12 Eylül 2013 Perşembe

Roş Aşana'nın Kutsal Meyve-Sebze Totemleri!

Roş Aşana Sederi ve sembolik yiyecekleri

Geleneksel Roş Aşana yiyecekleri 


Elma tatlısı: 'Bore Peri Haets' berahası söylenir ve ilk Yei Ratson okunur. Ardından elma tatlısı yenilir. Bunun amacı, başından sonuna kadar yeni ve tatlı olacak bir seneye başlama dileğidir.

Pırasa: İbranice’de 'karti' denen pırasa düşmanlar için söylenen 'şeyikaretu' ("yok olsunlar") ile benzeşir. İlgili Yei Ratson okunur ve ardından pırasa ağırlıklı yemekten bir lokma yenilir.

Pazı: İbranice pazı için 'salka' denir ve bu kelime, yine düşmanlar için söylenen 'şeyistaleku' ("uzaklaşsınlar") ile aynı kökten gelir. İlgili Yei Ratson okunur, ardından pazı ağırlıklı yemekten bir lokma yenilir.

Hurma: İbranice’de hurma, 'tamar'dır. Bu kelime, düşmanlar için söylenen, 'şeyitamu' ("sona ersinler") ile benzeşir. İlgili Yei Ratson okunur ve birer hurma yenilir.

Kabak: İbranice’de kabak, 'kara'dır. Bu kelime, hem Yahudiler hakkında verilmiş olabilecek olumsuz kararlar için söylenen 'şetikra' ("yırtılsın") sözcüğünü çağrıştırır, hem de hak edilen iyilikler için söylenen 'veyikareu' ("okunsunlar") ile aynı kökten gelir. İlgili Yei Ratson okunur, ardından kabak ağırlıklı bir yiyecek yenir.

Börülce: Bazı ailelerde, İbranice’si 'rubya' olan, 'rav' ("çok") kelimesini çağrıştıran börülce yeme adeti vardır. İlgili Yei Ratson okunur, ardından bir parça balık ve/veya börülce yenir.

                                                    ***



Totem kabul edilen hayvanların bir toplum birimi temsil ettiğini; insan ile onun toteminin eşitlenmesinin, insan kurban etme dönemi bakımından ilerici bir rol oynadığını, çünkü insan yerine onun toteminin kurban edilmesinin bireyin canını kurtardığını ortaya koymuştuk.

Her totem hayvan için, bu hayvana özgü özellikler arayarak ve güya "keşfederek" eski toplumun totem hayvanları konusuna açıklık getirdiğini sanan kaba-vülger ateistler, eski toplumda hayvanların yanı sıra meyve-ağaç ve sebze totemlerin de bulunduğunun doğru dürüst bilincinde bile değildirler.

Her konuyu "eski toplumun cehaleti" ile açıkladığını sanan bu "cahil ateizm"in "totem ile toplum birim" arası eşitlemenin eski toplumdaki anlamını öğrenmesinde fayda var.
 

 
Yezidiler için yenilmesi günah olan "Marul" veya benzeri bazı sebzelerin kökenlerini Sümer edebiyatında da buluyoruz.

Gerçekte yenilmesi günah veya yasak olan bildiğimiz Marul veya Pazı değildir.

Bazı dinler için ise, Marul veya Pazı, belli ritüellerde MUTLAKA YENİLMESİ GEREKLİ sebzeler olarak yer alır.

Bilmemiz gereken nokta, yenilmesi gerekli veya yasak olanın gerçekte bildiğimiz sebze-meyve olmadığıdır.

Eski toplumlarda hayvanlarla eşitlenmiş toplum birimler olduğu gibi, "Marul" ile, Kabak ile, Hurma ile, Fasulye ile, Elma ile, Zeytin ile vb. eşitlenmiş toplum birimler var idi.

Bazı ritüellerde "Kabak toplum biriminden bir insan (Kabak)" kurban ediliyor; o topluluk için yasak olan bu yamyamlık, diğer topluluklar için mutlaka yenilmesi gereken bir ziyafet oluyordu!

Zamanla, insan=Kabak eşitlemesi yoluyla, insanlar devreden çıkmış, bizlere sadece meyve-sebze ve hayvan haliyle totem kalıntıları kalmıştır.

Şu anda kutsal olan bütün hayvan ve bitki totemlerin aslında gerçek insan toplumları bulunur.

Bu nedenle mesela, Müslümanlar, "Hurma bizim halamız, yani Babamızın erkek kardeşidir" inancını sürdürürler.

İsa'cılar "Kuzu İsa" inancındadırlar.

Yezidiler, Kabak'ın onların peygamberlerinin adı olduğuna inanırlar!


Dinlerde Bitki-Tahıl-Meyve Totem Kalıntıları...

Dini yazımlarda, fasulye, mercimek, marul, lahana, soğan, ceviz, badem, uzum, nar, ceylan, horoz, tavşan, kuzu, koyun, keçi gibi hayvan/bitki varlıklara; bunların yenilme ‘yasak’ veya gerekliliğine rastlamak, ilk bakışta ‘garip’ gelebilir.

Eski toplumun yapısı, özellikleri; insan kurbandan hayvan/bitki totem sunularına geçiş süreci sosyal temelleriyle tanınmadığı zaman, "iman" konusu dinler ile, bu tür hayvan ve bitkilerin, yasak veya özellikle gereken şeyler olması arasındaki ilişki pek anlaşılamaz. Nitekim günümüze değin de, dinleri, toplumun sosyal varlığı ve örgütlenmesi dışında ele alma tarzından ötürü, bu konular bilimsel yanlarıyla anlaşılıp açıklanamamıştır.

Gerçekten de, dini kurallar arasında, diyelim ki, ‘marul ye-me-me’ veya ‘özellikle marul yeme’ gibi bir ‘garip’ yanlar bulunmaktadır. Örneğin Marul, Yezidiler için büsbütün yasak bir sebze iken, görüyoruz ki Rum/Ermeni kiliselerinin bazı özel günlerinde Marul bilhassa yenilmesi gereken bir sebze olarak yer alıyor.

Bu tür yiyeceklere biraz daha yakından baktığımızda, ‘mercimek’ bile, orada ‘yeşil’ veya ‘kırmızı mercimek’ haliyle ayrışmaya başlar...

Soğan’ın özellikle ‘mor’ olanı tanrısal olarak kutsal veya yasak olur... "Kürt Soğan'ın cücüğünü sever"... Balık haftanın bazı günleri yasaklanır, fakat bazı günler özellikle balık yemek gerekir. Hatta Balık'ın türleri bile bu "yasak" veya "gerek"in konusu olur... Karmaşık bir görünüm…

Bununla birlikte, bu konuyu, eski toplumun insan kurban/yeme törenlerinden kurtulma süreci içinde, her farklı toplum birimin, şu veya bu nedenle seçtiği totem hayvan ve bitki/ürün ile bağ içinde ele aldığımızda, kutsal veya haram hayvan/bitki’lerin doğrudan doğruya kurban edilen insan (toplulukları) yerine geçmiş olduğunu görürüz: Orada aslında yasaklanan bitki olarak marul veya fasulye değildi kuşkusuz... Ya da özellikle yenilmesi öğütlenen ‘mercimek’, başlangıçta , tahıl olarak mercimek değildi elbette.

Bu tür yiyecek türlerinin, Akado sammaru kayıtlarında, tanrılar tarafından özel törenlerle yaratıldıklarını biliyoruz. Örneğin Enki tam 8 çeşit ‘bitki/sebze’ yaratmıştı. Bu, 8 ayrı topluluğun 8 ayrı bitki/sebzeye ayrıştırılması olarak anlaşıldığında ‘marul’ topluluğun bunlardan birisi olduğu ortaya çıkar. "Marul saçlı" olmak üzerine yazılı eski ilahi parçalarını hem Akado-sammaru , hem de Eski Ahit şarkılarında biliyoruz.

Yasak yiyeceklerin, ister hayvan, ister bitki olsun, gerisindeki neden, iç yamyamlığın yasaklanmasıdır. Bu nedenle Yezidiler, hiç bir zaman Marul yemezler. Buna karşılık, komşu toplum birim, özellikle belirli günlerde, mutlaka ‘Marul’ yer, yemelidir. Bu marul’un, marul ismiyle anılmaya başlanmış bir topluluğu, onun insanlarını, çocuklarını ifade ettiğini, daha önceki çalışmalarımızda ortaya koymaya çalışmıştık.

Metinlerde, ‘saçları Marul (gibi) sevgili’den bahsedildiğinde, anlamalıyız ki, burada söz konusu olan ‘Marul’ topluluğunun bir kadın tanımıydı.

Hayvan/Bitki totemlerin cinsiyet ayrımını da ifade etmesi, bir kadının ‘tavuk’/piliçle; ’güvercin’le , ‘fıstık’la vb. ifade edilmesinin de yolunu açmış olmalı.

Eğer ‘mercimeğin fırına verilmesi’nden kadın ve erkek arasındaki bir cinsel bağlantı anlaşılıyor ise, bunun nedeni, eski toplumun yeni yıl, bahar ve güz senliklerinde, karşılıklı cinsel ilişkileri serbest kılan, bunu pekiştiren törenler yapıyor olmasındandı. Doğal olarak, bu törenler cinsellik yanında, yiyecek/içecek ortaklığı özelliği de taşırlar.

Akado sammaru ilahilerinde ‘yer’ ve ‘gök’ bile ‘fırınlarda ekmek pişirildikten sonra’, ‘pişirilen ekmek kutsal alanlarda yendikten sonra’ gerçekleşiyordu. Tabi buradaki ‘Gök’,bilinen gökyüzü değil, Semavi dinlere sahip toplulukların ataları, “Sema tapımcısı topluluklar” idi.

Tavşan, Domuz, Deve, Balık veya Ceylan’ın yasaklanmasında, onların farklı toplum birimlerin totemi olması dışında hiç bir ortak özellik yoktur ve yiyecek olarak yasaklanmayı gerektiren her hangi bir sorun da bulunmaz. Burada sadece Domuz totemli toplum kendi iç yamyamlığını; Balık, tavşan, ceylan toplum birimleri de kendi iç yamyamlıklarını yasaklamışlar demektir.

 
 
"Bal Kabağı Laf Söyler mi?"

Yezidilikte şunlar yasaklanmıştır: "Marul, çünkü adı, peygamberlerimiz Hasiye'nin benzeri.

Börülce yemeyiz, koyu mavi renk giymeyiz ve Yunus nebiye hürmetimizden de balık yemeyiz. 

Geyik etini de yemeyiz; çünkü geyik peygamberlerimizden birinin koyunu idi. 

Dini önderlerden Şeyh ve talebesi Melek Tavus'a hürmeten horoz eti yemezler. Onun sureti horozdur.

Şeyh ve talebesi kabak yemezler. 

“Bize khass (marul) haram kılınmıştır, çünkü kadın peygamberimiz olan Khassa'nın adını anımsatmaktadır; Kuru fasulye de haramdır,

http://toplumvetarih.blogcu.com/.../13197530
 


Müslümanların halası olan Hurma'nın soyu, baba tarafının kız kardeşi, "Hurma salkımının hanımı" olan İnanna'ya kadar uzanır...

Kuran'da Adem Neden Farklı Maddeler'den Yaratılmıştı ? Eski tabletlerde yer alan , ‘yengeç insan’, ‘balık insan’,‘akrep insan’ tanımları (bunlar şimdiki burçların hala kullanılan elemanlarıdır), benzer bir geçiş dönemi ürünü olmalıydılar. 
 
Farklı İnanna-İştar’lar’ın şekil yazılı anlamlarında ‘Göğün kutsal ineği’ni, ‘Hurma Salkımının Hanımı’ İnanna’yı, ‘Üzüm salkımın hanımı-Asma’, Geşt-İnanna’yı bulmamız da bundan ötürüydü. Nanna’nın kızı, ünlü İştar’ın karşılığı olan İnanna’mızın bir türünün tam yazılımı [(n)in.an.a(k)] bize “Hurma salkımının Hanımı” anlam değerini veriyordu ve fakat, başka bir topluluk bakımından o “Gök’ün hanımı”, “Gök’ün tanrıça İneği”, “Gök’ün yabani ejderha anası” gibi bir dizi anlam temelinde de değer bulacaktı. 

İnanna’yı sadece güzellik, şuhluk, şefkat veya hırs özellikleriyle ele almak kadar yanıltıcı bir yaklaşım olamaz. Bazı ilahilerde Dumuzi’nin “karısı olmayan kızkardeşi” haliyle gördüğümüz Geštinnana, doğrudan doğruya Gešt=Üzüm, asma, şarap’la ilgili (Üzümün, şarabın hanımı) bir tanrıçaydı ve Akadça karşılığı Karanum, Haranum’du. E.Kiş.Nu.Gal adlı en büyük tapınağı Ur’da bulunan Tanrı-ça Nanna’nın logo çiziminin (šeš.ki) okuma değeri de,onun buğday-arpay’la olan eski ilişkisine bağlı olmalıydı. 

Omuzlarından buğday-arpa fışkıran tanrıça desen çizimlerinin ‘Tahılın hanımı’nı yansıtması gibi, farklı bitki veya hayvan totemlere bağlı başka tanrı,tanrıçalar ve dolayısıyla toplum birimler bulunuyordu. 

Bektaşi Baba’sının Hurma ve At’dan geçip gelen İnsan’larının,İnsan kavramlarında da Hurma ve At’ın izinin bulunmayacağı düşünülemez. Anadolu’da hala Anşe telaffuz edilen ismin kökeninde de eğer bir At veya Eşek tanımı varsa, bu bir üzüntü kaynağı olmamalıdır. 

Eski tabletlerin Dumuzi’nin, Gılgamış’ın karşıtı ve karşılığı olan Kiş-zi-dum’u,kelime anlamı bakımından, “Yaşam Bitkisinin Oğlu”, “Yaşayan Ağaç’ın Oğlu”nu tanımlıyor olmalıydı ve herhalde Eski Ahit’teki tanrı, ilk iş olarak , ‘yenilmesi bilgelik kazandırıcı’ özellik gösteren bir “Ağaç’ın ürününü’ yeme yasağı getirirken, Orman, Odun, Ağaç veya Bitki-Nebat ülkesinin ‘ürünleri’nin kurban edilip yenilmesini önlemek istiyor olmalıydı. Çünkü,bütün Akad dünyasının ünlü Gılgameş yazımı Gişbilgameş idi ve bu Eski Ahit ve Kuran’ın tanrılarının Adem’e yemeyi ve yaklaşmayı yasakladıkları “Bilgelik Ağacının Ürünü” tanımını vermekteydi. 

Yılbaşının çam ağacıyla ünlü “Yaşlı Noel baba” ile “Genç Noel Baba”nın birbirine karıştığı anı anlatan bir kavramdı: “Yaşlı olan Genç oluyor!” Eski ilahilerin Güneş veya Ateş’le de eşitlenen Uttu kavramında da, Ateş-güneş eşitlemesini olduğu kadar Od=Odun ve Kişi=Ağaç özelliklerini bulabiliyoruz. Bununla Dervişliğin ön şartı olan Odun toplamacılık, ve “Od’una yanma” motifleri arasındaki bağlantı kurmak, Sufi’lik ve Keşiş’lik makamında “Ağaç” taparlığı keşfetmek gereklidir. 
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../2411934

 

Marul Yeme Yasak veya Gereği ...

Dinsel bir edim olarak : Marul Yeme Yasak veya Gereği…

Yezidilikte şunlar yasaklanmıştır:

"Marul, çünkü adı, peygamberlerimiz Hasiye'nin benzeri. Börülce yemeyiz, koyu mavi renk giymeyiz ve Yunus nebiye hürmetimizden de balık yemeyiz. Geyik etini de yemeyiz; çünkü geyik peygamberlerimizden birinin koyunu idi. Dini önderlerden Şeyh ve talebesi Melek Tavus'a hürmeten horoz eti yemezler. Onun sureti horozdur.

Şeyh ve talebesi kabak yemezler. Ayakta işemek, oturarak elbise giymek, tuvalette konuşmak ve umumi hamamlarda yıkanmak haramdır. Şeytan kelimesini ve buna benzeyen “kaytan”, “şad”, “şer”, “melun”, “lanet” ve “nal” gibi benzer kelimeleri telaffuz etmemiz yasaktır." **

“Bize khass (marul) haram kılınmıştır, çünkü kadın peygamberimiz olan Khassa'nın adını anımsatmaktadır; Kuru fasulye de haramdır, Koyu mavi boya kullanmamız yasaktır; Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için, balık yememiz haramdır; Ceylanları da yemeyiniz, çünkü onlar peygamberlerimizden birinin sürüsü olmuşlardır.

Ayrıca, Şeyh ve müritleri, tavus kuşuna saygısızlık etmemek için, horoz da yemeyiniz; çünkü tavus kuşu, daha önce sözü edilen yedi tanrıdan biridir ve biçimi horozu andırır. Yine, Şeyh ve müritleri sayın, helvacıkabağı yemekten sakınınız. Bundan başka, ayakta işemek, ya da oturmuş haldeyken giyinmek, ya da Müslümanların yaptığı gibi helâda taharetlenmek, ya da onların banyolarında gusül etmek, bize yasaklanmıştır.”





Eski toplumda "Kurban" konusunu incelerken ileri sürülen, "Kanlı Kurban-Kansız Kurban" gibi bir ikilemin, konu bakımından işe yaramaz bir sınıflama olduğunu ortaya koymuştuk.

Eski toplumsal yapının özelliği "sunu"ların özelliğini de belirler.

Eski toplum birimlerinin, "Çoban" veya "Tarımcı" olmalarına bağlı olarak, kendileri olarak, kendileri ile eşitledikleri, karşı toplum birime kendi yerlerine geçmek üzere sundukları bitkiler ve hayvanlar, onların totem hayvan veya totem bitkilerinin neler olduklarını da açıklığa kavuşturur.

İlgili toplum birim "avcı" ise, onun tanrılara "av hayvanları sunusu"nda bulunması kadar doğal bir şey olamaz. Fakat mesela İslami kurallarda, bir hayvanın kurban özelliği taşıması için "yabani olmaması" kuralı bulunduğu için, anlarız ki, İslam inancının ön kökenleri, "avcı-toplayıcı" toplumlardan çok, "çoban" ve "tarımcı" topluluklara dayanmaktadır.

Benzer biçimde, "tavuk" veya "horoz"u kurbandan saymayanlar için, horoz, tavuk, piliç, yumurta gibi köy toplumu ürünleri birer totem olamaz. Fakat görüyoruz ki, Musevilik ve Hristiyanlığın bir bölümü için "tavuk", "horoz" ve yumurta birer ritüel araçlarıdır.

Eski toplum inceleyicileri, hayvan kurbanlar üzerine çok fazla yoğunlaşarak, eski tarım toplumlarının "bitki", " ürün", "yeşillik", "buğday-mercimek" vb. gibi ürünlerinin hayvan kurbanlar değerinde olduğunu gözlerden kaçırmışlardır.

Eski topluma doğru gidildikçe, hayvan kurbanlar kadar önemli tarım ritüelleri bulunduğunu; bitki totemlerin, "kutsal ve haram bitki-meyve-sebze" konusunun oldukça detaylı olduğunu görmeye başlıyoruz.

Kaynakları erken Mezopotamya'ya dayanan ve eşek, köpek, tavşan totemlerin çok önemsendiği bir dönemin imanlarından birisi olan Yezidiliğin " kabak günah", "marul günah", "fasulye günah"... türü inanç kaynakları, onların tarımcı, "kazmanın adamı", "çapa adamı", yani tarım toplumu olmaları ile çok yakından bağımlı olmalıdır.

Erken Mezopotamya toplumları, avcı, tarımcı ve çoban oluşlarına göre, kendilerinin sahip oldukları, ürettikleri ve kendi bedenleri ile eşitledikleri ürün ve hayvanları "kutsal totem"leri olarak olarak saptamışlar; insan kurbanı yerine bu ürünleri veya hayvanları sunarak kendi canlarını kurtarmışlardır.

"Kutsal" kitaplarda, tanrının daha ilk anda Adem ve Havva'ya "yaşam ağacı"ndan bahsetmesi; meyve-ürün yasağı formüle etmesi nedensiz değildir.

Benzer şekilde, Habil ve Kabil de, analarından doğup biraz serpilince, derhal "meslek seçimi" yaparlar: Biri Çoban olur.... Diğeri de Tarımcı...

Hayvan kurbanlar oldukça işlendiğine göre, bir miktar da, tarım ürünleri sunumu üzerinde durmakta yarar var.

                                                      ***



12.09.2010 

Ramazan ayının nelerini özlediğimi olabildiğince detaylı izah etmiştim. Hatta Rosh Hashana Yani Yahudi Yılbaşısını ve Türkiye'deki yaşamımdan özlediklerimide dile getireceğimin mesajını vermiştim aslında.
Yahudi yılbasi Eylül ayının 8'ini 9'una bağlayan gece başladı. Yahudi takvimine göre gün güneş batımı ile başlar. Bu nedenle Bayram'ın ve Yeni sene'nin ilk gün ve saatleri 8 Eylül gecesi başladı. Bayram iki tam gün ve onu bağlayan Cumartesinide kapsadığı için Cumartesi çıkışına kadar YOM TOV iyi gün (Kutsal gün ) kapsamındadır ve aynen Cumartesi günü gibi iş yapılmaz ve ateş yakılmaz.
Bu yazıyıda Cumartesi çıkışı yazmaya koyuldum. Dindar bir Yahudi olduğum için değil, başka yazılar yazdım bu arada, ama kutsiyeti olan bu bayram ve cumartesiye bağliliği olan bir yazıyı iş yapılamamsı gereken bir süreç içinde yazmak içimden gelmedi. İster az bir şey saygı deyin ister yaşlılık belirtisi.
Bu sene Yahudiler 5771 yılını kutladılar.
Başlangıç ise Dünyanın kuruluşu. Yani bu takvim'e göre Dünya 5771 yıl evvel kuruldu.
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Tevrat'ın ilk sözleri olan bu tümce işte bu tarihin başlangıçı kabul edilir Yahudi takvimine göre. Tabiiki bilim adamlarının bahsettiği onyüzmilyon bin seneler Yahudi takvimindeki 5771 seneye nasıl sığıyor kimse izah edemiyor, ama başlanğıçtaki bir senenin günümüz kaç senesine tekabül ettiğini sanırım kimse de bilmek istemiyor.
Tabii bu ayrı bir tartışma konusu, beni ilgilendiren çocukluğumdan kalan anılar ile 20 sene evveline kadar doğup büyüdüğüm yaşadığım Türkiyemde Rosh Hashana ve buna bağlı olan bayramlar dizisinin nasıl kutlandığı ve benim neleri özlediğimdir.
Bu arada buna bağlı bayramlar dizisi derken izahat vermem gerektiğini hissediyorum. Rosh Hashana türkçe tam tercümesi ile YILBAŞI.
Yılbaşını dört önemli etkinlik daha takip eder ve aynı ay içinde yer alır.
Rosh Hashanadan tam 10 gün sonra KİPPUR günüdür.
Kefaret günü diye tercüme edebileceğimiz bu günde Yahudiler günahlarından arınmak için bütün günü sinagogda dua ederek geçirirler ve 25.5 saat, bir tam gün ve 1.5 saat oruç tutarlar.
Kippur gününden 5 gün sonra SUKKOT bayramı yer alır bir hafta devam eder ve yemekler bir ÇARDAK'ta yenir.
Bu aslında HASAT bayramıdır 7 gün devam eder, 8. gün ise BAYRAMDIR. Bu bayramın adı ise SHEMİNİ HATSERET ( sekizinci faktör).Hemen bir sonraki gün ise SİMHAT TORA'dır ve Tevrat'ın yeniden okunmaya başlandığı gündür.
Evet başınızı ağrıttım belki ama bu bayramlar dizisini izah etmeden anılar ve özlemleri anlatmak kolay değildi.
İsterseniz Rahmetli babamdan başlayayım. Yahudilikte aile, baba oğul ilişkisi çok önemlidir. (Bir çok toplumda da böyledir ) Ancak Yahudilikte belli bir sinagog'un müdavimi olmak devamlılığı idame ettirmek babadan oğula geçen hatta geçirilmesi gereken bir gelenektir adeta.
Evet babam Aron Usta, Fırçacı ismini almış olduğum büyük babam Rafael Sadi'nin müdavimi olduğu Karaköy'deki ZÜLFARİS sinagogun'a ikinci kuşak olarak devam ederken beni de 3. kuşak olarak devam ettirmek üzere eğitmekteydi.Aslında Balat kökenli olan Rahmetli Büyük Babam ve babamlar Yahudi cemaatinin Kasımpasa ve Galata gibi dönemin daha mutena semtlerine taşınırken aslında müdavimi oldukları ve geçen yıllarda restore edilmiş olan AHRİDA sinagoguna gitmeyi bırakmışlar ve evlere daha yakın sayılan Zulfaris sinagogunun mudavimi olmayı uygun bulmuşlardı.
Yanılmıyorsam 18 yaşıma kadar babam ile bu sinagog'a devam ettim. Her sene aralıksız her bayramda büyükbabamın oturduğu koltuklarda dua ettik.
Kippur günü deyip geçmeyin bütün gün dua ile geçmeli.
Allahtan güzel bir bahçesi ve sınıf arkadaşım Robert Hason da aynı sinagogun müdavimi idiler. Rahmetli dedesi Ribi Baruh sinagogun değişmez hazanı idi.
Tabiiki sadece Kippur gün değil Rosh Hashana gecesi ve sabahı da bayram dualarına gider ve dinin gereklerini yerine getirirdik.
Peki 18 yaşımda ne oldu. Önceleri Kasımpaşa'da ikamet ederken Şişhane'ye taşındık ve 18 yaşımda iken daha lüks sayılan bir muhite Şişli'ye taşındık. Zülfaris sinagogu artık uzak idi. Babam çok koyu dindar bir Yahudi değildi ve bazı bayramlarda dinen yasak olmasına rağmen taksi ile veya dolmuş ile bayram geceleri Zülfaris sinagoguna gitmeye devam ettik.
Daha sonraları bu seyrekleşti ve babam Şişli sinagoguna gitmeye başladı, her nedense ben Şişli sinagogunda babama eşlik ettiğimi pek anımsamıyorum.
Zülfaris sinagogu anılarımda çok canlı ve benim için bayramların yazıldığı mekandır.
Rosh Hashana ve Kippur günlerinin aslında sinagoglar için en önemli gelir temin edilen günler olduğu açıktır. Tevrat okumaya kalkmanın bir bedeli vardır ve bu bedeli sadece Tevrat'ı okumaya kalkan belirler, yani zaruri bir durum değildir ama gelenekseldir ve her kişi bütçesi elverdiğince belli bir rakkamı ödeyeceğini taahhüt eder.
Ben babamın hiç bir zaman paradan bahsettiğini ve parasal bir meblağ taahhüt ettiğini görmedim. Büyük Babamın bir geleneğini devam ettiriyormuş meğer. Ne zaman Teva'ya (Tevrat okunan kürsü) davet edilse bağışladığı para değil, SUKKOT bayramında çardak'ta yenecek olan:
ÜZÜM , EKMEK, YUMURTA ve İÇECEKLER idi.
Sinagog görevlisi (Şamaş) cocukluğumdan aklımda kalan en renkli sima idi.
Hele Okunacak tevratları taşıma , okuma ve el üstünde kaldırma işlemlerinin her birini açık arttırma usulü ile satmasını asla unutamayacağım.
Adamın mimiklerini hareketlerini gören kendisinin çok önemli bir tabloyu satışa çıkardığını sanırdı. Kendinizi Sotheby'ste zannedebilirdiniz.
Herkes bu satışların kaça gideceğini beklerken büyük heyecan duyduğunu anımsıyorum. Acaba en fazla kim arttıracak?
En fazla arttıran aynı zamanda piyasada kredibilitesi artacak kişi sayılabilirdi.
Komik ama gerçek, iş yapılmaması gereken bir günde Tevrat'ı pazarlayarak sinagog giderleri karşılanıyordu. Sonradan bunu gerekli ve geçerli bir kural olduğunu ve 18 yaşımın doğruculuğu ile kabullenemediğim şeylerin aslında ortada para ve nakit olmadığı için dinende caiz olduğunu anlayacaktım.
Halen tam manası ile anladım mı bilmiyorum.
Rosh Hashana bayramında da Yahudiliğin sembolizmi baş köşeyi kapıveriyor.Yemek konusu en etkin meseledir.
BALIK KAFASI veya KEFAL
KEFAL
Malumunuz üzere yılbaşını sembolize etmek için en doğru meta bereketi temsil eden BALIK KAFASI . Ve neden Kefal?
Kefal yunanca kafa demektir ve Kefal balığı da kafası büyük olan bir balıktır.
Eh çok ta pahalı olmayınca Bizim bayram masalarının bastacı oluvermiş.
Ashkenaz Yahudilerinde ise balık denince Karpiyon isimli bir balık akla gelir.

ELMA REÇELİ
Rosh Hashana'yı en çok anımsatan yiyecek elma tatlısı veya BAL ve ELMADIR.
Rendelenmiş elmadan yaptığı reçeli annem kadar güzel yapan kimseye rastlamadım henüz. Sanırım içine az bir şey tarçın ve limon da katıyor ve özel bir tad veriyor reçele. Eşim de bunu güzel yapar ama bana tattırmaz (şeker hastasıyım da ).
Yarın anneme gider bir kaç kaşık götürürüm, ana yüreği dayanmaz bir iki kaşık götürmeme izin verir sağolsun. Annem dünyanın en tatlı anasıdır.
Asla baskı ve zorlama kullanmamıştır, bana insanlar ile iyi geçinmek istiyorsan BELKİ sözcüğü olduğunu da bil demiştir hep.
Yaptığı tek baskı ise "anneni unuttun mu" demesidir. Bu yeterde artar bile beni kahretmeye , eh maalesef haklıdır ve kendisini yeterince ziyaret etmememin hiç bir mazareti kabul edilemez.Kendime söz veriyorum annemi daha sık ziyaret edeceğim.

PIRASA KÖFTESİ
Sembolik yemeklerden biride Pırasa yemekleridir. Türk Yahudileri bunu en lezzetli şekli ile şekillendirebilmişler ve ortaya PIRASA KÖFTESİ çıkıvermiş.
Eh herkesin pırasa köftesi bir değildir. Bazıları dolgu malzemesi diye patates katar ve pırasa köftesi anında patates köftesine dönüşüverir.
Pırasa köftesinde mikserden geçirilmemiş haşlanmış ve suyu elde sıkılmış pırasa , dana kıyma ve baharatlarından müteşekkil olup ( o baharatları kimse söylemez ama ben elde ettim tuz ve kara biber) sonra da un'a batırıp yumurtaya banıp kızgın yağda kızartmak lazım.
İşte Yahudi geleneklerine göre pırasa yenirse düşmanları uzak tutmuş olursunuz.
HURMA VE NARBizim evdekiler daha güzel görünür....
Diğer yiyecekler ise Hurma ve Nar'dır.
Hurma düşmanların yok olmasını sembolize ederken nar ise bereket simgesi olarak tercih edilir.
Anımsadıklarım ve özlediklerin bu kadar değil tabiiki.
Babamın dükkanına gelerek bayramlaşmayı adet edinen baba dostlarını unutmak mümkün değil. Rahmetli Jak Navon, Pepo Yensarfati, dünya tatlısı efendi insan Mösyö Leon Mizrahi, Albert Behar Fırçacı baba dostu, Nesim Nifusi, Liya Nifusi, İzak Siva, Bonofiel ailesi, İzak Abi, Jak Bonofiel, Leon Bonofiel... Her biri bayramlarda dükkana kadar gelip babam ile bayramlaşmadan geçmezlerdi.
Ben büyüyünce kendilerini ziyaret ederek bayram kutlamasına gittiğim dostlarım ve büyüklerimin başında ise Sevgili Betsalel Koncabahar, İzi Koncabahar, Meno, Yasef Aziz (makasçı), Rahmetli İbrahim Duşi, Musa Yeşil abimiz, Rahmetli Baba Hatem Robert Hatem, Leon Badi, Albert Hatem , Sami Herman halen telefonlaşır ve birbirimizi tebrik ederiz.
Asla unutamayacağım bir isim ise Tahtakaleden Rahmetli SADIK BARDAKÇI, her bayramda benden gizlice öğrendiği İbranice veya Ladino lisanındaki bayram tebriği sözcükleri müşterek çevremize yansıtması kadar hoş bir durum olamazdı.Moşe Samur , Rıfat Salcum ve Leon Badi ile Albert Hatem'e
PARA MUNCHOS ANYOZ (her seneye nasip olsun )demesi sanırım bu  arkadaşlarca da unutulmayacaktır.
Sadık abi ruhun şad olsun seni asla unutmayacağım.
Sevgi dolu yeni bir sene dileği ile.
PARA MUNCHOS ANYOZ

Rafael Sadi
Odatv.com




 


 

 


 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder