10 Ağustos 2013 Cumartesi

Dini Bir Kurum Olarak 'Dilencilik'...


Dinsel alanda karşımıza çıkan "dilencilik"in kültürel ve sosyal bir temelleri olduğunu bilmeliyiz.

Zekât veya sadaka kurumunu tanıyıp yücelten İslam’ın bu özelliği, eski toplumda ‘dilencilik’ kurumunun dini bir kategori olduğunu doğruluyor.

AKP'nin kömürcü-makarnacı "sosyal dayanışmacı" politikasından ülkeyi saran (farklı biçimleriyle) dilenciliğe karşı mücadele, onun temellerinini dinlerde ve İslam'da arayıp ortaya çıkararak, kültürel bir mücadele olarak yürütülmelidir.

Konuyu, bireylerin "iyiliği","kötülüğü","onur-suzluğ-u" vb. olarak ele almak, arka plandaki dinsel kültürün önemini gizlemek, görmemek anlamı taşır.

---

DİYANET'E GÖRE İSLAM'DA DİLENCİLİK, GÜYA DİLENCİLİĞİ YASAKLAMAK BİÇİMİNDE İMİŞ!

Diyanet'in "Güzel İslam" arzusu, onun çalışanlarının, Kuran dışında bir "hayali İslam" resmetlerinin yolunu açıyor ve güya dilenciliği İslam'ın dışına çıkarabileceklerini sanıyorlar.

İslam'da bırakalım, klasik dilenciliği, arada kalmış ‘Müellife-i Kulüb’ten olanları "satın alma" ve-ya "bahşiş"le , "rüşvet"le taltif edip “tarafsızlaştırma”, “kazanma” türü uygulamalar bile "Allah adına" kutsanıp doğru bulunmaktadır.

Bu bakımdan Diyanet'in

"İslâm'da kural olarak dilencilik yasaklanmıştır." sözüne " koca bir yalan" demez isek, "koca bir hata" dememiz gerekir.

Aşağıda Kuran'dan aktarılan bazı bölümler var:

" Onların (Zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi." (ZARİYAT 51/19.)

"Onlar o kimselerdir ki mallarında isteyen (dilenen) ve yoksun olanların haklarını ayırırlar." (Me'âric, 70/25)

"....Allaha, Ahıret gününe, Melâikeye, Kitaba ve bütün Peygamberlere iman edip karabeti olanlara, öksüzlere, bîçarelere yolda kalmışa, dilenenlere ve esirler uğrunda seve seve mal vermekte, hem namazı kılmakta hem zekâtı vermekte, bir de andlaştıkları vakit ahidlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık hallerinde ve harbin şiddeti zamanında sabr-ü sebat edenler işte bunlardır o sadıklar ve işte bunlardır o korunan müttekiler (Bakara, 2/177).

"Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (müellife-i kulüb) (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

(TEVBE, 60)

Bütün bunlar, İslam'ın dilencilik kurumunu tanıdığını, kullandığını ve güçlendirdiğini ortaya koymaktadır.

Zaten, "Allah için...." diye başlayan ve adeta diğer insanları sadeke vermek zorundaymışlar gibi zorlayan türdeki dilencilerin, özellikle İslam ülkelerinde bulunuyor olması nedensiz sayılamaz.

Kuran'ı sadece Diyanet'in yüksek erbabı "oku"muyor...

Dilenciler de okuyor...

Ateistler de...

Hatta biz bilimsel ateistler, Kuran'ın eski topluma bağlanan binlerce ibrişimini, Diyanetin boş okumacılarından daha iyi "oku"yoruz.

Çünkü onlar konudan çıkamayınca "Allah bilir"....e sığınıyorlar.

Biz ateistler ise, "Allah bilir'e sığınma" seçeneğini baştan iptal ettiğimiz için, sadece bilime, tarihe, insan toplumunun gerçekliklerine yoğunlaşıyoruz ve dinlerin temellerini bilimsel olarak ortaya koyabilme olanağı buluyoruz.


                                     ***





 
İslam'da Dilenme Kültürünün Temelleri...

"Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (müellife-i kulüb) (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular,
Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir.

Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

TEVBE suresi, 60
                                                                               

- "Siz ekip misiniz?"
- "Yok abi, herkes kendine...."

İslam'ın "fidyesi", "sadakası", dilenciliğin "vergi kaynakları" gibidir.

Vergi kaynağı sürekli kılınmış bir sektör, elbette var olur ve var da olacaktır!
 
***
 
Fidye ne demektir, hükmü nedir?

Sözlükte bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel anlamına gelen fidye, dinî bir terim olarak, esaretten kurtulmak için ödenen bedeli veya bazı ibadetlerin eda edilmemesi ya da edası sırasınd
a birtakım kusurların işlenmesi halinde ödenen dînî-malî yükümlülüğü ifade eder.

İbadetlerle ilgili fidye, oruç ve hacda söz konusu olmaktadır. İhtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimse, daha sonra kaza etmesi mümkün olmadığından her gününe karşılık bir fidye öder. Bu durumdaki bir kimsenin fidye ödemesi vaciptir.

Kuran'da, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder.” (Bakara 2/184) diye hüküm var...

Buradan, fidye miktarının, bir kişiyi bir gün için doyuracak yiyecek olarak anlaşılmıştır.

Hac ve umre için ihrama giren kişilere bazı hususlar yasaklanmıştır. Hastalık veya başka bir sebeple ihram yasaklarından birini çiğnemek zorunda kalan kimse, fidye olarak üç gün oruç tutma veya altı fakiri doyurma ya da kurban kesme hususunda muhayyerdir.

Fidye olarak kesilen kurbanların Harem bölgesinde kesilmesi gerekir. Oruç tutma ve fakir doyurma ise, her yerde olabilir.


           


Duy Ama İnanma

"Bir İslam Toplumunda Alsa Dilencilik Olamaz !"

                           http://diyanethaber.com/Yazar-bir-islam-toplumunda-alsa-dilencilik-olamaz--2834.html
                                             
Her ne kadar "1400 yıllık İslam" tekerlemesi varsa da, hayatın gelişmesine kimse karşı duramıyor...

Nasıl ki, en militan islamistler bile iki hörgüçlü deveyi bırakıp 4 çekerli ciplere biniyorlarsa, "sadaka"yı, "diyeti" ödeyecek zengin müslümanlar için hazırlıklı müslüman dilenciler de oluşmakta gecikmez...

**

 
Bu da Yemen'den...
Ama sanki hemen yanımızdaki mahalledeki bir dilenci...
Öz-biçim İslam olunca...yer farketmiyor...

                                                                       




Musevilik, tarihsel bakımdan, Mezopotamya'da gezgin dilencilik kültünün parçasıdır.


***
Tarihsel bakımdan Ortadoğu
EY İsrail,Sus ve Beni Dinle-2

Tarihte en uzun süre bakımından,bir topluluğun, böyle bir tarz var oluşunu, herhalde sadece çingene toplumu ve Musevi toplumu başarabilmiştir. Bu ikisi de toprağa bağlı değil, göçer özellikteydi. Bu ise, onların bütün bir tarihe karşı dayanabilme güçlerini nasıl muhafaza edebilmiş olduklarını ciddi olarak incelemeyi gerektiriyor.

Bu iki toplum da, sanki dini nedenlerle taltif edilmiş, yetkilendirilmiş gibidir. Bize şimdi ‘dilencilik’ bozulmuş haliyle ulaşan uygulamanın kaynağında, bir toplum birimin, dini kastın ‘vergi’ toplayıcılık hak ve yükümü bulunur. Onlar, dışlarındaki toplulukların eski kurban edilme, etme yükümlülüklerinden arınma aracı olarak şekillenen ; “bağış toplayıcılığı”na yönlendirilmiş, bu anlamda özel ve “üstün kılınmış” topluluklar gibi görünmektedirler. Zekât veya sadaka kurumunu tanıyıp yücelten İslam’ın bu özelliği, eski toplumda ‘dilencilik’ kurumunun dini bir kategori olduğunu doğruluyor. Musa’nın, Mısır’dan çıkışta, Mısırlıları soydukları, altın ve gümüşlerini aldıkları üzerine anlatımı, bu topluluğun da, Mısırlıların altın ve gümüşlerini Musevilere sadaka, zekât olarak vermiş olduklarını düşündürüyor. Eski yazılarımızda, ‘dilencilik’ ve ‘yalancılık’ kültünün, şimdiki değerlerin dışında, bu topluluklarda kutsal bir hak ve uygarlık tutumu olarak kavranılmış olduğu üzerinde durmuştuk.

Şimdi olduğu gibi, geçmişte de bilgi toplumu, huzura sahip olan toplumlara aitti ve uygarlık, toprağa yerleşiklik olmadan sağlanamazdı. Bu bakımdan, yerleşik olmayan bir toplumun, dini bir kast haliyle ve fakat gezgin olarak, bilgilenim sürecini yeni nesillere nasıl aktarabilmiş olduğu ve genel olarak yükselttiği ciddi bir araştırma konusudur. Bu yönüyle, Musevilik, benzer ortak eski bir kaynağa dayanıyor gibi görünen Bektaşilik ve Aleviliğin Ehl-i Beyt örgütlenmesi ile paralellikler taşıyan “Levitik”,dini kast örgütlenmesine gitmiştir. Ehli Beyt, bir dizi alanda yetişkin şeriat veya maharet erenleri yetiştirdiği gibi gezgin kültüne, dervişliğe, abdal’lığa da ciddi bir yer vermektedir.

                                       ***
 
ee... ne demişler ?

"Ne kaaa Cami... O kaaa Dilenci..."

Konya madem 3000 camisiyle Türkiye İkincisi...
Dilencide de Birinciliği üstlenecek artık...
Mızıklanma yok...

 






Cami Önlerinde İşler Kesat Gidince...
Kapı Kapı Dolaşmaya Başlamışlar...

Konya da son dönemlerde artan ve değişik yöntemlerle karşımıza çıkan dilenciler, neredeyse bu konuda yeni bir sektör oluşturdu. İnsanların dini duygularını sömüren bu sektör, din
imiz tarafından da kesinlikle yasaklanmışken dilencilerin özellikle seçtiği şehirlerin başında Konya geliyor.

Neredeyse Konya da her köşe başında görmeye alıştığımız dilencilerin sayısı her geçen gün artarken dilencilerde geliştirdikleri yeni yöntemlerle dilenciliğe yeni bir boyut kazandırdı. Önceleri belli günlerde camii önlerinde gördüğümüz dilenciler, artık iş yerlerine evlere hatta hastane kapılarına mesken kurdu. Artık bireysellikten çıkan ve bir sektör haline gelen dilencilikte en büyük silah ise dini ve vicdani duygular. Ev, iş yeri ve hastane önlerinde dilenerek para toplayanların kullandığı metodlar ise son derece zekice işte birkaç örnek

EV DİLENCİLİĞİNDE KULLANILAN METODLAR
 
Eline piknik tüpü alan dilenci kapıyı çalar “Evde çocuklar aç bekliyor. Allah rızası için tüpü dolduracak kadar para verin.

Yine elinde kurumuş bir ekmek alan dilenci kapıyı çalar “Ekmeğe katık alacam katık olarak sayılan gıdalar (Peynir, zeytin, domates)çlazım çoluk çocuk evde bekler Allah rızası için yardım et”
Yanında üzeri yırtık elbiseli bir çocuk getiren dilenci “Çocuğa kıyafet alacam nolur yardım et oğlum üşüye hasta olacak seninde evladın vardır”

ÖNÜ DİLENCİLİĞİ
Eline bir sağlık raporu alan dilenci hastane önünde avını bekler ve “Abi ameliyat olmam lazım para yetiştiremedim. Ameliyat için az bir zamanım kaldı. Ne olur yardım et”

Ağzını sağlık maskesi ile kapatarak bulaşıcı hastalığa yakalandığını söyleyen dilenci “Elimdeki reçetedeki ilaçları alamadım. Hastalığım her geçen gün ilerliyor. Ne olur ilaçları almam için yardım edin”
Kolunu bacağını bazı boyalarla boyayan ve uzvunun rengini değişiren dilenci “Kangren, kanser oldum. Çocuk çocuk evde ekmek bekler ne olur yardım edin.

YOLDA DİLENENLER

“Ben dilenci değilim yanlış anlama” cümlesi ile başlayan ve “Köyüme dönecem yol param yok yardım et, Dolmuşa binecek param yok dolmuş parası ver, hastaneye geldim. Tüm param bitti açım yardım et” ile biten dilencilik yöntemi.

Resmi görevliler tarafından yakalanan ve birçoğu Konya dışıdan olan dilencilerin neden Konya sorusuna verdikleri cevap ise tam anlamı ile ibretlik Adanadan Konya ya sadece dilenmek için gelen 32 yaşındaki S.U “Konya dinine düşkün, vicdanlı insanlarla dolu, Adana da da dileniyordum. Güde 50 bazen 60 lira kazanıyordum. Konya da günde 300 liradan aşşağı para kazanmıyorum.

Burada İnsanlara Allah rızasi için deyip bir iki güzel söz. Biraz masumiyet yeterli elinde avcunda ne var veriyor. Adanada dilenci olarak tanıdığım birçok kişi şimdi burada Burası Dilenciler için bir cennet ” diyor.












                                                            
    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder