9 Ağustos 2013 Cuma

Adem-Havva'dan .... Polonya'da Vampir Mezarlığına!

Polonya'nın güneyindeki Gliwice kasabası yakınlarında bir yol yapım çalışması sırasında "vampir mezarlığı" bulundu.

Polonya’da İkinci Dünya Savaşı’nın en kanlı çarpışmasına sahne olan Gliwice kasabası yakınlarında başlatılan arkeolojik kazılarda bilim dünyasını şoke eden bulgulara ulaşıldı. Bölgede vampirlerin gömülü olduğu bir mezarlık ortaya çıktı. Ülkenin güneyinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan iskeletlerin başının yerinden çıkarıldığı ve bacaklarının yanına ters konulduğu belirlendi.

Telegraph gazetesinin haberine göre arkeologlar bu saptamayı iskeletlerin başlarının vücutlarından ayrılıp bacaklarının üstüne yerleştirildiğini görünce yaptı. Törensel idamlarda bu hareket ölünün dirilmemesi umuduyla yapılıyor.

Tarihte vampir olduğu gerekçesiyle öldürülmüş çok sayıda insan var. Hıristiyanlığa geçiş sonrası Slav topraklarında bu korkunç adet bir müddet daha devam etse de son “vampir mezarlığının” tarihlemesi henüz yapılmadı. Orta Çağ Avrupa’sında vampirlikle suçlananlar akıl almaz işkencelerden geçirildikten sonra gömülüyordu. Genel efsanelere göre vampir çam aspen akdiken veya üvez ağacından yapılma bir tahta kazık vampirin kalbine kazık saplanmalı (gümüş veya demir de olabilirdi) ve ağzına sarmısak yerleştirilip kafasını kesmek gerekirdi.Vampiri yakmak veya kalbini çıkarıp onu yakmak veya nehre atmakta bilinen çarelerdendi. Gümüşten veya Hristiyan efsanelerine göre kutsanmış kurşunla da öldürülebilirdi.

Bölgenin slav vampir hikayelerinin yayıldığı yer oluşu dikkat çekti. Arkeoloji ekibinin başındaki Dr. Jacek Pierzak vampir mezarlığındaki kurbanların üzerinde yaşları hakkında bilgi verecek herhangi bir mücevher ya da kıyafet olmadığını açıkladı.


                                       ***
 

 "Kan İçicilik" eski toplumun ve eski dinlerin ritüellerinin taçlanmasını sağlar... 

             http://www.guardian.co.uk/world/shortcuts/2013/jul/16/meaning-vampire-graves-Poland

 


 
 Musevi Tanrısının Bir daha Tufan Yapmama Şartı, İnsan Kanı İçilmesine Son Verilmesidir!

Eski Ahit-Yaratılış:

[ 1 Tanrı, Nuh`u ve oğullarını kutsayarak, “Verimli olun, çoğalıp yeryüzünü doldurun” dedi,


2 Yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümü sizden korkup ürkecek. Yeryüzündeki bütün canlılar, denizdeki bütün balıklar sizin yönetiminize verilmiştir.

3 Bütün canlılar size yiyecek olacak. Yeşil bitkiler gibi, hepsini size veriyorum.

4 Yalnız kanlı et yemeyeceksiniz, çünkü kan canı içerir.

5 Sizin de kanınız dökülürse, hakkınızı kesinlikle arayacağım. Her hayvandan hesabını soracağım. Her insandan, kardeşinin canına kıyan herkesten hakkınızı arayacağım.]

6 Kim insan kanı dökerse, Kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.

***


 
Eski toplumda "insan kanı içmek" yaygın ve önemli bir uygulama... 

Şimdi herkesin "kanka" deyip geçtiği kavramın temelinde yatan "kan kardeşliği" uygulaması da, karşılıklı insan kanı içilmesi ritüeline dayanır.


"İçki" kültü çok eskidir ve Mezopotamya'da karşılaştığımız bütün tanrı ve tanrıçaların ellerinde mutlaka kadeh bulunur.
Şimdiki sportif karşılaşmaların en büyük ödülünün de "Kupa" olduğuna dikkat edelim; Kupa bir içki aracıdır.


Yazılı belgeler aracılığıyla da, erken dönem topluluklarında "insan kurban kanı" içildiğini ve bunun "gizli-saklı" ayinler aracılığıyla birkaç asır öncesine kadar devam ettiğini biliyoruz.


Anlatıma bakılırsa, Nuh, "gemi"sine topladıklarıyla "Tufan"dan "kurtulup"da gemi'den inince hemen "üzüm yetiştiriciliği mesleği"ne yönelmiş; üzüm üretip şarap yapmış; içip sarhoş olmuştur...falan. 

Çünkü, Tufan'ı yapan tanrısı ona, Tufan'dan sonra tek şart koşmuştu: "İnsan kanı içmeyeceksiniz!"... Şarap, aslındaa insan kanının yerine ikame edilen bir ritüel içkisidir ve bilindiği gibi Musevilik, Hiristiyanlık ve Bektaşilik'te "Şarap" kullanımı kutsaldır.


Polonya'da bulunan "vampir" iskeletlerinin, eski dinsel geleneği takip eden ve ritüellerde insan kanı içenlere ait olduğu düşüncesi eğer doğru ise, en azından bu olayın faillerinin İ.S 1500-1600 yıllarında yaşamış olduğu hesaba katılırsa, demek ki, dünyamızda 400 yıl öncesinde her yanda "vampirler" kol geziyordu.


Vampir denilenler, dinlerine bağlı, eski gelenekleri devam ettirmek isteeyenlerdir aslında.

Toplum, genel olarak insan kanı içiciliğinden uzaklaştıkça, bu geleneğin takipçileri gözden düşmüş; gözden düşürülmüş ve gizlilik alanlarına itilip yok edilmeye çalışılmıştır.

                                           ***

"Dem" kelimesini "Kan" anlamı ile ele aldığımızda, eski toplumun "kan"la olan içiçiliği daha iyi görülür.  



     İnsan eti yiyicilik ve insan kanı içicilik eski toplumun doğal uygulamalarından birisi idi...

      "Uygarlaşma süreci", yamyamlığın adım adım yasaklanması sürecidir bir anlamda...

 

 İslam'ın Kabil'i, "Küçük Kardeş" Habil'i Öldürmeye Götürüyor...

İslam'da Hâbil olarak bilinen "büyük oğul" Kain, aynı zamanda Caine, Keenan yazılış-okunuşları üzerinden bizi Sümer-Akad'ların Tanrı Enki'sine kadar ulaştırır...

***
 Kanibalizm kavramına, Kristof Kolomb döneminde Amerika kıtasında Carayip adasındaki yerlilerden hareketle, Caribal'dan Canibal'e geçiş yoluyla ulaşıldığı ileri sürülmekle birlikte; Küçük Kardeş katili Kain, Caine, Kean,Keenan,Kabil,Habil... üzerinden ulaşmış olması çok daha olasıdır.

Üstelik, bütün Avrupa ve Ortadoğu, 14. yy'da, zaten Küçük Kardeş katili olan "Büyük kardeş" Kain, Kabil, Habel'in "insan kanı içici ve insan eti yiyici" olduğunu zaten biliyorlardı.

Tufan anlatımına göre, Tanrı da zaten, bu "azgınlıklar"dan ötürü onları "yok etmeyi" ( neden ille de "Tufan" yaparak yok etme yolunu seçtiği ayrı bir konu!) kararlaştırmıştı.

Buradaki "Büyük oğul" Kain, Kabil, Habel'in dikkatle takip edilecek izi, bizleri Musevi ön topluluklarına kadar ulaştırır.

                           
 


 Adem ile Havva, kendi ilk evlatlarını yamyamlıkla yedikleri için "gözleri açılır", "bilge" olur ve "Tanrısal" hale gelirler!
 
 Adem ile Havva anlatımlarını veren metinler, basit ve kaba ateizm temelinde okunduğu için, Tanrının "yarattığı" Adem ile Havva'nın "gözlerinin kapalı" olduğu... vb. üzerine ünlemli, alaylı lafları tekrarlamakla yetinilmiştir.

Oysa, "gözlerin kapalı o
lması" kavramını, dinsel yazında yer alan "ağacın meyvesi", "bilgelik kazanmak", "uykudan uyanmak", "tanrı gibi olmak" deyimleriyle birlikte ele alarak, bilimsel ateizm temelinde, Sümer-Akad birikimleri ışığında, yaşayan Bektaşi ritüellerinin uygulama ve kavramları ile birlikte ala almak gerekli idi.

O zaman anlıyoruz ki, "yasak mevve" sadece bilinen bir ağaç meyvesi değil, "rahmin ürünü", "rahmin meyvesi" olan "ilk oğul"du ve hikayemizin Adem ile Havva'sı olanlar, bir meyve ağacı ile sembolize edilen (örneğin İnanna, "Hurma salkımının hanımı" adını taşır ve Müslimler "Hurma, bizim Hala'mızdır" derler; Baba tarafının "kızkardeşi") kadının rahminin meyvesini yani "ilk oğulu" kutsal bir ziyafetle yemişler; bu kutsal tören aracılığıyla da "gözü kapalı olan cahiller" kesiminden ayrılıp, "gözü açık, bilge" olan "tanrısal" olanların arasına geçmişlerdir.

Burada anlatılanlar, günümüzdeki Bektaşi törenlerinden yaklaşık 6000 yıl önceki bir kutsal ritüel, kutsal törendir.

                              

 
         Ve Adem, Cehalet Dünyasından Bilgelik Dünyasına          Geçti...: 

                          "Gözleri Açıldı", "Uyandı"...

"İmanlı"ların dinsel anlatımlarda geçen kavramların bu yönleri üzerinde durduklarını hiç görmedik. Bu da bizi fazla şaşırtmıyor; sonuçta "dindar"lar.. ve "Allah ne söyledi ise", genelde orada duruyorlar.

Biz daha çok kaba ve aydınlanmacı dönemden kalan ateistlerimiz bakımnından duruma üzülüyoruz.

Her gün "Uyanın behey dindar ahmaklar!" diye kendini "uyanık", geriye kalanları "Uyuyan" olarak niteler...

Ama bu aynı kavramları kullanarak "Adem uykudan uyandı", "Meyveyi yedi, gözleri açıldı, uyandı" gibi kavramların "cahil" ve "bilge" anlatımlarıyla ilgili olabileceğini aklının ucuna bile getirmez!

Eh, ne diyelim!
"Uyanın, uyumayın, gözlerinizi açın!"

                          


 ...Ve Adem 'Meyveyi' Yiyince Gözleri Açıldı..1

"Kadın ağacın güzel,

meyvesinin yemek için uygun


ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü.

Meyveyi koparıp yedi.

Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.
İkisinin de gözleri açıldı."

Yaratılış

Eski Ahit-Yaratılış:

****

Kadın rahminin ürünü (meyvesi) = Çocuk

Ağaç ve tahılın ürünü=meyvesi=çocuk

Eşitlemeleri…

(Hoşea 9:16):

Vuruldu Efrayim, Kökleri kurudu,

Meyve vermeyecekler artık.

Çocuk doğursalar bile,

Rahimlerinin değerli meyvelerini öldüreceğim.”

(Mısır'dan Çıkış 13:1-2):

RAB Musa’ya,

“Bütün ilk doğanları bana adayın” dedi, “İsrailliler arasında insan olsun, hayvan olsun her rahmin ilk ürünü bana aittir.”

Yaratılış 49:3

Ruben, sen benim ilk oğlum, gücümsün, Kudretimin ilk ürünüsün, Saygı ve güç bakımından en üstünsün.

Nehemya 10:35

Ayrıca her yıl toprağımızın ve meyve ağaçlarımızın ilk ürününü RAB`bin Tapınağı`na götüreceğiz.

*****

Cehalet= Körlük

Bilgelik = Tanrılık, ‘Tanrı gibi olmak’

“Yaşam Ağacı”= Bilge, Tanrı, Ermiş… eşitlemeleri

“Bilgelik Yaşam Ağacıdır,

RAB, dünyanın temelini bilgelikle attı,

Gökleri akıllıca yerleştirdi.”

(Eski Ahit'te Özdeyişlerde Bazı Temel Kavramlar )

Kuran’da

“Kör-Sağır” = Cehalet, Cahillik

“Gören ve işiten”= Bilgelik, Bilgili olmak

Hud Suresi (24):

Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz?
 
                                            **

Adem ile Havva Anlatımı, Mezopotamya'nın Farklı Toplum Birimlerinin İttifak Ritüellerinin Bozulmuş Bir Aktarım Türüdür...



 Bir Çiftçi Adem'in Tanımlanışı...

Yaratılış (Genesis) Musa’nın Birinci Kitabı
TEVRAT

"RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Âdem’i oraya koydu. Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin,” diye buyurdu, “ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”

Sonra, “Âdem’in yalnız kalması iyi değil,” dedi, “ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Âdem’e getirdi. Âdem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. Âdem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulamadı. RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapattı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir,” dedi, “ona ‘kadın’ denilecek, çünkü o adamdan alındı.” Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Âdem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.

RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz,” diye yanıtladı, “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz,’ dedi.” Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz,” dedi, “çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”

Kadın ağacın güzel meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yapraklarını dikip kendilerine önlük yaptılar.

Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Âdem’e, “Neredesin?” diye seslendi. 

Âdem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim,” dedi. RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” 

Âdem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim,” diye yanıtladı. 

RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim,” diye karşılık verdi.

Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü, bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın,” dedi, “karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun toprağına saldıracaksın.”

RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim,” dedi, “ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.” 

RAB Tanrı Âdem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi,” dedi, “yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.”

                                    


 Babil'in Lilith'i... M.Ö 2025-1594 dönemleri...
 
 Okura, özellikle "Uyanma" kavramının kullanıldığı noktaya daha dikkatle bakmasını tavsiye ederiz.

"Uyanma" burada da, "bilgelik kazanma", "kültürlü,uyanık olma" anlamlarında kullanılmaktadır.

[ Lilith gülümsedi ve cevap verdi: "Ben uyandım. Bu sayed
e istediğim gücü yaratıyorum".

Gözleri parıldayan Caine: "Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var. Ben de kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi yaratmalıyım."]
 
 
 Enoş'un Kitabı veya Nod Kitabı gibi kitaplardan aktarılan aşağıdaki anlatım, özellikle kalıpsal yapı ve kullanılan kavramlar bakımından "Eski Ahit'in öncesi dönemlere ait gibi görünüyor...

Okura, özellikle "Uyanma" kavramının kullanıldığı noktalara d
aha dikkatle bakmasını tavsiye ederiz.
"Uyanma" burada da, "bilgelik kazanma", "kültürlü,uyanık olma" anlamlarında kullanılmaktadır.

--------------------------

"Bundan yüzyıllar önce, yapraklardaki sakin rüzgar dokunuşu ve kuş cıvıltılarıyla dolu dünyanın sessizliği bir ışıkla bozuldu; bu ışık, barış rüzgarlarını dindirip dünyanın tüm benliğini sömürecek olan olgunun, insanlığın ilk hüzmesiydi. Adem ve Havva adındaki fırtına öncesi sessizliğin ilk fısıltısı, sonraları evlenecek ve 3 tane de oğulları olacaktı; Caine, Abel ve Seth. İlk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi. Onları suladı ve büyüttü, hayat verdi. İkinci doğan Abel hayvanlara baktı. Onları besledi ve büyüttü.

Bir gün babaları Adem, iki oğluna keskin bir ses tonuyla; "Caine ve Abel, yukarıdaki için bir kurban getirin. Getirin ki yaratıcınıza olan minnetiniz bilinsin." dedi. Caine, yukarıdaki için en tatlı meyvelerini, en olgun bitkilerini getirdi. Abel ise en genç, en güçlü hayvanını kurban etti.

İki kardeş de kurbanlarını Adem'in ocağına koydular ve ateşe verdiler. Duman onları yavaşça yukarı doğru götürdü. Abel'in kurbanı tatlı bir koku yayıp kabul edilirken, Caine'inki kabul edilmedi ve Caine sert bir şekilde azarlandı.

İlk doğan (Caine) ağlamaya başladı, gece gündüz yukarıdakine dua etti.

Gel zaman git zaman, Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi. Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu. "Caine, neden bir kurban getirmedin?" diye sordu Abel. İlk doğan, gözleri yaşlı bir şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti; hayatta en çok sevdiği şeyi.

Bu olayın ardından yukarıdaki onu cennetten attı, ve Nod denilen bir yere sürgün etti.

Caine karanlıkta yalnız kalmıştı. Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu... Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi. Siyahlar içinde bir kadın Caine'e doğru yaklaştı:

"Hikayeni biliyorum, Nod'lu Caine. Açsın, bende yemek var. Üşüyorsun, bende kıyafetler var. Üzgünsün, bende rahatlık var". Şaşırmış olan Caine: "Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin? Neden besleyesin?" dedi, ve alacağı cevapla daha da şaşıracaktı:

"Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukarıdakine karşı geldim ve özgürlüğü karanlıklarda buldum. Ben Lilith'im. Bir zamanlar ben de üşüyordum. Benim için sıcaklık yoktu. Bir zamanlar ben de açtım, benim için yemek yoktu. Bir zamanlar ben de üzgündüm, benim için rahatlık yoktu."

Lilith, Caine'i ağırladı ve onu besledi, rahatlattı. Caine onun evinde bir süre kaldı, ve bir gün ona sordu: "Sadece karanlıktan, bu evi nasıl yaptın? Nasıl kıyafetler yarattın? Yiyeceklerini nasıl yetiştirdin?"

Lilith gülümsedi ve cevap verdi: "Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü yaratıyorum". Gözleri parıldayan Caine: "Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var. Ben de kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi yaratmalıyım."

"Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar
            
                                          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder