30 Ağustos 2013 Cuma

Kaba-vülger Ateizme ve Dar Pozitivizme Karşı Teorik Mücadeleyi Derinleştirelim!

     Dinsel Metinleri Bilimsel Ateizm Işığında    Değerlendirelim...

 

Örneğin "Lut'un karşılaştığı Melekler" ile ilgili metinde yer alan "Melek" sözcüğü, bugün kazandığı anlamla hiçbir şekilde uyumlu değildir. Günümüzde "melek" denince, "öteki dünya" varlıkları anlaşılır. Ne var ki, Lut'un karşılaştığı söylenen Melek'ler basbayağı insan, ruhani görevli, kutsal kişilikler ve aynı zamanda, "kutsal erkek fahişe" olarak görünüyorlar.

Kaba ateizm ve eski bujuva pozitivizmi, bu anlatımların "zayıf" alanıyla dalga geçmekle yetinir: "Hem Melek diyorlar! Hem de insan gibi yiyor,içiyor,cinsel ilişki kuruluyor! İşte size hayali, uydurma masallar!"

Elbette biz ateistler, dini metinleri imanlı müslimler veya hristiyanlar vb. gibi ele almayız; onların şu anki anlamlarına "doğrudur" diye inanmayız.

Fakat, bu anlatımlarda bulunan tarihsel gerçeklikleri derinlemesine araştırarak, dinsel metinlerin toplumsal arka planını açığa çıkarmaya çalışırız.

Basit-vülger atezm ve burjuva pozitivizminin bir diğer hatası, anlatımları, tıpkı bir imanlının yaklaşımı temelinde ele almaktır.

Örneğin, Tanrı-Allah'a Şeytan akıl verdiğinde, "Böyle Allah olur mu!?" diye ünlemli bir dalga geçme cümlesiyle yanıt verilmesinden anlarız ki, bu ateistin Allah kavrayışı, tıpkı bir imanlının "Herşeye kadir, herşeyi bilen Allah" kavrayışı gibidir. Olmayan bir Tanrı için düşünülen bu özellikler, kaba ateisti bir imanlı ile buluşturan hatalı bir yaklaşımdır.

Oysa çalışmalarımızda defalarca gösterdik ki,eski toplumun "Allah"ları, "Tanrı"ları, şimdiki toplumların Allah-Tanrı algısından da temelde farklıdır.

Eski Yunan edebiyatında "Tanrılar Dünyası" aslında "insanlar dünyası"nın birebir yansımasıdır. Oradaki tanrılar da, tıpkı "İnsan"lar gibi ot biçer, hasat kaldırır; ziyafetlerde yer-içer, uyur, cinsel ilişki kurarlar!

Bu anlamda, biliyoruz ki, "İnsan Dünyası ve Tanrılar Dünyası", "İns ve Cin topluluğu", Mezopotamya'daaki bir dizi insan toplulukları içindeki iki önemli topluluktu.

"Tanrılar Dünyası" denilen topluluk, dinsel bakımdan kutsal kabul edilen, dinsel işleri yapan insan topluluğu idi. Günümüzde bile, bazı aşiret veya kavimlerin doğal bir şekilde "kutsal" ,"ocak" vb. kabul edilmelerinin arkasında, eski Mezopotamya'daki "İnsanoğlu ve Tanrı Oğlu/Gabriel oğlu/Cebrail oğlu" vb. ayrımı yatar.

Bu ayrım, bilinmez bir dünyaya ilişkin değildir. Mezopotamya'nın temeldeki  ikili yapısında, bir yanda tarımcı, çapacı, kazma gibi cahil İnsanoğlu varken, öte yanda gözü açık, bilge olan "Tanrı, cin,şeytan,melek vb." bir diğer insan topluluğu vardır.

Bizler, Musa'yı bir "peygamber" olarak biliriz. Ama Eski Ahit'e dikkatle bakılırsa, Musa'nın peygamber değil "tanrı" olarak değerlendirildiğini göreceğiz:
Mısırdan Çıkış 7:1 RAB, "Bak, firavuna karşı SENİ TANRI YAPTIM" dedi, "Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak.

7.1 L'Éternel dit à Moïse: Vois, je te fais Dieu pour Pharaon: et Aaron, ton frère, sera ton prophète.

7 So the Lord said to Moses: “See, I have made you as God to Pharaoh, and Aaron your brother shall be your prophet.
Biblia Sacra Vulgata (VULGATE)
7 dixitque Dominus ad Mosen ecce constitui te Deum Pharaonis Aaron frater tuus erit propheta tuus


Bizler, İsa'yı "peygamber" olarak biliriz. Ama İncil'ler dikkatle incelenirse, hem İsa'nın Tanrı olarak değerlendirildiğini, hem de aslında tüm İsa inananlarının "Tanrı'nın oğulları", "Tanrı'nın varlıkları" olduğunu görürüz:


“Tanrı`nın Ruhu`yla yönetilenlerin hepsi Tanrı`nın oğullarıdır.” (Romalılar 8:14)

“Çünkü Mesih İsa`ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı`nın oğullarısınız.” (Galatyalılar 3:26)

Müslümanlara pek ters gelmesin diye ‘tanrı’ yerine ‘Allah’ geçirilerek, Matta’dan yapılan alıntıda da şunu okuyoruz:
[Tanrı'nın sözü İsa, der ki; "Ne mutlu barışı sağlayanlara, çünkü onlara Allah'ın oğulları denecek. (Matta 5)



Vahdet-i Vücutculuk akımı, eski İsa'cılıktan İslam'a geçmek zorunda kalan toplulukların "ben tanrıyım" deme direniş biçimidir.


Tablonun tamamlanması için ekleyelim ki, dinsel metinlerde eski Mezopotamya'ya ilişkin olarak kullanılan "İnsanoğlu" ifadesi, bizim şimdi tanıdığımız, anladığımız "insan topluluğu"nun tamamı kapsayan bir ifade kesinlikle değildi.

"İnsanoğlu" topluluğu kavramı, bir dizi hayvan veya bitki totemle tanımlanan insan toplulukları içinde sadece bir insan topluluğu idi. "Adem oğlu" topluluğu gibi "eşşek topluluğu","inek-öküz topluluğu", farklı insan topluluklarını ifade ediyordu. Zaten bu nedenle eski dinsel kayıtlarda,Tanrı'lar, "yaratma" işine girer girmez, onlara "insan" görünen varlıktan hemen sonra bu kez "önce Öküz'ü", sonra başka bazı "hayvan"ları vb. "yaratmaya" yani yetki, hak ve görevlerini tanımlayıp karşılıklı birbirlerine kabul ettirmeye başlarlar.

Eski "Yaratma" işleminin böyle olduğunu, Tanrılar meclisinde Marduk'a, "yaratılanlara isim ver" denilmesinden; aynı ritüel sahnesinin Adem için de tekrarlanarak, "Tanrı, Adem'e varlıkların ismini sordu" vb. türünden konuşmalardan da anlarız.

Dolayısıyla "yaratılan" Adem topluluğu da, diğer "insan topluluğu" da, Mezopotamya'nın "tek insan" toplulukları değildi. Her topluluk sadece kendini "insan" görüyor; ötekileri "öküz","eşşek", "köpek", "balık", "koyun-kuzu", "Hurma", "zeytin" tanımlarıyla ifade ediyordu.

Eski toplumun bu jargonlarını tanıdığımız ölçüde, eski dinsel metinlerin farklı okuma ve değerlendirme yöntemini kullanmaya başlamış oluruz ki, bu da bilimsel ateizm için çok güçlü bir kılavuz rolü oynar.

https://www.facebook.com/notes/t%C3%BCrkiye-bilimsel-ateistler-birli%C4%9Fi-tbab/tanr%C4%B1lar-ve-insanlar-ayr%C4%B1m%C4%B1-tarihte-farkl%C4%B1-bir-i%C3%A7eri%C4%9Fi-ifade-eder/549374631764511

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder