaydı. Tıpkı günümüzün bayram veya karnavallarında olduğu gibi...
 
Burası muhtemelen bir mezar, daha çok da ölü yamyamlığı alanıydı.
 
Gerek "kazma" sembolü, gerekse "daire" şekli, bize bu
kavramları, kutsal varlık olarak kullanan eski toplumların kesintisiz bir
şekilde bu yörelerde yaşamış olduğunu  gösteriyor: “Kazma gibi adam” veya “Kazma” dediğimiz zaman, kaba saba insanları tanımlıyoruz ve bu “kazma”/ “çapa” kavramlarına  Akado-Sammaru kayıtlarında, Gılgamış destanında, bir "insan" varlığın sembolü olarak da rastlamıştık.
 
"Daire" ise, Ahura Mazdacı kutsal yazılardan başlamak üzere, günümüzde Alevi/Bektaşi jargonunda kullanılmaya devam eden önemli bir kavramla bağıntılı gibi görünüyor.
 
Tüm eski bilgilerimizi, bizler 12 000 yıl önce Urfa civarında yaşayan insanlar imişiz gibi düşünerek anımsayalım ve var olan bulgularla bağlar kurmaya çalışalım.
 
**
Bütün bunlar, artık bıkkınlık veren Allah/kitap laflarından milyon kere daha verimli ve yararlı olacaktır ve kimsenin de  bu verimli çabaları kısırlaştırmaya hakları olmadığını anımsatırım.
 
Allah'ı kitabı, vs. Türkiye’nin 72 milyon'unun % 98.5'u, “bütün İslam alemi”, Camii Minaresinden kaçak Kuran kurslarına, Diyanet’inden İmam Hatiplerine kadar sabahtan akşama kadar  terennüm ediyorlar zaten.
 
Göbekli Tepe bulgularını ise, bir avuç bilim aşığı insan ele alıp incelemeye çalışıyor. Bu tarifi oransız yapı içinde enerjimizi hangi yönde kullanmamız gerektiği çok açıktır. 
 

Bu açık gerçeği, onu  unutan veya unutturmaya çalışanlara karşı sürekli akılda tutmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
 
Dostluklar, saygılar.

Safa Kaçmaz
 
**
 
Resim 32:
Göbekli Tepe platosunda Taş Çağı'na ait taşocağı işliğinde karakteristik olan,
megalitik (büyük taşlar) çalışma parçalarının çıkarılmasında kullanılan U biçimli atık taş kanalları. Buradaki örnekte, oval nesne üzerinde çalışmanın tam olarak bitirilmediği görülmekte.
 

Resim 33:
7 m uz unluğunda, 3 m genişliğindeki T başlı dikilitaş, kuzey platosundaki taşocağında öylece terk edilmiş.
 
**
 
Resim 36:
 
Göbekli Tepe’nin güneybatı platosunda yer alan kaya tapınağı olarak adlandırılan yer, anakaya yüzeyindeki derinleştirilmiş oval yüzeyler, ortadaki iki yükselti ve bunu çevreleyen sekiden oluşmaktadır. Günümüzdeki dikilitaşlı yuvarlak yapıların tipik olarak iki dikilitaş altlığının var olduğunu göz önüne getirdiğimizde, “kaya tapınağı” da E Yapısı olarak adlandırılmıştır.
 
**
 
Resim 79:
 
D Yapısı’nın güneybatıdan görünüşü.
 
**
 
**
 
 
Resim 34:
Yaka biçimli köşeleri olan, bütün halde ele geçmiş, görkemli taş levha, B Yapısı’nın yıkıntıları arasında ele geçirildi. İ ki kat daha büyük ama iyi korunamamış benzeri diğer bir örnek ise güney platosunda tespit edilmiştir.
 
Resim 35:
Tepenin batı kenarındaki işlik buluntusu; kireçtaşı levhalar, mimari parça ve heykel olarak çalışılmış. Soldan sağa doğru bitirilmemiş, kırılmış kapı giriş taşı, resimli sütun ve bitirilmemiş diğer heykeller görülmekte.
 
**
 
 
Resim 42:
1996-1997 yılı kazı sezonunda, A Yapısı büyük oranda kazıldı.Resmin ortasında, Resim 40’ta 1995 yılında köylülerin açığa çıkarttığı merkezi dikilitaşları bütün yüksekliğiyle görmek mümkündür.
 
 
**
 
Resim 37:
Tepenin batı kenarındaki işlikte bulunan resimli sütun, orada dikilmiş halde bulunmuş ve daha sonra ise Urfa Müzesi’ne götürülmüştür (yüksekliği 120 cm)
 
 
 
**
 
 
Resim 59:
C Yapısı’ndaki Dikilitaş 12’nin sağ yüzeyinin tümü kabartmalarla doludur. Dikilitaşın başında ise büyük olasılıkla, parmaklık desenli bir ağın önünde duran kuşlar betimlenmiştir; onun altında ise erkek yaban domuzu ve bir tilki görülmekte.Tilki kabartması, daha sonra buraya eklenen seki kabartmanın büyük bölümünü kapattığı için sadece boyun kısmına kadar açığa çıkartılmıştır.
 
 
 
**

 
Resim 51:
Dikilitaş 9’da doğal büyüklükte bir tilki kabartması görülmekte. Tilkinin önündeki terrazzo tabana, kurban kabı olarak adlandırılan bir taş kap yerleştirilmiştir.
 
 
**
 
Resim 103
 
Güneydeki dikilitaş üzerinde bulunan aslan kabartması.
 
 
**
 
 
 
**
 
**
 
Resim 46:
 
Dikilitaş 2’nin gövdesinde yukarıdan aşağıya doğru boğa, tilki ve turna kabartmaları sıralanmakta. Arka yüzdeki bukranion-gövdenin tümünün sadece profil olarak, başın ise iki tarafındaki boynuz ve kulaklarla gösterilmesi-yani bir boğa kafatası betimi bu remide görülememekte. Dikilitaşın yüksekliği, etrafındaki seki levhalarından itibaren 3,15 m’yi bulmaktadır.
 
 
**
Resim 45:
 
Yılanlardan meydana gelen ağ, onun hemen altında ise dört ayaklı bir hayvan,
büyük olasılıkla birkaç kabartması görülmekte.
 
**
 
Resim 81:
 
D Yapısı’nın batıdaki merkezi dikilitaşının göğüs bölümünde bukranion kabartması görülmekte.
 
**
 
Resim 83: Büyük bir kısmı çevre duvarı tarafından kapatılmış olan Dikilitaş 20’nin iç yüzeyinde yılan, boğa ve tilki kabartması bulunmakta. Tilki kabartmasından (altta), eski tahribatlar nedeniyle sadece baş ve ön ayakları geriye kalmıştır.
 
 
**
 
 
Resim 84:
 
Dikilitaş 21’in gövde yüzeyinde ceylan ve yabani eşek kabartması görülmekte.
 
**
 
 
Resim 86: 
 
Doksan derece döndürülmüş H işareti, yılanlar ve büyük olasılıkla yabani eşek kabartması, Dikilitaş 30’un eskiden tahrip olmuş içi yüzeyinde bulunmakta.
 
**
 
Resim 85:
 
Dikilitaş 22’de bir tilki başı kabartması seçilebilmekte.
Diğer kabartmalar ise büyük olasılıkla çevre duvarı tarafından kapatılmıştır.
 
**
 
 
 
Resim 88:
Dikilitaş 33’ün sağ yüzü neredeyse tümüyle ördek türü kuşlar, turnalar doksan derece döndürülmüş H işaretleri ve yılan kabartmaları ile doldurulmuştur. Ama aynı zamanda bu resim, sık sık karşılaştığımız sorunu da göstermekte: Dikilitaşın etrafında tam olarak dolaşılmasını kısmen engelleyen yandaki duvarlar öylesi bir dikey açıya neden olmaktadır ki, kabartmalar fotoğraflarda ön plana çıkmaktadır. Bu optik dezavantaj, kabartmalar düz çalışılmış olduğunda kendisini belirgin bir biçimde göstermektedir.
 
 
**
 
Resim 90:
 
Dikilitaş 33’ün ön yüzünde dikey olarak, aralarında örümcek ve yılan bulunan hayvanlar ve işaretler yer almakta.
 
 
**
Resim 92: Dikilitaş 33’ün ön yüzünden bir ayrıntı; birbirine benzeyen böcek ya da örümceği çağrıştıran kabartma görülmekte.Yukarıdaki altı, aşağıdaki ise sekiz ayağa sahip.
 
**
 
 
 
Resim 87:
 
Dikilitaş 38’in gövde yüzeyinin sağında bir tilki, bir erkek yaban domuzu ve üç tane kuş kabartması görülmektedir. Resim, dikilitaşın açığa çıkarılmasından hemen sonra çekilmiş olması nedeniyle, alt bölümdeki taban nemi belli olmakta.
 
 
**
 
Resim 91:
 
Körtik Tepe’de üzerinde çok sayıda kazı bezek olan taş kaplar bulunmuştur.
Bir parça üzerinde yılan ve akrepler bulunmakta.
 
 
 
**
 
 
 
 
 
Resim 40:
1995 yılında köylüler Göbekli Tepe’nin güney yamacında tarla sürerken kendilerini engelleyen büyük taşları kısmen kazmış, daha sonra kırarak tarlalarını temizlemişlerdir. Daha sonra 1996 yılında yapılan kazılarda bu iki taşın Yapı A’nın merkezi dikilitaşlarına ait başlar olduğu anlaşılmıştır.
 
Resim 41:
A Yapısı’nın yıkıntıları arasında bulunan, kaburgaları dikkati çeken, aslan benzeri bir hayvan heykelini görmektesiniz. (uzunluğu 68 cm).
 
 
**
 
 

Resim 29:

Kireçtaşından yapılma, dişlerini gösteren yırtıcı bir hayvan heykeli. Bunun kurt olarak yorumlanması durumunda, baş doğal büyüklüğüne yaklaşmakta(uzunluğu 32 cm).

 
**
 
 
 
 
Resim 44:
Dikilitaş 1’in ön yüzünde şeritler arasında çok sayıda yılan kabartması görülmekte. İlginç olanı ise, yukarı doğru kıvrılarak ilerleyen yılanın sadece Dikilitaş 1’de tespit edilmiş olmasıdır. Dikilitaşın yüksekliği 3,15 m’yi bulmaktadır.
 
**
 
 
Resim 54:
 
İlk bakışta dört ayaklı bir sürüngeni andıran bu kabartmanın, bir leopar betimi olması da olasıdır. Kabartma, Dikilitaş 6’ya a it T başın arka yüzünde yer almaktadır.
Bunun altındaki gövde yüzeyinde kıvrılan bir yılan seçilebilmekte.
 
 
**
 
 
 
 

Resim 28:

Doğaldan daha büyük olan kireçtaşından yapılma baş, Nevali Çori’deki “totem direği” benzeri bir kompozisyon betiminin bir parçası olabilir(yüksekliği 23 cm).

**
 
"Daire" mi?

Resim 23:

Şimdiye kadar sadece Göbekli Tepe’den bilinen kireçtaşından yapılma büyük halka. İşlevinin ne olduğu hala bilinmemektedir.

 
**
 
 
Kazma şekli mi?
 
**
 
 
 
 
 
 
 
 
 
**********

1 yorum:

  1. İnsanlık tarihi adına böylesine büyük bir hazineyi yansıtan çalışmanız için teşekkürler. Bu tür kalıntıları sahiplenip korumayı ve gelecek nesillere aktarmayı öğrenebilmiş olsaydık, ülkemizde keşfedilmiş eserleri yabancı ülkelerdeki müzelerde görmezdik.

    YanıtlaSil