5 Eylül 2013 Perşembe

Turan Dursun'u anmak, onun hatalarını aşmaya çalışmakla olur!







                  Turan Dursun (1934 - 4 Eylül 1990), Türk yazar, düşünür, imam ve müftü.

1934'te Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Gümüştepe köyünde dünyaya geldi. Ailesinin sekiz çocuğundan biriydi. Henüz beş yaşındayken tüm ailesiyle birlikte Ağrı'nın Tutak ilçesinde dedesinden kalma yerlere tekrar sahip olmak ve oraları işletmek umuduyla göç etti. Babası aileyi geçindirmek üzere köylerde imamlık yapmaya başladı. Kıt kanaat geçinen babasının tek arzusu oğlunun Basra'da ve Kûfe'de bulunmayacak derecede bir din alimi olmasıydı.[1]

Babası kendisini yatılı din okullarına, Kur'an kurslarına, ünlü hocalarının yanına eğitim için verdi. Bu hocalardan dini eğitimi alabilmek için Ağrı'dan Muş'a, Adana'ya ve oradan da Türkiye'nin birçok şehrine, kasabasına ve köyüne gitti. Biri hariç tüm hocalarından bedava eğitim gördü. İşte bu hocadan ders alabilmek için kendisinden istenilen zamanın parasıyla 100 TL'yi ödeyebilmek için hem esans satmaya, hem de hocalık yapmaya başladı. Kendisine hocalık yapan bu kişi ise daha sonraları Ankara Elmadağ Müftüsü oldu. Askerlik çağına ulaşana kadar Kürtçe, Çerkezce ve Arapça öğrendi. Antropolojiyle de yakından ilgilendi. Müftülükten ayrıldı, TRT'ye geçti. TRT'de prodüktör olarak çalıştı ve TRT'den emekli oldu. [2]

Müftülük sınavını kazandıktan sonra ilkokul diploması olmadığı için tayini yapılamadı. Bu yüzden İstanbul Mahmutpaşa İlkokulu'nu kısa sürede dışarıdan bitirdi. Sivas müftüsü iken de ortaokulu dışardan bitirdi ve en son liseyi tam bitirmek üzereyken ölümcül bir silahlı saldırıya hedef oldu.

İlk imamlık deneyimlerini askere alınmadan önce Tarsus'a bağlı Baltalı köyünde yaptı. Askerliğinden sonra, İstanbul'da bulunan İsmailağa ve Üçbaş medreselerinde hocalık yaptı. Daha sonra müftülük yılları başladı. İlk olarak Tekirdağ'da müftü yardımcısı olarak göreve başladı. Ardından Gemerek'te, Altındağ'da, Sivas'ta ve son olarak da Sinop'un Türkeli ilçesinde müftü olarak görevde bulundu. 1958 yıllında başlayan müftülük görevi 1966'da son buldu. Bu yıllar arasında birçok şeye tanık oldu ve sürgün edildi.[3]

Müftü iken İslamı, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği hem kendi kaynaklarından, hem de diğer kaynaklardan yararlanarak daha detaylı bir şekilde birbiriyle karşılaştırıp, kökenlerini aramaya yönelik çalışmalar yürüttü.[4] Bu çalışmanın yanında söylenceleri ve efsaneleri de okudu. Bu yoğun çalışmalar dini inancında sarsıntılar yarattı.[5]

Uzmanlık alanları

Fıkıhçı,İslam Hukukçusu
Kelamcı,İslam Kelamcısı
Hadis Bilimcisi
Doğu Bilimcisi
Din Etnoloğu [6]

Turan Dursun, inancındaki sarsıntı nedeniyle müftülükten istifa etti. Bir arkadaşının önerisiyle Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nda ambar memurluğu, malzeme memurluğu, koruma memurluğu ve evrak memurluğu gibi görevlerde çalıştı. Ardından prodüktör sınavlarına girdi ve başarılı oldu. Bundan sonra TRT Kültür Müdürlüğü'nde dinsel yayınların hazırlanmasında prodüktör olarak çalıştı ve bir çok yapıma imzasını attı. Bunlardan en çok yankı uyandıranlar ise şunlardır: Tarihte Türkler, Başlangıcından Bu Yana İnsanlık ve Akşama Doğru. Araştırmasını kendisinin yaptığı ama bir türlü yapımına izin verilmeyen Birinci Büyük Millet Meclisi Öncesi ve Sonrası adlı yapıtı vardır. TRT'deki 16 yıllık görevinden 1982 yılında emekliye ayrıldı.

1987 yılında Doğu Perinçek'le tanıştı ve onun yardımıyla 2000'e Doğru adlı dergide Din Bilgisi adında bir sayfada yazmaya başladı. Daha sonra Saçak, Teori ve Yüzyıl gibi dergilerde de yazdı. Ayrıca dünyada ilk Kuran Ansiklopedisi'ni hazırladı. Bunun yanı sıra birçok kitabı yayına hazırladı. İbn-i Haldun'un Mukaddime adlı eserini Türkçeye çevirdi.
Ölümü

Turan Dursun, 4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul'da evinden çıkıp işe giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Dört yıl sonra, İslami Hareket Örgütü'ne yönelik operasyonda cinayetin çözüldüğü açıklandı. Örgüt üyesi Arif kod adlı Tamer Aslan, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde verdiği ifadede Turan Dursun'un öldürülmesine nasıl karar verdiklerini şöyle anlattı:

“ Mesut [kod adlı İrfan Çağrıcı], yazarlık yapan ve yazdığı yazılarda Hz. Peygamber efendimizle kutsal Kur'an-ı Kerim'i küçük düşüren Turan Dursun'un öldürülmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine benle kod adı Kemal olan kişiyle önce bu konuya itiraz ettik. Çünkü bu şahıs öldürüldüğünde basın bu olayı abartılı olarak halka yansıtacak bundan dolayı da şahsa kötülükten ziyade iyilik yapmış olacağız kanaati benle Kemal'de hakimdi. Biz bu görüşümüzü Mesut'a ilettiğimizde bizimle 15 gün görüşmedi. Mesut, tekrar Turan Dursun'un öldürülmesi olayını yinelemesi üzerine ben ve Kemal olayın istihbaratını yapmak üzere görev aldık.[7] ”

Bu cinayetle ilgili yakalanan İslami Hareket Örgütü üyelerinden İrfan Çağrıcı müebbet hapisle cezalandırılmış olup halen tutukludur. Turan Dursun cinayetinin tetikçisi olan Muzaffer Dalmaz ise halen yurt dışında firardadır.[kaynak belirtilmeli]

Turan Dursun anısına her yıl Turan Dursun Araştırma ve İnceleme Ödülü verilmektedir.



 

 Kitapları:
Allah
Din Bu 1: Tanrı ve Kur'an
Din Bu 2: Hz. Muhammed
Din Bu 3: İslamda Toplum ve Laiklik
Din Bu 4: Tabu Can Çekişiyor
Din ve Seks
Dua
Evren Bir Şaka mı?
Kulleteyn
Kur'an
Kur'an Ansiklopedisi 1: Aba-Akıl
Kur'an Ansiklopedisi 2: Akra-Arab
Kur'an Ansiklopedisi 3: Arabu-Borç
Kur'an Ansiklopedisi 4: Boşa-Dua
Kur'an Ansiklopedisi 5: Dua-Hicret
Kur'an Ansiklopedisi 6: Hicret-Kafir
Kur'an Ansiklopedisi 7: Kalb-Kuşku
Kur'an Ansiklopedisi 8: Kuvvet-Mucize
Kutsal Kitapların Kaynakları 1
Kutsal Kitapların Kaynakları 2
Kutsal Kitapların Kaynakları 3
Müslümanlık ve Nurculuk (1971)
Şeriat Böyle
Ünlülere Mektuplar



                                        İmamsız, İmansız, Papazsız,
                                Namazsız, Duasız, Kilisesiz, Camisiz...
                                        Vasiyete Bağlı Defin Hakkı !

Şu ülkede, "Dinsiz yaşayıp Dinsiz defnedilen" kaç aydınımız var?

Yurtdışında ölmüş olan Nazım Hikmet ve benzeri sürgün ölümlerini dışarda tutarsak, koca memlekette Aziz Nesin, Turan Dursun gibi sınırlı sayıdaki aydın dışında, bu noktada, cenaze töreninde, sözü ile eylemi tutarlı çok fazla örneğimiz ortaya çıkmamış gibi..
 
 
                 Kaba Ateizme Karşı Bilimsel Ateizmi Derinleştirelim...
 
Bizler, bilimsel ateistler olarak, din'lerin asıl kaynaklarını "masallar, hurafeler, cehalet" alanında aramayı kategorik olarak reddediyoruz. Bunu söylemek, dinlerin giderek "masal" ve
ya "hurafeler" halini almış olduğunu reddetmek anlamına gelmiyor.

Biz bilimsel ateistler, din'leri ve onun kaynaklarını, insan toplumun yaşam ilişkilerinde; gerçek dünyanın yeme-içme ve cinsel ilişki kurallarında arayıp ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.

"Mümin"lerin, inandıkları dinlerin geçmişinde, bir dizi hayvan ve bitki-meyvenin "kutsallığı" konusuna nasıl yanıt verdikleri bizi şu anda pek ilgilendirmiyor.

Fakat, her ateist şahısın, üzüm'ün, mercimek'in, marul'un, güvercin, eşek, koyun, yılan, öküz veya dana'nın... iman veya kilise dünyasındaki yer ve işlevini, "cehalet", "hurafe", "masal" gibi kavramlara hiç başvurmadan, açıklayabilmeyi denemesi gerektiğini ve ancak böylece ateizme bilimsel temellerde bir ilerleme olanağını yaratmış olacağını düşünüyoruz.

Ne yazık ki, "anti-islamist" çerçeve dışına pek çıkamamış olan Turan Dursun, İlhan Arsel veya onların kötü kopyası durumundaki Erdoğan Aydın'ın "din eleştirileri"ne karşı "Bilimsel Ateizm" vurgusunu bu nedenle sistemli olarak yapıyoruz.

Her dinsel ritüel veya yaklaşıma "masal", hurafe", "cehalet" damgası vurmanın ötesine geçmeyi becerememiş olanların, bilimsel ateizm alanında, toplumsal-tarihsel ilişkileri kavrama ve açıklamada diş kovuğunu dolduran açıklamalar yapamamış olmaları tesadüf değildir.

Bu tür "kaba ateist"lerin, eski toplumdaki kadın-erkek ilişkilerini; miras ilişkilerini; totem ilişkilerini; farklı yiyecek ve yiyecek hazırlama biçimlerini; farklı öldürme ve cenaze kaldırma biçimlerini yeterince incelediklerine ve bunların nedenlerini tanımlamaya çalıştıklarına pek şahit olamıyoruz. Çünkü onlar, eski toplumun din'lerin kaynaklarını insan toplumunun geçmiş ilişki biçimlerinde değil; eski toplumun “cehaleti”nde, “masal” ve “hayal dünyasında” aramayı temel almışlardır.

18. yüzyılın aydınları, genel olarak, o günkü bilgi seviyeleri ile, "din"lerin kaynaklarını "cahil insan"ın hurafesi, masalı, cehaleti, uydurması olarak nitelemişlerdi. Turan Dursun, İlhan Arsel gibi yazarlarımız maalesef bunların ötesine geçen bilimsel bir temel geliştirememişlerdir.

Onların günümüzdeki versiyonu olan Erdoğan Aydın da, asırlar öncesi gerekçeleri yenilemeyi bilim sanıyor...

Oysa bilim, geçen yüzyıllarda, insanbilim alanında, arkeolojik bulgularla birlikte, çok büyük ilerlemeler yapmış durumdadır. Şimdi, günümüzden 4000 yıl önceki Mezopotamya toplumlarının "Anayasaları" olan, temel yasalarını; gündelik kişisel yaşam ve ticari ilişkilerini; miras kayıtlarını, adeta günümüzün toplumları kadar "yakın"dan tanıma olanağı doğmuş durumdadır.

Mezopotamya "yazılı kaynakları"na yoğunlaşmamız, bazılarının sandığı ve yansıttığı gibi, "dinlerin kaynaklarını sadece bu alanda" aradığımız anlamına gelmez. Fakat "yazılı-belgeli" kaynaklar, elbette üzerinde en çok durulması gereken kanıtsal alanlardır.

Üstelik, Mezopotamya kaynaklı "yazılı din"lerin de, kaynakları bakımından takibini en iyi, Mezopotamya'da bulunmuş ve çözümlenmiş dinsel ve ekonomik tablet kayıtlarına; anıt yazılara dayanarak gerçekleştirebiliriz.

Neredeyse 10 yıldır kamuoyuna yansıttığımız bu ana çerçevedeki çabalarımız, artık, dinlere yönelik eleştirilerimizde, ateistlerin sesinin daha olgun ve daha bilimsel çıkmasına hizmet etmiştir.
 
Yapılması gereken, insanların küfürlerini veya iç boşaltmalarını "din eleştirisi" gibi sunma ve kavrama dönemini kapatmak; bütün din ve mezheplere karşı, ayırım yapmadan, bilimsel ateizme daha çok güç vermektir!

                                  

                                  
 


4 Eylül 1990 'da öldürülmüştü...

Atatürkçü müftü diye tanınan, Din bu kitaplarıyla tepki çeken, gazeteci, yazar Turan Dursun 21 yıl önce bugün öldürülmüştü.

Türkiye'nin faili meçhul cinayetlerde en karanlık dönemi olarak nitelendirilen 1990'lı yıllar tüm aydınlar gibi O'nu da aramızdan alıp götürdü. 1960'da, kadın müftü vekili tayin ederek herkesi hayrete düşüren, imamlara 50 ağaç dikme genelgesi yayımlayan Turan Dursun, 21 yıl önce bugün 4 Eylül 1990 tarihinde susturuldu. Evinin önünde uğradığı saldırı ile hayata veda etti. Yokluğunda, doğadan, kuşlardan böceklerden, dağlardan söz eden, onlarla haşır neşir bir müftü girmedi hayatımıza.

T24 internet sitesinden Hülya Karabağlı'nın haberine göre Dursun, 'Atatürkçü müftü' diye tanındı. Din bağnazcılarına savaş açtı. Bu savaş canına mal oldu. Faili meçhulün kabarık dosyasında yerini aldı. Toplumsal Bellek Platformu Sözcüsü Abit Dursun, babasını, 'Yaşanılası bir dünya olsun istedi. Bir de akılların özgür kalmasını' diye anlatıyor. "Din bilimciydi babam. Yıllarca vaizlik, müftülük yaptı. Sarı basın kartı sahibiydi. Birçok tabuyu yıktı".

1960'ın hemen başında ilk öldürme girişimi

Turan Dursun, İstanbul Koşuyolu'nda, birkaç yüz metre ötede polis karakolu olan evinin önünde tabancayla vurularak öldürüldü. Abit Dursun, babasına yönelik ilk öldürme girişiminin tarihini 1960'yılların başı olarak gösteriyor. İşte anlattıkları, "O zamanlar Türkeli Müftüsüydü. Sinop'un şirin, küçük bir kıyı kasabası. Babam, Atatürkçü müftü diye oraya sürgün gönderilmişti. Ben 6 yaşlarında bir çocuktum. Nurcular babamı öldürtmek için, Ankara'dan bir talebe göndermişler. Sonra babam onu ikna etti. Yardım toplattı o öğrenci için."

Mermi çekirdeklerinin konduğu mektuplar

Turan Dursun, 1968 Yılında TRT'ye geçiyor. Ankara Radyosu'nda prodüktör olarak Din ve Ahlak Programları hazırlıyor. Programı engellenmeye çalışıyor ve yine sürgünler başlıyor.

Abit Dursun o günleri, "Evimize yüzlerce, binlerce mektup geliyordu. Övgü dolu olanlarda vardı elbette. Ama çoğunlukla tehdit içerikliydi. Hatta bazılarını içine mermi çekirdekleri koymuşlar, "Bunu kabak çekirdeği zannetme" diye yazmışlardı.

'Gizli olmasını istediği telefonuna tehdit yağdı'

Turan Dursun, Erzurum, Diyarbakır, Trabzon Radyoları'na sürgün olarak gönderildi. Sonunda TRT'den 1981 yılında emekli oldu. Kitaplarına ağırlık verdi. Çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. O yıllarda çok satan '2000'e Doğru' dergisindeki yazıları toplumun büyük ilgisini çekti. Tiraj patlaması yaşandı. Abit Dursun, "Babamdan sonra ne 2000'e Doğru ne de Aydınlık bir daha o tiraja ulaşılamadı" diyor.

Abit Dursun, daha sonraki günleri şöyle anlattı:

Bizleri korumak için yerleştiği İstanbul'da gece gündüz üretiyordu. Tehditler durmak bilmiyordu. Telefon, mektup... Ne olursa. Çok ilginçtir, (basın tercihli) değiştirdiği telefonunun numarasının gizli kalmasını talep etmişti.

Ne hikmetse bir kaç saat sonra tehdit telefonları başladı. Yine o sıralar yaşanan ama ölümünden sonra arkadaşlarından öğrendiğimiz bir kaçırılma olayı da var. Tüm bunların yanında yurtdışından konferans talepleri de yoğunluk kazanmıştı. Londra, Paris, Berlin gibi. Biz Türkiye'ye dönmesini en azından uzun bir süre istemiyorduk. Yurtdışına çıkmadan bir gün önce yaşandı o meşum gün.

Sırtından 6, şakaktan tek kurşun

Abit Dursun, babasını katledenlerle ilgili, "Suikast, Hizbullah'ın bir kolu olan İslami Hareket adlı örgütçe gerçekleştirildi. Örgüt, 1980'li yılların ortalarına doğru Batman'da kurulmuş. Önceleri, İlim-Menzil olarak (Tebliğciler-Cihatcılar) bir ayrışma süreci yaşıyorlar. Kavgayı cihadı savunanlar kazananınca malum eğitim dönemine girilmiş. İran'da Rafsancani'nin İstihbarat ve İrşat Bakan'ı olduğu dönem. Örgüt üyeleri, İran'da; Tahran ile Kum Kentleri arasında yer alan ''Falah Gani Hüseyin'' adlı bir kampta eğitime alınıyorlar.

Sayısız defa Türkiye'ye giriş çıkışlar yapıyorlar. Bunların tüm kayıtları devletin arşivlerinde mevcuttur. Örgüt, İstanbul'a gelip eylemlere başlama kararını alıyor. Turan Dursun'u öldürmeyi aralarında uzun bir süre tartışıyorlar. Karşı çıkanlar oluyor. Benim bu anlattıklarım mahkeme tutanakları, polis sorguları gibi resmi belgelerde var. Sonra eylem, bilindiği gibi, 4 Eylül 1990 günü öğleden sonra saat 14.30'da evinden çıkıp 30-40 metre ilerledikten sonra gerçekleştiriliyor. Arkadan ateş ediyorlar. Balistik raporda, sırtından 6 kurşun, şakakta 1 kurşun olduğu yer alıyor"

Karakola en yakın eve polisler geç geliyor

"Sonraki yaşananlar tam traji-komik. Karakol polisinin o kadar yakın olmasına rağmen çok geç gelmesi. Onlardan önce bir takım 'sivillerin' babam hala yer de yatarken, evine girilerek adeta talan etmeleri. Tüm emekleri olan basıma hazır sayısız çalışmasının torbalara konarak götürülmesi. Savcılık soruşturmasının ''soruşturmama''üzerine kurgulanması. Dönemin Savcısının, benim yüzüme ''Abit bey, bu iş beni aşar'' deyip boyun bükmesi. Daha birçok absürtlükler."

Tetikçi hala bulunamadı

"Yılarca süren mücadeleye rağmen ne evden alınanla ne de cinayeti işleyen ve işletenlere ulaşabildik. Zaten günümüz Türkiye'sini dikkate aldığımızda da hiç bir zaman amacımıza ulaşamayız diye düşünmekteyim."

http://www.focushaber.com/turan-dursun-21-yil-once-oldurulmustu-h-67813.html


 

 
 
Turan Dursun'u anmak,onun dinlere karşı mücadele çabasına sahip çıkarken, diğer yandan da onun teorik alandaki hatalarını aşmaya çalışarak olur!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder