Felsefe'nin
Sorunu:Tanrılar Materyalist mi?
"Üç
Kutsal Din"in "Yaratılış" anlatımlarında sadece
"ol sözü"ü kullanmıyor!
Bu durumda
“Maddeci Felsefe”nin Temel Bir Sorunu Var:
İnsan’ı
Toprak’tan, Sıvı’dan, Kan’dan “yaratan”…
Din'in
kökenlerine yönelik tartışma, ister istemez bizi, “Marksist Felsefe”,
“diyalektik materyalizm”, “materyalizm” gibi konu başlıklarını yeniden ele
almaya zorlar…
Bu alandaki
eski tanımlamaları gözden geçirmenin zamanı geldi.
“Din’in
Kökenleri”ni, korkular, hayaller, hurafeler alanında arama arayışından temelli
olarak vazgeçmeden, din’in ortaya çıkışına ait kaynakları insanbilim alanında
arama çalışmasına giremeyiz. Çünkü bu ikisi birbirinin tam karşıtı
yönelimlere sahiptir.
Bizim
dönemden olup da, Georges Politzer'in "Felsefenin Başlangıç İlkeleri"ni
okumamış birisi yok gibi idi. Mesela orada gayet net olarak "Din"in
ortaya çıkışı şöyle anlatılır:
“Engels, bu
konuda, bize çok açık bir yanıt vermiştir: "Din, insanın sınırlı anlayışlarından
doğmuştur". (Sınırlı burada dar anlamındadır.)”
Bu
“sınırlı” ve “dar” açıklamalarını “anlaşılır” bir dile tercüme edelim: “Bilgisizlik…”,
“cehalet…”
Bu tür
“din” tanımları nedeniyle yaygın kullanım alanı bulmuş “cehalet” kavramı, böylece
kendisini “Marksist, Leninist, Maoist, Stalinist...” vb. sayan tüm
“sosyalist”lerin din konusunu açıklarken başvurduğu “arkhe kelime”leri
olmuştur...
“Cehalet!”...
Ne tılsımlı
bir kelime!
Dokunduğu
konuyu “açıklamış” oluyor!
Bütün eski
tür ateistler için en “kutsal” kelimelerin başında gelen bu sözcük, “Aydınlanma
dönemi” takipçilerinin, “Atatürkçü din karşıtları”nın... da en temel “din
açıklama klavuz arkhe kavramı” olarak yaşamımızdaki yerini almıştır.
İlhan
Arsel, Turan Dursun, Erdoğan Aydın gibi yazarlarımızın kitabında, hangi kelime
rekor kırmıştır diye bir anket yapılsa, “cehalet” ve “cehalet” ile
ilgili-bitişik kavramlar açık ara lider çıkar!
Buna
karşılık biz bilimsel ateistler, bu kavramı kullanmayı kategorik olarak red
ederek işe girişiyoruz. Çünkü dinsel alandaki açıklamalarımızın, ancak o andan
itibaren “bilimsel” olabileceğini artık biliyoruz.
Georges
Politzer'in "Felsefenin Başlangıç İlkeleri" nde Yunan antikçağ
felsefesi ve “arkhe”leri, “materyalizm”in erken biçim örnekleri olarak ele
alınıp anlatılırdı.
“Marksizm-öncesi
materyalizm” olarak sınıflanan antik Yunan felsefesinin “maddeci arkhe”leri,
o tür “felsefi kitaplar”da o kadar önemsenmiştir ki, antik Yunan
felsefesi adeta bir “diyalektik materyalizm”in “başlangıç” noktası
olarak ele alınır. Garip değil... Çünkü “Aydınlanma” akımı için, bilimden
siyasete her alanın başlangıç noktası “antik Yunan”dır…
Böylece
adeta Yunan Felsefesinin öncüllerinin yer aldığı bütün bir ön
Hiristiyanizm alanları, yani Anadolu ve Mezopotamya din felsefeleri;
İrani dinler, Asur bileşkesi, Musevi din kitapları… yoluyla oluşan birikim
(gerekçesi ne olursa olsun) yok sayılır...
“İlk
yaratıcı öğe su”, “ilk yaratıcı öğe toprak”, “ilk yaratıcı öğe ateş” ... diyen
“antik Yunan felsefecileri”, varlığın ilk biçimlerine “su, toprak, ateş”
vb... dedikleri için “ilk materyalizm” diye alkışlanır.
Oysa
çalışmalarımız boyunca görüyoruz ki, eski Yunan maddeci, “doğa felsefesi”nde,
bütün varlıkların onlardan türediği ilk öğe, arkhe, olarak ileri sürülen 'ateş',
'deniz', 'su', 'hava', 'yer-toprak' vb. gibi elemanter kavramların tümü,
şimdiki Mezopotamya kaynaklı 'din'lerin de 'yaratılış' anlatımlarının ilk
temel öğeleridir.
Mesela,
Mezopotamya kaynaklı dini yazıtların öncülü sayılabilecek olan “Enuma
Eliş” ilahisinde, her şeyin “tatlı su ve tuzlu su” tarafından yaratılması
anlatımı hiç dikkate alınmamıştır.
Mesela,
Eski Ahit'in ilk üç cümlesine, yani daha Evren'de "hiçbir şey yok"
iken, “Tanrının ruhu sular üzerinde dalgalanıyordu” diye başlandığına da dikkat
edilmemiştir. (*)
Mesela
“Materyalist Lenin”, varlığın ilk öğesinin “ateş” olduğunu öne süren eski Yunan
bilgelerinden Herakletius'un “ateş arkhe”sine ilişkin sözlerini yere-göğe
sığdıramamıştı.
Kendisi
için tuttuğu notlardan ve okuduğu felsefi kitaplardan işaretlediği
bölümlerden oluşan Felsefe Defterleri'nde Lenin, Herakletius'un “dünya
bir ateşti ve ateş olarak kalacaktır...” anlamındaki sözlerini “çok
önemli” kaydıyla işaretledikten sonra:
“Diyalektik
maddecilik ilkelerinin çok iyi bir açıklaması” (Felsefe Defterleri,
S. 294) diye niteliyordu.
“Yaratılış”ın
aracı olarak "Toprak", "Su", "Ateş" arkhelerini
savunmak eğer "maddeci" olmak ise, buradan ilan edelim ki, bütün
Mezopotamya'nın irili ufaklı tüm tanrıları dünyanın ilk
materyalistleridir!
Çünkü,
İslam'ın Allah'ı bile, Adem'i, “aklıyla” değil, "toprak"
maddesine başvurarak yaratır!
Melekleri,
dünyanın 7 köşesine gönderir; avuç avuç toprakları getirtir; toprakları
karar, çamur eder… Şekil veririr… Fırında pişirir… Kısaca, basbayağı “madde”den
yaratır!
Hele
Havva'yı, “maddenin de maddesi” olan, Adem'in "kaburga" maddesinden
veya "uyluk kemiği" maddesinden yaratır. Eğer anlatımlarda
bunlar yoksa, devreye "kan" gibi, "meni" gibi, “sıvı”- “akışkan” maddeler girer!
Balçığı
pişirerek, 40 gün bekleyerek, sonra burnuna nefes üfleyerek, ciddi bir "diyalektik
süreci" de tamamlayan İslam'ın Allah'ının, bu görüş açısına göre, dünyanın
ilk diyalektik maddecilerinden birisi olması gerekmez mi? (**)
Eğer
"maddeci" olmanın kıstası olarak, mesela "ateş"in
yaratıcılığını savunmuş olma olarak ele alınırsa, İslam'ın Allah'ı
"maddecilik" şampiyonu olmayı da kimseye bırakmaz…
Bu iddia
için, bu sefer Şeytan'ın da tanıklığına başvuralım:
İslami
anlatıma göre, “toprak”tan yaratılmasından sonra, Adem'in ve Meleklerin hazır
bulunduğu bir mecliste, Allah, Şeytan'ı Adem'e secde etmeye davet ettiğinde,
Şeytan diklenmiş ve Allah'ın davetini reddetmişti.
Bunu
biliyoruz.
Fakat
Allah'a diklenme gerekçesi çok önemliydi ve Şeytan'ımız o
gerekçeyi şöyle açıklamıştı:
-“ Ben
Adem'e secde etmem!
Çünkü, siz
(sen) tanrılar (Allah), ben Satan-Şeytan'ı, Kavurucu Sönmeyen Ateş'ten
yarattınız!
Buna
karşılık, Toprağın Adamı Adem'i ise, şu bildiğimiz pis, kara, kötü balçık
topraktan yarattın(ız)!
Üstelik ben
Sönmeyen Kavurucu Ateşten yaratıldığımda, “Kara Toprağın Adamı” ortalıkta bile
yoktu!
O halde
nasıl olur da, Ateş'ten yaratılan ben Şeytan, Toprak'tan yaratılan Adem’in
önünde secde ederim?!”
Din kitabı
değil; sanki bir “madde”cilik manifestosu!
Yaratılış
elemanı olarak kullanılan "Toprak", “Ateş”...vb.
İslam'da
Şeytan olarak karşımıza çıkan bu "sönmeyen Ateş", bildiğimiz gibi,
Musevi kitabında, çöl yolunda "ateş" olarak Musa'nın karşısına
çıkan Tanrı'nın bizzat kendi varlığıdır!
Geçmişlerinde
"ateş tapınımı" olan bütün topluluklar için, onların dini anlatım ve
uygulamalarında "sönmeyen ateş", meşale, mum, kandil, çerağ vb.
olarak kullanılmaya da devam edilir.
Aydınlanmacılık
felsefesinin öğrettiği "Felsefe Tarihi" ve üzerine oturduğu
"maddesel kavramlar" ayrımları tümüyle bir yanılgı oluşturmaktadır.
18. ve 19.
yy. "Aydınlanma"cılık akımları, Din'le aralarına çekmeleri gereken
çizginin yerini doğru belirleyememiş; "materyalizm" sınıflaması
yaparken ve kendine devredilmiş bir felsefi miras tanımlarken, tümüyle Dinsel
Felsefe'nin temel kavramlarına dayanan Antik Yunan Felsefesini kendisine
başlangıç yapmıştır!
Antik Yunan
Felsefesine değin ulaşan Mezopotamya ve Anadolu Ön-Hitit dinsel edebiyatını ve
bu edebiyatı şekillendiren toplumların gerçek yaşam örgütlenmesini tanımadan
yapılmış olan bu tür "maddeci" sınıflamaların salt kavram
değerlerine dayanılamaz.
Bu alandaki
ayrışma ve betimleme, kavramsal olarak değil, içerik haliyle başlayacaktır.
Din haliyle
şekillenmiş eski sosyal yasaların denk düştüğü toplum birimsel yaşam
ittifaklarının ve bunları yönlendiren ana eksenlerin ortaya çıkarılmasını
gerektirmektedir.
Bilimsel
ateizm, ancak insanbilim alanında durursa, iki ayağı üzerine dengeli bir
şekilde ve tüm haşmetiyle dikilebilir!
İnsanların
"cehaleti" üzerinden "aydınlatıcı dinsel metinler" yazan
kaba ateizmin devranı ve dermanı artık tükenmiştir!
-----------------------
(*) Enuma
Eliş'in, "tatlı su ve tuzlu su" ittikafına
bağladığı"yaratılış", muhtemelen "nehirler ile deniz"
ittifakını anlatıyordu ve bu da Dicle-Fırat ile Hazar- Akdeniz coğrafyasında
oturan topluluklar arası ittifakı tanımlamak için kullanılıyor olmalıydı.
(Burada tarihte önemli rolü olan Van’ın “Van Denizi” deyiminin de,
“Tuzlu Su” kapsamı içinde ele alınabileceğini not ediyorum.)
Enuma Eliş
:
"Gökler
yoktu bir zamanlar,
Yeryüzü
yoktu, yükseklik ve derinlik;
İsim yoktu.
Toprak
altında Apzu vardı yalnız,
İlk
yaratıcı olan tatlı su.
Bir de acı
su Tiamat vardı."
Bütün
varlıkların temelini "su-deniz"e bağlayan Tales, bu nedenle
materyalizm
alanında durmuş ise Eski Ahit'in başlangıcının ilk üç
cümlesi
nereye oturtulacak:
1)
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
2) Yer
boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı.
Tanrının
Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
(**)
"Yaratılış" anlatımlarında, "Tanrının "ol" sözüyle
yarattığı" da söylenir ama, dikkatle incelediğimiz kaynak dinsel
metinlerde, tüm “yaratılış sürecinde” daima "toprak", "su",
"kan", "insan kurbanı", "insan kurbanın eti ve
kanı" gibi " aracı maddesel varlıklar" kullanılır.
Eski
Ahit'in düzenlenmiş anlatım tarzında ise, tümüyle takvimsel bir değer
kullanılır; süreç dikkatle takip edilir; "Tanrı ol dedi, her şey
oldu!" denilmez. Akşam olur, Tanrı dinlenir. İkinci gün yapacaklarını
planlar
vb... Tam bir hafta doldurulur ki, Mezopotamya toplumlarında, bu nedenle,
haftanın her farklı günü değişik bir topluluğun "kutsal günü" olarak
değerlendirilir.
İslam'da
ise, Mezopotamya ön topluluklarının farklı anlatım tarzları,
sentezleşmiş
haliyle, hep eklemli ve eklektik olarak yer alır. Bizim
yapmamız
gereken, "bakın, bu laf diğeriyle çelişiyor..." diye, çelişme
uzmanlığı
yapmak değil; bu çelişen farklı bilgilerin farklı
kaynaklardan
gelişini bulup ortaya sermektir.
"Yaratılış"
anlatımlarından birisinin de, "Tavuk-Horoz-Yumurta-Civciv" ilişkisine
dayandığını; "horoz adağı"nın; "paskalya yumurtaları"nın
nedensiz oluşturulmadığını; tavuk/Horoz totem tapınımı olduğunu biliyoruz.
Hiristiyanlığın bir kolunda olduğu gibi, oradan Müslümanlığa geçmiş
olanların İslami anlatımlarında da, "yumurta"dan yaratılma motifleri
yer alabilmektedir. Yaratılış anlatımlarına bu bakış açısıyla bakarsak,
"Maddeci Yaratış" konusunda, dinlere ve Tanrılara karada ölüm yok!
Kaba Ateistler İçin İronik Bir Karşılaştırma:
"Kutsal Kitapların Allah Veya Tanrısı da Materyalist mi?"
"Kutsal Kitapların Allah Veya Tanrısı da Materyalist mi?"
Biz okurlarımıza, bu alanda düşünme ve çalışma yapma tavsiyesinde bulunuyoruz.
"Tanrılar materyalist mi" sorusu, kaba ateizmin, dar pozitivizmin bir yanılgısını meydana çıkarmak ; felsefi tartışmayı "kavram" boyutuna indirgemenin hatalarına dikkat çekmek için sorulmuş bir sorudur.
Siz, bu temel sorudan yola çıkarak, "kutsal anlatıma göre, tanrı neden "suları ayırarak yer ve göğü yaratmış; neden "toprak-yeryüzü"ne emir vererek diğer canlı varlıkları türetmiş...?" gibi bir soruyu kendinize henüz sormuş değilsiniz. Halbuki, "Tanrılar materyalist mi?" sorusunun amacı kaba ateizmin, dar pozitivizmin kendilerine bu soruyu sormalarının yolunu açmaktır.
Siz henüz, o soruyu kendinize sormuş değilsiniz.
Konunun etrafında dolaşmak yerine, "kutsal anlatım" anlayışına göre, herşeye kaadir olması gereken tanrının-allahın, "yaratma" işleminde "su"ya,"toprağa" vb. neden başvurmuş olduğunu açıklamaya çalışmanızı öneririz.
Çünkü o sorular sizi, eski Enuma Eliş'e, onlar da, eski Mezopotamya toplumlarının gerçek tarihine ulaştırır.
O alana giren birisinin ise, zaten kaba ateizm veya dar pozitivizm üzerine basarak yürümesi mümkün olmaz.
Kolaylıklar dileriz.
***
Tevrat'ta olduğu gibi, Kuran'da Allah'ın genellikle "madde" yoluyla "yarattığı" yazılıdır:
"Allah her canlıyı su’dan ..”...
"…(ve ) su’dan bir beşer (insan) yarattı…"
".. insanı çamurdan…."
"… toprak (Turâb) tan …"
" ..bardak gibi (pişmiş, Fahhar) kuru çamurdan yarattı. "
"Andolsun ki, biz insanı çamurdan süzülmüş bir hülasadan …."
"….. cıvık ve yapışkan çamurdan …"
"… kuru bir çamurdan, suretlenmiş ve değişmiş bir çamurdan yarattık."
Buradaki çok temel soru şudur:
“İlk yaratıcı öğe su”, “ilk yaratıcı öğe toprak”, “ilk yaratıcı öğe ateş” ... vb... dediği için antik Yuna felsefesi için “ilk materyalizm” , "doğa felsefesi" vb. değerlendirmesi yapılır.
Bu durumda, Satan-Şeytan'ı Ateş'ten yarattığını, Adem'i ise, topraktan yarattığını söyleyen Tanrı veya Allah'a da ( hiç olmaz ise kısmen de olsa) "materyalist" denmesi gerekmez mi?
“Yaratılış”ın aracı olarak "Toprak", "Su", "Ateş" arkhelerinden yola çıkıyor olmak, eğer tek başına "maddeci" ilan edilmek için yeterli bir gerekçe ise, bu yaklaşım tarzına göre, Mezopotamya'nın irili ufaklı tanrılarını da (hiç olmazsa belli ölçülerde) dünyanın ilk materyalistleri arasında saymak gerekmez mi?!
Tevrat'ta olduğu gibi, Kuran'da Allah'ın genellikle "madde" yoluyla "yarattığı" yazılıdır:
"Allah her canlıyı su’dan ..”...
"…(ve ) su’dan bir beşer (insan) yarattı…"
".. insanı çamurdan…."
"… toprak (Turâb) tan …"
" ..bardak gibi (pişmiş, Fahhar) kuru çamurdan yarattı. "
"Andolsun ki, biz insanı çamurdan süzülmüş bir hülasadan …."
"….. cıvık ve yapışkan çamurdan …"
"… kuru bir çamurdan, suretlenmiş ve değişmiş bir çamurdan yarattık."
Buradaki çok temel soru şudur:
“İlk yaratıcı öğe su”, “ilk yaratıcı öğe toprak”, “ilk yaratıcı öğe ateş” ... vb... dediği için antik Yuna felsefesi için “ilk materyalizm” , "doğa felsefesi" vb. değerlendirmesi yapılır.
Bu durumda, Satan-Şeytan'ı Ateş'ten yarattığını, Adem'i ise, topraktan yarattığını söyleyen Tanrı veya Allah'a da ( hiç olmaz ise kısmen de olsa) "materyalist" denmesi gerekmez mi?
“Yaratılış”ın aracı olarak "Toprak", "Su", "Ateş" arkhelerinden yola çıkıyor olmak, eğer tek başına "maddeci" ilan edilmek için yeterli bir gerekçe ise, bu yaklaşım tarzına göre, Mezopotamya'nın irili ufaklı tanrılarını da (hiç olmazsa belli ölçülerde) dünyanın ilk materyalistleri arasında saymak gerekmez mi?!
Önce konuyu bilince çıkarmak ve "yaratılış" anlatımlarında tanrıların "madde" aracı kullandıklarını ve aslında "yoktan var etmediklerini" de ortaya koymak lazım.("Yaratma"nın Mezopotamya ilahilerinde "ad vermek", "sınıflamak", "oluşturmak" anlamlarını izah ettik...)
Yunan felsefesinin yaratılış arkhe anlatımlarının "gök'ten düşmeyip", Mezopotamya'dan devralınan "yaratılış" aktarımlarına bağlı olduğunu ortaya koymak lazım.
Daha sonra da, bu "yaratılış" anlatımlarındaki "Adem'in yaratıldığı Toprak"daki "Toprak"ın, Güney Mezopotamya'yı, Tarımcı Mezopotamya topluluklarını temsil ettiğini derinlemesine kavrayarak, enerjileri anlamsız yere israf eden sonuçsuz polemikler yerine, ilerletici yaklaşımlar geliştirmek lazım.
“Maddeci Felsefe”nin Temel Bir Sorunu:Tanrılar Materyalist
mi?
“Yaratılış”ın aracı olarak "Toprak", "Su", "Ateş" arkhelerini savunmak eğer "maddeci" olmak ise, buradan ilan edelim ki, bütün Mezopotamya'nın irili ufaklı tüm tanrıları dünyanın ilk materyalistleridir!
Çünkü, İslam'ın Allah'ı bile, Adem'i, “aklıyla” değil, "toprak" maddesine başvurarak yaratır!
Bilimsel ateizm, ancak insanbilim alanında durursa, iki ayağı üzerine dengeli bir şekilde ve tüm haşmetiyle dikilebilir!
İnsanların "cehaleti" üzerinden "aydınlatıcı dinsel metinler" yazan kaba ateizmin devranı ve dermanı artık tükenmiştir!
http://bilimselateistler.blogspot.com/2013/08/maddeci-felsefenin-temel-bir.html
“Yaratılış”ın aracı olarak "Toprak", "Su", "Ateş" arkhelerini savunmak eğer "maddeci" olmak ise, buradan ilan edelim ki, bütün Mezopotamya'nın irili ufaklı tüm tanrıları dünyanın ilk materyalistleridir!
Çünkü, İslam'ın Allah'ı bile, Adem'i, “aklıyla” değil, "toprak" maddesine başvurarak yaratır!
Bilimsel ateizm, ancak insanbilim alanında durursa, iki ayağı üzerine dengeli bir şekilde ve tüm haşmetiyle dikilebilir!
İnsanların "cehaleti" üzerinden "aydınlatıcı dinsel metinler" yazan kaba ateizmin devranı ve dermanı artık tükenmiştir!
http://bilimselateistler.blogspot.com/2013/08/maddeci-felsefenin-temel-bir.html
"Yaratıcı dört arkhe", Kuran'da bile "yaratıcı" olarak kullanılr.
Adem hep, sıvıdan,nefesten,çamurdan,
Böylece "eski Yunan felsefesi"nin "dört arkhe"sinin öncüllerinin Avesta ve Sümer-Akkad ilahilerine kadar gideceğini görüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder