4 Eylül 2013
Roş aşana (İbranice ראש השנה – “yılbaşı”), Yahudi takvimine göre yılbaşıdır.Dünya’nın her yerindeki Museviler tarafından bayram olarak kutlanır. İki gün süren bayram boyunca ailece yemek yeme ve ballı elma veya elma reçeli yeme adetleri vardır. Sinagog’da bayram'ın ikinci sabahı, senenin iyi geçmesini dilemenin sembolü olarak koçboynuzundan yapılan [Şofar] isimli çalgı çalınır. Roş Aşana'nın kutlandığı gün boyunca Yahudilerin haftalık tatil günü olan Şabat günü yani cumartesi günü olan yasaklar geçerlidir.
Yahudilere göre, Roş Aşana, Dünya’nın veya evrenin yaradılışını temsil eder. Ama Haham Elazar ben Shammua’ya göre, Roş Aşana insanın yaradılışını anar. Dini ÖnemiYahudilikte, Roş Aşana en önemli yargı günüdür(Yom ha-Din). Buna dair ilk bilinen referans Mişna’dadır. Bu günde dünyada yaşayan her canlı Tanrı tarafından yargılanır. Talmud’a göre, Roş Aşana’da üç adet hesap kitabı açılır. Bu üç kitapta, kötünün, doğrunun ve aradakilerin kaderleri kaydedilir. Doğruların isimleri hemen yaşam kitabına yazılır. Ortada kalanlara, Yom Kipur’a kadar tövbe için erteleme verilir ve kötülerin isimleri, yaşayanların kitabından kirlendikleri için çıkarılır.Şofar ÜflemekŞofarBabil ve Kudüs Talmud’larında var olan, Roş Aşana’daki ayinlerle ilgili kanunları içeren Mişna gibi Rabinik literatüründe, Şofar’ın kullanılışı ve formu üzerine kanunlar anlatılır. Bu ayrıca takvim yılındaki en önemli kuralları da içerir.
Şofar, uzun, kısa ve kesik ve kuvvetli şekilde üflenir ve aşağıdaki seriyle takip edilir: Teki'ah (uzun ses) 10:3 Shevarim Teru'ah (9 kısa sesler) 10:9 Teki'ah Gedolah (çok uzun ses) Göç 19:16,19 Shevarim Teru'ah (3 kırık ve onu takip eden 9 kısa ses)Bayram Zamanı ve SüresiRoş Aşana, Pesah‘ın ilk gününden 163 gün sonradır. Gregoryen Takvimine göre Roş Aşana’nın denk gelebileceği en erken tarih 1899’da olduğu gibi ve 2013’de de olacağı gibi 5 Eylül’dür. Gregoryen Takvimine göre Roş Aşana ‘nın denk gelebileceği en geç tarih 5 Ekim’dir, tıpkı 1967 de olduğu ve 2043 de olacağı gibi. Yahudi ve Gregoryen Takvimlerinin arasındaki farklar gösteriyor ki; 2089 ‘dan sonra Roş Aşana 6 Eylülden öncesine denk gelmeyecektir.Roş Aşana Gregoryen Takviminin aşağıdaki günlerine denk gelecektir: Şu anki Yahudi yılı 5772: 28 Eylül 2011 Gün Batımı- 30 Eylül 2011 Gece Yarısı Şu anki Yahudi yılı 5773: 16 Eylül 2012 Gün Batımı- 18 Eylül 2012 Gece YarısıYahudi Takvimi bir Ay Takvimi olmasına rağmen, ki bu yüzden aslında her ayın ilk günü yeni ayın ilk görünmesiyle başladı, 4. yüzyıl itibarıyla, Takvim Roş Aşana’nın Çarşamba, Cuma ve Pazar’a denk gelmeyeceği şekilde düzenlendi .
Yahudi Takvimi’ne göre günler günbatımıyla başladığından, Tevrat Roş Aşana’yı bir günlük bir kutlama olarak tanımlar, Roş Aşana’nın Başlangıcı 29 Eylul ‘un sonundaki gün batımıdır. Yahudi Takvimi Roş Aşana’nın haftanın birinci, dördüncü ve altıncı günlerine denk gelmeyeceği şekliyle düzenlenmiştir [9]. Milattan sonra 70 de Kudüs’deki ikinci tapınağın yok olmasından ve Rabban Yohanan ben Zakkai zamanından beri, Yeni Ay’ın ilk gününün tespitinin zorluğundan, normatif Yahudi Yasalarına göre Roş Aşana iki gün olarak kutlanıyor. Yine de Roş Aşana’nın İsrail’de, Milattan sonra 13. yüzyıl sonlarına kadar 1 gün kutlandığına dair bazı kanıtlar var . İsrail’de bile bütün Yahudi tatilleri gün batımından sonra bir gün sürerken, Ortodoks ve Muhafazakar Yahudi cemaati bile şimdi genellikle Roş Aşana için Tişrii ‘nin ilk iki gününü bekler. İki günlük Roş Aşana "Yoma Arichtah" (uzun bir gün) olarak bilinir ve teşkil edilir. Reformist Yahudilikte; bazı zümreler Roş Aşanın yalnız ilk gününü kutlarken, diğerleri iki gün kutlar. Rabinik sözlü yasaları tanımayan ve Tevrat’ı kendi biçimlerinde anlayan Karayit Yahudileri, Roş Aşana için, yazılı Tevrat’da ikinci gün bulunmadığı için Tişri ‘nin ilk gününü beklerler. Roş Aşana öncesi adetlerEylül ayı, Yamin Nora’im (Huşu günleri) ’den önce olan, insanların kendilerini sorguladıkları, Tanrı’dan af diledikleri bir süredir. Eylül ayı sonunda, Roş aşana ile başlayıp Yom Kipur’la biten on günlük Yamin Nora’im günleri başlar. Şofar, Eylül ayı boyunca her sabah üflenir. Şofar’ı üflemenin amacı, uyuyanları uykularından uyandırıp, yaklaşan yargı gününden haberdar etmektir. Şofar Şabat günleri üflenmez [11]. Yamin Nora’im günleri yaklaşırken, Selihot adı verilen, kefaret duaları okunur.
Roş Aşana ArifesiRoş Aşana öncesindeki güne Erev Roş Aşana (Roş Aşana arifesi) denir. Yahudi takviminde günler günbatımıyla başladığından, Roş Aşana arifesi de, Roş Aşana’nın günü gibi, Tişri ayının ilk gününe denk gelir. Bazı toplumlarda, Eylül ayının 29’u sabahında, sabah ayininden sonra, Atarat Nedarim adı verilen, yıl içinde verilip yerine getirilmeyen sözlerin feshedilmesi töreni yapılır. Bununla birlikte, festival modu gelir ama ciddi bir bekleyişle yeni yıl karşılanır.Roş Aşana AyinleriRoş Aşana gününde, daimi ayinlere, piyyuttim adı verilen dini şiirler eklenir. Mahzor adı verilen özel dua kitaplarından okunur. Şofar Musaf ayininde defalarca üflenir. Ayetler okunur her Şofar üflendiğinde. Mişna’ya göre, on kefaret ayeti okunur ve onunda da Şofar üflenir. Çeşitli dini şiirler takip eder.Roş Aşana Sederi ve sembolik yiyecekleriLibya’lı Yahudiler tarafından hazırlanan reçellerGeleneksel Roş Aşana yiyecekleriElma tatlısı: 'Bore Peri Haets' berahası söylenir ve ilk Yei Ratson okunur. Ardından elma tatlısı yenilir. Bunun amacı, başından sonuna kadar yeni ve tatlı olacak bir seneye başlama dileğidir. Pırasa: İbranice’de 'karti' denen pırasa düşmanlar için söylenen 'şeyikaretu' ("yok olsunlar") ile benzeşir. İlgili Yei Ratson okunur ve ardından pırasa ağırlıklı yemekten bir lokma yenilir. Pazı: İbranice pazı için 'salka' denir ve bu kelime, yine düşmanlar için söylenen 'şeyistaleku' ("uzaklaşsınlar") ile aynı kökten gelir. İlgili Yei Ratson okunur, ardından pazı ağırlıklı yemekten bir lokma yenilir. Hurma: İbranice’de hurma, 'tamar'dır. Bu kelime, düşmanlar için söylenen, 'şeyitamu' ("sona ersinler") ile benzeşir. İlgili Yei Ratson okunur ve birer hurma yenilir. Kabak: İbranice’de kabak, 'kara'dır. Bu kelime, hem Yahudiler hakkında verilmiş olabilecek olumsuz kararlar için söylenen 'şetikra' ("yırtılsın") sözcüğünü çağrıştırır, hem de hak edilen iyilikler için söylenen 'veyikareu' ("okunsunlar") ile aynı kökten gelir. İlgili Yei Ratson okunur, ardından kabak ağırlıklı bir yiyecek yenir. Balık: Balık, bereketi ve çoğalmayı simgeler. Bazı ailelerde, İbranice’si 'rubya' olan, 'rav' ("çok") kelimesini çağrıştıran börülce yeme adeti vardır. İlgili Yei Ratson okunur, ardından bir parça balık ve/veya börülce yenir. Kuzu (yoksa tavuk veya balık) başı: İbranice’de baş, 'roş'tur. Bunun amacı, daima baş olmak ve kuyruk olmamak için dilekte bulunmaktır. İlgili Yei Ratson okunur, ardından baş kısmından bir parça yenilir. Bayram sofrasında başın, evin reisine servis edilmesine özen göstermek de adettendir. Bu adet, aile reisinin yaşamının uzaması ve ailenin köle değil, hür olmasını dilemek anlamındadır. Taşlik Roş Aşana günü Hasidik Yahudiler Taşlık ritüellerini gerçekleştiriyorlar Aleksander Gierymski, 1884 Roş Aşana’nın ilk günü, öğle vaktinde, Taşlik adı verilen ritüel gerçekleşir. Bir akarsuyun yanı başında dualar okunur ve sembolik olarak okuyan kişinin günahları akan suya karışır ve yok olur. Geleneksel SelamlamalarRoş Aşana’nın ilk gecesinde, akşam ayininde sonra Hasidik Yahudiler, Le'shana Tova Tikoteiv Vetichoteim (Le'Alter LeChaim Tovim U'Leshalom) “İyi bir yılın ve güzel bir yaşamın olsun” derler [12]. Şana Tova “iyi yıllar” Shana Tova Umetukah İbranice’de “Tatlı ve iyi yıllar." (שנה טובה ומתוקה)
Yahudilik tarihinde Tişri ayı
"İlk Yaratılan" 1 Tişri - Adem ve Havva yaratıldı.
"İlk Günah" : 1 Tişri - Yasak meyvanın yenmesiyle ilk günah işlendi.
"İlk Ceza-Tufan":
Tişri - (M.Ö. 2105)
-Nuh'un üçüncü defa gönderdiği güvercin zeytin dalıyla geri döndü.
1 Tişri - (M.Ö 1677)
- İbrahim oğlu İshak'ı (İslam dinine göre İsmail'i) kurban etmeye götürdü. Ayrıca İbrahim'in karısı Sarah 127 yaşında öldü.
8 Tişri - (M.Ö. 826) - Süleyman Mabedi'nin inşasının bitişi 14 günlük bir festivalle kutlandı.
10 Tişri - (M.Ö. 1313) - Musa ikinci defa On Emir'i indirdi.
Musevilik, eski Mezopotamya tarihini, elbette oldukça bozulmuş yorumlarla da olsa, genel ve soyutlanmış şekilde aktaran, ele alınıp incelenmesi gereken bir "tarihi kaynak"tır aynı zamanda...
Musevi din adamlarına göre, "ilk insan"ın yaratılış tarihi M.Ö 1 Tişri 3761 yılıdır.
Bu yaklaşım elbette, "dünya", "evren", "insan yaratılışı" bakımından kabul edilebilir bir tez değildir.
Fakat, eğer, bu tez, "Mezopotamya toplumları tarihi" üzerine oturtularak ele alınırsa, o zaman, Akado-Sammaru yazılı tabletleri ve arkeolojik verileriyle, birebir uyuşan bir "yaratılış" anlatımı ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir.
MÖ. 3750'li tarihlerde "yukarı ve aşağı Mezopotamya" toplumlarının ne tür ilişki biçimleri içinde ve hangi kültürel düzeyde yaşadıklarını az-çok biliyoruz artık. Göbekli Tepe bulguları ile MÖ. 3750 yılları arasında geçirilmiş olması gereken çok önemli bir birikim süreci olduğu gibi, bizzat bu toplumların, MÖ. 10 bin yıllık "Göbekli Tepe" aşamasına ulaşabilmeleri için de, geçirmiş olmaları gereken uzun bir birikim süreci olmuş olmalıydı.
Musevi din adamları ve din kitapları, Mezopotamya'daki bu süreci, “Yer’in yaratılması”; “Gök’ün yaratılması”; “ilk insan’ın yaratılması” vb. olarak aktarırlarken, hiç bir şekilde, milyarlarca yıl öncesi ile ilgilenmezler. Eğer onlar “Nuh Tufanı, M.Ö 1 Tişri 2105 senesinde gerçekleşmiştir” diyorlarsa, burada onların anlattığı Tufan, milyonlarca yıllık evrimi içinde yeryüzünde veya Mezopotamya’da karşılaştığımız sayısız doğal felaketlerin birini değil, somut olarak başlama ve bitiş tarihi belli olan ve bir insan kurban edimli ortak ritüeli anlatıyor demektir.
Günümüze değin, kaba-vülger ateistler, tarih ve toplum bilim verilerine yeterince dayanmadıkları için, Musevi din adamlarının “Nuh Tufanı, MÖ. 1 Tişri 2105 yılında gerçekleşmiştir” sözleriyle anlatılan “Tufan”ın bir dini ritüeli tanımlamış olabileceğine; Akado-Sammaru kayıtlarında yer aldığı haliyle “Tufan-Taşkın”ın düzenli tarihlerde yinelenen, yıllık bir “insan kurban etme ritüeli” olarak yer aldığına dikkat bile etmemişler; konuya ya "uydurma" ve-ya "doğal bir olayın belleklerdeki izi" kafasıyla yaklaşmışlardır.
Benzer biçimde, Musevi din adamları ve kayıtlarına göre, "ilk insan"ın yaratılış günü olan "M.Ö 1 Tışri 3761 yılı", hesaplamadaki kayma payları dikkate alınırsa, Mezopotamya'da M.Ö 3750'li yıllara denk düşmektedir ki, bu dönem, "avcı-toplayıcı" topluluklar; tarımcı-yerleşik topluluklar; çoban topluluklar, çoktan belirginleşmiş ve hayvan-bitki totem aşamasına ulaşmış durumdaydılar ve durmadan aralarında "barış-ittifak", "aht", "akit" yapmaktaydılar.
O dönemin toplumları için "yaratma", kurumsal bir tanıma-tanımlama işlemiydi ve şimdiki “yoktan var ediş” felsefesi düzeyine ulaşmış değildi.
Bu nedenlerle anlatımlarda yer alan "Adem", bildiğimiz anlamıyla "ilk insan"ı değil, topluluklardan birinin temsilcisini; çoban'ı, gezgin'i veya çiftçi'yi temsil eder. Dummuzi de o toplumların anonim bir "ilk oğul tanımı"dır ve bazan "Çoban Dummuzi", bazan "Çiftçi Dummuzi", bazan da "avcı Dummuzi" olarak karşımıza çıkan Dummuzi'ler çok farklı toplum birimleri ifade ederler.
Eğer "Kutsal" kitaplarda karşılaştığımız Adem, "Toprağın adamı" Adem ise, anlıyoruz ki, burada "cahil bir çiftçi", "kazma adam", "gözü daha açılmamış", "bilgisi az ve bilgiye henüz hakim olmamış" "Ademlerden bir Adem"dir.
Musevi yaklaşımında "ilk insan'ın yaratıldığı bu gün"ün, aynı zamanda "ilk meyveyi yiyerek günah işleme günü" olması; bu günü anarken tam tamına bir tam gün ("Kutsal Gün"; Pazar, Cumartesi, Cuma, Perşembe...) "yeme-içme yasağı" uygulanması; bu "Yaratılış Haftası" denilen olayın da, aslında, çok katılımlı bir "ittifak toplantısı", "aht-akit toplantısı", "karşılıklı tanınma resmi ritüeli" olduğunu gösteriyor.
Bu resmi ritüelde, taraflar, kendi toplum birimlerine ait insanları sunuyor; ittifak şöleninde, bu insanlar, ittifakın namına birlikte tüketiliyordu. Fakat bu toplantılar döneminde artık, topluluklar, kendi aidleri olan insanların etinden yememe, kanından içmemeye başlamışlardı ve bunu da, kendi topluluklarının insanları hangi gün kurban edilmiş ise, o günü "oruç-perhiz günü" ilan ederek, kendi aidleri olan insanların, kendi aidleri olan insanları etini yemelerini; kanını içmelerini engellemeye çalışıyorlardı.
Diyelim ki, Cuma günü'nün şimdiki Müslümanların ön toplulukları için anlamı; Cumartesi'nin Museviler ve Pazar gününün Hıristiyan ön toplulukları için, kısaca "kutsal gün ve kutsal perhiz gün kuralı" bununla ilgilidir.
"Yaratılış günü"nün aynı zamanda "yasak meyve" yenilerek "ilk günahın işlendiği gün" olması söylemine gelince...
Bu anlatım tarzı da, tıpkı sayısız diğer örneklerde olduğu gibi, tamamen birbirine karışmış olan "yaratılış" söylemi içindeki karmaşanın parçası olmuştur. Bu duruma gelişte, anlatıcı-yazıcı din adamlarının "anlatım bozucu" etkileri (bilinçli-bilinçsiz) elbette birinci derecede rol oynamıştır. Fakat kaba-vülger ateizmin, eski Mezopotamya toplumlarının yapısını, işlerlik kurallarını, kullandığı kavramları, hayvan ve bitki totem'e başvurma gerekçelerini yeterince bilmeden ve kendi "cehaleti"ne bakmadan konuyu derhal "hurafe", "masal", "bilim dışı hikaye" vb. kapsamında ele alıp bilimsel olarak irdelemeye çalışmamış olmasının da önemli bir payı vardır. Bu alan, adeta tümüyle "ruhani elit"e terk edilmiştir.
"Kutsal" yazı veya ilahilerde "Meyve" denildiğinde, bundan sadece bilinen ağaç-tarım ürünlerini anlamak kadar darlaştırıcı bir yaklaşım olamaz.
Fakat dikkatlice incelenince, o dönemin Tanrıları bakımından bile, "ürün-meyve"nin sadece tarımsal alanın bir konusu olarak ele alınmadığı görülecektir. Eski Mezopotamya toplumları, Tanrılar yoluyla konuştuklarında ve "meyve-ürün yasağı"ndan bahsettiklerinde sadece, ağaçların ve-ya tahılların "ürün-meyve"sinden değil; "insan ve hayvanların rahimlerinin ilk ürün-meyvesi"nden de bahsederler. Açıktır ki, burada kast edilen "insan yavrusu ve hayvan yavrusu"dur.
Eski Mezopotamya toplum birimlerinin önemli bir bölümünde "ilk oğul", "büyük oğul", kurban edilen oğuldu. Zaten Musevi topluluğu, "tanrıya adanmış olan, tüm dişilerin rahminin ilk ürünü-meyvesi"nin toplamıdır bir anlamda. Şimdi bile, "Musevi" olabilmek, "Musevi baba"dan değil, "musevi ana"dan olmayı gerektirmektedir.
Daha önce, tanrılara kurban edilen bu "tüm dişilerin rahimlerinin ilk ürünü-meyvesi" olan varlıklar, MÖ. 3750'li yıllara doğru, "Yaratılış" dönemlerinde, Musevi tanrısı Yehova veya bir diğer okumayla tanrı EA (Yeh-Wah okunur) veya "tanrı Enki", tersten heceleme ile "Ke-an", "Sümer toprakları" olarak nitelenen "ki.en.ki" ("Enki'nin toprakları") alanlarında artık, "tüm meyvelerin ilk ürününü olduğu gibi, tüm dişilerin rahimlerinin ilk ürününün de kendisine adanması" kuralını geliştirmişti. Musevilerin "tanrıya adanmış en büyük oğul olma" üstünlüğü bu tarihsel sürece dayanır.
Dolayısıyla buradaki "yasak meyve", bilinen anlamıyla bir ağacın meyvesi değil, "ana rahminin ilk meyvesi-ürünü olan büyük oğul kurbanı" yeme yasağıydı. Bu gelenek, "Abraham'ın ilk büyük oğlunu kurban etme geleneği"nde de yaşatılıyordu. Anlaşılıyor ki, ön Musevilik, tamamı tanrılara adanmadan önce, ritüellerde kurban edilen "hayvan ve insanların dişilerinin rahimlerinin ilk ürünleri"ne dayanan "derleme topluluk"tu ve tanrılara adandıkları için, ruhani kast, kutsal erkek ve kadın fahişelik kurumları, bu kesim arasında şekillenmişti.
"Mezopotamya kaynaklı dinler" arasında "Musevi"liğin otorite ve üstünlüğü, onun tarihsel eskiliğinden olduğu kadar, derinlere sinmiş bu kast yapısına da dayanır.
"Yaratılış günü", daha doğrusu "Yaratılış ritüeli-bayramı-kıyamı" sırasında, bir tanrı "meyve yasağı"ndan bahsederken, o tanrıya göre Şeytan olan "Yılan Tanrı", muhtemelen Enki/Yehvah, "çiftçi Adem ve Havva"ya, henüz "tanrısal bilgeliğe" erişmemiş, "cahil" olan, "gözleri açılmamış, kör olan" ve resmen yeni "tanınacak" olan bu topluluk temsilcilerine "yasak meyve-ürün yeme" çağrısı yapıyor; yediklerinde "tanrı gibi" olacaklarını, tanrısal bilgeliğe erişeceklerini, "gözlerinin açılacağını" söylüyordu.
Bu, topluluğa yasaklanmış olan "ilk oğul kurbanını yeme" ediminin, o sıralarda, tanrısal-ruhani kast arasında devam ettiğinin de bir ifadesidir.
"İlk insan"ın yaratılmasını sevinçle karşılaması gereken Musevilerin, bu günü, bir şey yemeden geçirmeleri; acı, istiğfar, merhamet dileme süreci olarak yaşamalarının tarihsel arka planında, ittifak ritüeli sırasında, kendi aidlerinden kişilerin kupalarda içilen kanları (=şarap); fırınlarda kızartma yapılan vücutları/etleri (=ekmek) bulunuyor.
http://toplumvetarih.blogcu.com/musevi-takviminde-yaratilis-gunu-ros-asana/12632130
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder